tag:blogger.com,1999:blog-14710593839506501902024-02-07T20:07:08.879-08:00Osmanlıدولتْ علیّه عثمانیّه Türkçesi SözlüğüUyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comBlogger30125tag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-51386100509010769342010-02-22T07:38:00.001-08:002010-02-22T08:21:15.740-08:001. Kısaca .. Osmanlı İmparatorluğu<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a>Osmanlı Devleti veya Osmanlı İmparatorluğu Osmanlıca: دولتْ علیّه عثمانیّه Devlet-i Âliye-yi Osmâniyye 1299-1922 yılları arasında varlığını sürdürmüş bir Türk devletidir. Tarihçi Halil İnalcık, 27 Temmuz 1302 Koyunhisar Savaşı (veya Bafeus Savaşı)'nı devletin kuruluş tarihi kabul etmektedir. 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti'nin yıkılışının ardından kurulan ardıl devletlerin arasında (o dönem bağımsız kalan tek devlet olarak) başlıca ardıl devlet olarak kabul edilmektedir. Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler ise Türkiye'nin (başlıca ardıl olmak bir yana) tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a>Devletin kurucusu ve Osmanlı Hanedanının atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır. Devlet, Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde kurulmuştur. Buna karşın Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı'nın 1299'da Söğüt'te değil 1302'de Yalova'da Bizans'a karşı yaptığı Bafeus Savaşı sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia etmiştir, Osmanlı'nın Yalova'da kurulduğu iddiasına Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Niyazi Eruslu da destek vermiştir. İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan Bizans İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni Çağ'ı başlatan olay olmuştur. Osmanlı Devleti gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı (ve 1553'te Fas kıyıları'na, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı. Osmanlı Devleti 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur. Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar (1627) ve Lundy (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a>Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hakimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır. Osmanlı Devleti, eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-66301047333067114682010-02-22T07:35:00.000-08:002010-02-22T08:18:53.672-08:002. OSMAN GAZIBabası: Ertuğrul Gazi<br />Annesi: Halime Hatun<br />Doğum Tarihi: 1258<br />Vefat Tarihi: 1326<br />Saltanat Müd.: 1281-1326<br />Türbesi: Bursa'dadtr.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Osman Gazi'nin Emirliği</strong><br /> <br />Ertuğrul Bey'in vefatı üzerine, Kayı Kabilesi'nin ileri gelenleri toplandılar Gazi Osman Bey'i seçtiler. Osman Bey'İn kardeşleri ise, bu seçime gönülden bir bağlılıkla katıldılar. Ne var ki, Osman Bey'in seçilmesi, amcası Dündar Bey'in canını sıktı. Başa geçmek için birtakım çalışmalara girdiyse de, Osman Bey'in seçilmiş olması, Selçuk Sultanınca da tasvib ve tasdik gördüğünden, bu çalışmalarında başarıya ulaşamadı. Fakat bun hazmedemeyen Dündar Bey, Osman Bey'in işlerini aksatmak İçin O'nun düşmanlarıyla bile işbirliği yapmaktan çekinmedi...<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Üç Rüya</strong><br /> <br />Devlet-i ebed müddet, yani Osmanlı Devleti'nirV-İ'lây-ı Ke-limetullah için kurulup, gelişerek dünyanın üç kıtasına hakim olacağının müjdecisi olan üç rüyadan da söz etmeliyiz.<br /><br />Ertuğurul Bey, birgün Söğüt civarına dolaşırken, geceyi bir köy imamının evine geçirmesi icab etmiş. Ertuğrul Bey'in oturduğu yerin arkasındaki dolapta imam efendinin Kur'an-ı Kerimi bulunuyormuş İmam Efendi telaşla Kur'an-ı Kerimi alıp yüksek bir rafa kaldırmış. Okuma-yazma bilmediği rivayet edilen Ertuğrul Bey ise:<br /><br />— O ne kitabıdır? diye sormuş İmana Efendi de:<br /><br />— Allah (c.c)'ın, peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz Haz-retleri'ne bildirdiği Kur'an-ı Kerim'dir; bütün in ahkâmı onun içinde yazılıdır, diye cevap vermiş. Bir süre daha sohbet ettikten sonra, İmam Efendi müsaade isteyip misafirini yalnız bırakmış.<br /><br />Ertuğrul Bey, namazını kıldıktan sonra, Mushaf-ı şerife dönerek ellerini bağlamış ve sabaha kadar öylece ayakta durmuştur. Sabaha karşı yorulupta yastığına dayanıp kendinden geçtiği bir sırada Allah (c.c) tarafından rüyada kendisine «Sen benim kitabıma bu kadar hürmet ettin, ben de senin evladımda ta kıyamete kadar devam edecek bir saltanatla kutladım.» diye bir ses gelmiş Ertuğurul bey uyandığında bu rüyayı imama söylemiş ve bir süre sonra da oğlu Osman Bey'e anlattığı rivayet edilir.<br /><br />İkinci rüya ise; Ertuğrul Bey'in, Osman Gazi doğmadan evvel Konya'ya gidişlerinden bir keresinde, gece rüyasında; evinin ocağından tatlı bir su çıkarak, oba oba bir büyük'deniz olup her tarafı kaplamış. Ertuğrui Bey, Sutan Alâaddin'in Başkâtibi, zamanın büyük alimlerinden Abdülaziz Efendi'ye rüyasını anlatmış. O da: «Yakında senin bir oğlun doğacak ve O'nun saltanatı alemi kaplayacak» diye tabir etmiş. Az bir müddet sonra da Osman Gazi'nin doğduğunu bazı tarih kitapları yazar.<br /><br />Osman Bey, aslen Karaman'lı olan, tahsil için Şam'a gidip sufiyye mesleğine intisab ederek dönen ve Söğüt'te halkı ir-, şada başlayan büyük alim Şeyh Edeb Ali Hazretleriyle görüşür ve O'nun teveccühünü kazanmaya çalışırdı. Birgün Şey-h'in kızı Mal Hatun'u başka kızlarla beraber gezerken görür ve aşk ateşi kalbine düşer. Fakat Şeyh Edeb Ali'ye ayıp olmasın diye bu aşkını üç sene sakladı. Şeyh Edeb Ali'nin tekkesinde misafir kaldığı akşamların birinde bir rüya gördü. Şeyh'in koynundan bir ay çıkıp kendi koynuna girmişti. Göbeğinden bir ağaç peydah olup, dalları bütün dünyayı kaplamıştı. Edeb Ali'ye bu rüyayı anlatan Osman Bey, şu cevabı almıştı;<br /><br />Sen bana damat olacaksın ve büyük, uzun ömürlü bir devlete kavuşacaksın.» Daha sonra kızı Mal Hatun'u Osman Bey'le evlendirdi. Alâaddin ve Orhan adındaki oğulları Mal Hatun'dan doğmuşlardır.<br /><br />İşte bu üç rüya, Osmanlı Devleti'nin İslâm fetihleri (zafer-ieri) için kurulacağını müjdeleyen ilâhi işaretlerdir.<br /><br />Yine meşhur bir alim ve tarihçi olan Bitlis'li İdris der ki: Kumral Abdal adında bir gönül ehli vardı. Yenişehir taraflarında otururdu. Dervişleriyle Rum köylerine akın eder, gaza yapardı. Bir gün Allah yolunda ehl-i halden büyük bir zatla görüştü.<br /><br />Bu zat, Kumral Abdal'a: «—Allah-u Teâlâ, Osman Gazi'ye kıyamete kadar devam edecek bir büyük devlet ihsan etti, git müjdele!)» diye emretmiş, Kumral Abdal, Osman Gazi'yi tanımıyordu. O mübarek zat Kumral'a, Osman Gazi'nin çehresini tarif etmiş... Kumral Abdal da bu alâmetlerle Osman Gazi'yi bulup müjdeyi vermiş.<br /><br />Müjdeyi alan Osman Gazi, «—Şimdiki halde bîr kilsçja, bir maşrabamdan başka şeyim yoktur.» deyip, onları Kumral Abdal'a vermiş. Kumral, maşrabayı alıp, kılıcı geri vermiş ve böylece kılıç fetihlerini müjdelemiş.<br /><br />Osman Gazi, çok sonraları Kumral Abdal'a bir zaviye yaptırmış ve Yenişehir civarında kendisine tarlalar vakfetmiştir.<br /><br />Bütün bu zikrettiğimiz manevi müjdelerin en dikkat çekeni de Şeyh-i Ekber Muhiddin-i Arabî Hazretlerinin, Osmanoğul-iarı'nın çıkacağını 70 sene evvelden cifir ilmi denen ve ince hesaplarla yapılan bir ilimle keşfederek, ona dair «Şecere-tü'n-Nu'maniyye Devlet'il Osmaniyye» adlı bir eser yazarak, Ali Osman Halifelerinin^bİrincisi Yavuz Sultan Seİim Hazretieri'nden başlayarak, Osmanlı Devletinin büyük vakalarını, Cifir İlminin kelimeleriyle ifade etmişti<br /><br />Bütün bu yazdıklarımız, Osmanlı Devleti'nin Cenab-ı Hakkın murad-i ilâhîsine nail, evliya-ı kiramın muavenetine layık bir devlet oluşunun ve onun kurucusu Osman Bey'in kalp gözünün açık bir zat olduğunun ispatıdır.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Gazi Osman Bey'in Çalışmaları</strong><br /> <br />Osman Gazi'nin beyliğe seçildiği sıralarda, Konya Selçuklu sultanlığı inkıraza (yıkılmaya) yüz tutmuş ve büyük karışıklıklar içinde bulunuyordu.<br /><br />Osman Gazi, yukarıda anlatılan manevi müjdelerin manasını müdrik bir bey olarak siyasetini, o müjdelerin istimatine göre tanzim ediyor, büyük bir vazifeyi devralmanın ve onu devam ettirebilmenin, kılıç kuvvetine dayanacağına inanıyordu. İşte bu karışık devrede kuvvetlenebilmek için etrafındaki tekfurlarla iyi geçinmeye gayret ediyordu.<br /><br />İnegöl tekfuru Nikola, Osman Gazi'nin bu patırdılara karış-mıyarak kuvvetlendiğini hissediyor ve kuvvetlendikçe kendisi de dahil her yeri ele geçirip hükmedeceğini anlıyordu. Bunu önlemek için diğer tekfurlarla ittifaka girişti.<br /><br />Osman Gazi, derviş ve sevenleri vasıtasıyla bunu haber alınca, bunlarn birleşmelerini önlemek üzere İnegöl'ü fethetmeyi düşündü. Bu maksatla H. (683) (M. 1284) senesinde İnegöl yakınına bulunan Kolcahisar'i basarak, kaleyi yıktı ve birçok ganimetle geri döndü.<br /><br />Nikola, komşusu olan Karacahisar Tekfuru ile birleşerek büyük bir ordu meydana getirdi. 120 kadar süvarisi ile Ham-za bey köyü yakınındaki Ermeni Beli denen yerde bulunan Osman Gazi'nin yonulu kesti. Kılıç kılıca çok sert bir cenk başladı. Çok kalabalık bir düşman ordusuyla çarpışan İslâm mücahidleri zor anlar geçirdiler. Hatta bu arada mücahidlerin ünlülerinden Bay Hoca şehadet şerbetini içince, bir şaşkınlık meydana geldiyse de, nusret ve zafer; sabrden ve Allah için cenk edenlere nasib olacağı için Osman Bey ve süvarileri bu niyyet ve amelde bulduklarından, düşman ordusuna dalkılıç hücum edip, onların çemberini yararak, ölüleri ve yararlarıyla başbaşa bırakıp kurtuldular. Şehid Bay Hoca'nin mezarı Hamza bey köyünde olup halen ziyaret edilmektedir.<br /><br />Osman Bey bir gece 450 seçkin süvari ile, Ermenibeli'ni dolaşıp aniden Karacahisar üzerine indi. Rastgeldiği düşmanı ödürüp bir çok ganimet alarak Domaniç tarafına döndü ve ormanlar içinde gizlendi.<br /><br />Karacahisar Tekfuru, askerini İnegöl Tekfurunun askeri ile birleştirip, anlaşma yaptıkları başka tekfurların askerleriyle de buluşarak İnegöl önünde büyük bir topluluk meydana geldi. Osman Bey de etraftan oldukça mücahid olaplamişti.<br /><br />Aralarında ittifak etmiş tekfurların ordusu, hareket eder etmez, Gazi Osman Bey de Domaniç'ten aşağı yürüdü ve düşmanın karşısına dikildi. Yapılan savaş sonunda düşman perişan olmuş, ölen düşman askeri, meydanda bir tepe meydana getirmişti. Bu savaşta Gazi Osman Bey'in kardeşi Gündüz Alp şehid olmuş, buna mukabil Karacahisar Tekfurunun kardeşi de öldürülmüştü. Savaştan sonra şehidleri defn eden Osman Bey, kardeş Gündüz Alp'in cenazesini söğüt'e götürerek babasının yanına defnettirdi. İşte bu zafer, Gazi Osman Bey'e büyük bir şöhret kazandırmıştı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Gazi Osman Bey'e Beylik Beratının Gelişi</strong><br /> <br />Selçuklu Sultanı H. 683 (M. Î284) senesi Ramazan-ı Şerifi başlarındaki tarih ile yazılı bir menşur gönderdi. Farsça yazılmış olan bu menşurda Osman. Gazi'ye:<br /><br />«Saadetmenendi eazü ekrem ve kâmkân muazzam nâsirüddünya ved'din Ebu'n-Nasr Osman Şah, metfceanallahü bituli hayatihi ve yümni likaihi..» şeklinde hitab olunmuş ve zamanımızın şevketli hükümdarı, gündüz ve gecemizin azametli şahı şerefi diye vasıflandırılmıştır. Ayrıca bu menşurda Osman Bey'e adalet ve insaf ile şeriatın ahkâmına göre hareket etmesi, sulh isteyenlerle sulh içinde yaşaması, ahdine sadık kaiması, Cenab-ı Hakk'ın emri olan »emaneti ehline veriniz» fehvasınca, hükümdarlar için çok önemli nasihatleri ihtiva ediyordu. Cenab-ı Hakk'a itaat, onun şeriatini tatbik edenlere itaatle mümkün olduğu hatırlatılarak, Osman Bey ve memurlarının gösterilen yolda hareket etmelerinin Din-i İslâm'ın farzlarından olduğu bildiriliyordu. Bu menşurdan sonra Selçuklu Sultanı ile Osman Bey'in haberleşmesi kesilmiştir.<br /><br />Yukarıda anlattığımız menşurun izahatından; meselelere bugünkü şart ve kalıplan eskiye tatbik etmek görüşüyle hareket edenler, şüphesiz yanlışlığa düşerek bu menşur neticesinde Osman Bey'in Söğüt'e nahiye müdürü tayin edildiğini zanederler. Halbuki her unvan aid olduğu zamana göre düşünülmelidir. Oysa Gazi Osman Bey'e verilen unvanlar, müstakil bir devlet reisine verilen unvanlardı. En azından iç işlerinde müstakil bir devlet reisine... Yoksa bütün müslüman sultanlar manevî olarak zamanın halifesine bağlı idiler.<br /><br />Bir devletin en önemli unsurlarından biri; adalet tevziine haktan ayrılmamak, haksızlığın mutlaka giderilip, hakkın yerine getirilmesiyle mümkün olduğunu bilen Osman Bey, Hz. Ömer'i örnek alarak resmen kadılar tayin etti. Bu kadıların vazifesine ne kendisi karıştı ne de başkasın! karıştırdı. Adalet mekanizmasını kuran Osman Bey, böylece aşiretten devlete en önemli adımı atmış oluyordu...<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Osman Gazi'nin Hutbede İlk Olarak Adınım Yer Alması</strong><br /> <br />Karacahisar'ın fethinden sonra Şeyh Edeb Ali'nin akrabasından ve talebesinden olan Dursun Fakih'i hatib tayin etti. Dursun Fakih, büyük bir alim olup, Osman Gazi'nİn yaptığı savaşlara da iştirak edip, askere namaz kıldırırdı. H. 688 (M. 1289) Senesinde bir cuma günü Dursun Fakih hutbesini irad ederken, Selçuk Sultam'nın ismiyle beraber Gazi Osman Bey'in ismini de hutbede okudu. Osman Gazi ikametini Eskişehir'e nakledince, Dursun Fakih hutbelerinde daima Gazi Osman Bey'in adını Selçuklu Sultanı ile beraber okumaya devam etti.<br /><br />Hulâgu, Abbasi hilafetini ortadan kaldırdıktan sonra, İslâm ülkelerindeki sultanların ve emirlerin adına kendi memleketlerinde hutbe okunmaya başlandı. Bir müddet sonra Abba-soğullanndan birine biat olunduysa da, o hiçbir işe karışmaz, Mısır sultam'nın tahta çıkışlarında ona kılıç kuşatır ve bir de menşur verirdi. Bu hilafetin zaytf ve tesirsiz hali, Yavuz Sultan Selim Hazretleri'nin hilafeti almasına kadar devam etti.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Eskişehir'de Pazar Bacı Vakası</strong><br /> <br />Gazi Osman Şah Eskişehir'e gidince, Eskişehir hükümet merkezi oldu ve şehirde pazar kuruldu. Eskişehir'in, Kütahya eyaletine bağlı olduğunu iler .şüren Kütahya Bey'i Germiya-noğlu Alişar Bey, adamlarından birini Eskişehir'e gönderip, pazarda satılan mallardan vergi almak istedi. Gazi Osman Bey, gelen adamı kovdu ve pazar memurlarına ekmek parası diye her yükten ikişer akça alınmak üzere bac resmi koydu.<br /><br />Bu meseleden dolayı Osman Şah ile, Germiyanoğlu arasında küçük bir çatışma oldu ve tabii kazanan yine Osman Bey...<br /><br />Kütahya ve başka taraflardan gelen Türkmenler, Karacahisar'a yerleştiler. Bundan sonra Osman Gazi bazen Eskişehir'de, bazen Söğüt'te, bazen de Karacahisar'da oturur, memleketin gelişmesine, adaletin yayılmasına ve halkın haklarının korunmasına çalışırdı. Bu suretle şehirler şen, yollar emin ve halk rahatlık içinde idi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Osman Bey'in Savaşları</strong><br /> <br />H. 691 (M. 1292) Senesinde Osman Gazi 1500 seçkin Oğuz süvarileri ile Harmankaya Tekfuru Mihal'in klavuzlu-ğunda Göynük tarafana yürüdü Sarıkaya üzerinden Beştaş köyüne vardı. Mudurnu tarafında oturan Samsa Çavuş'a haber gönderdi. Oradaki Tekke Şeyhinin yardımlarıyla Sakarya Nehri'nin kolay olan geçidinden geçip Samsa Çavuş'la buluşarak onun rehberliğiyle Sorgun kasabası üzerine yürüdü. Kasaba halkı aman dileyince Samsa Çavuş Sorgunlulara kefil olup Osman Gazİ'ye bağlanmalarını temin etti. Göynük, Taraklı ve Yenice taraflarına giderek bütün bu bölgeleri yağmaladı. Birçok ganimetler alarak geri döndü.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Bilecik'in Fethi Ve Yarhisar İle İnegöl'ün Durumu</strong><br /> <br />üc beylerinin birbirlerine girdiği dönemde Osman Gazi İslâm şehirlerine hiçbir şekilde saldirmayıp, yalnız cihad ile meşgul oluyordu.<br /><br />Gazi Osman bey'in bu hasletleri bütün müslümanlan sevindirdiği gibi, komşu tekfurların da düşmanlığını çekiyordu. Osman Gazi ise, sadık dostu Köse Mihal vasıtasıyla tekfurların işlerine vakıf oluyordu. Bilecik Tekfuru da Osman Şah ile müttefik görünüyordu. Osman Bey, yaylaya çıkarken fazla eşyasını saklaması için Bilecik kalesine bırakırdı. Halbuki Bilecik Tekfuru samimi olmayıp tam bir riyakarlıkla hareket ediyor, öteki tekfurlarla birleşip, Gazi Osman Bey'in aleyhine çalışıyordu.<br /><br />Köse Mihal'in düğününe giden Osman Bey'i pusuya düşürmek isteyen tekfurlar, Osman Bey'in maiyyetini kalabalık gördüklerinden korkup saldırıdan vazgeçtiler.<br /><br />Bilecik Tekfuru, Yarhisar Tekfuru'nun kızı Lotüs'le yapacağı izdivacın hazırlıklarını sürdürürken, komşu tekfurları davet etti. Fakat bu arada Osman Bey'i de tuzağa düşürmek için Köse Mihal vasıtasıyla davet etti. Fakat bu davetin altındaki kötü niyeti sezdi, fakat hiç belli etmiyerek, yapılan davete icabet edeceğini söyleyip, düğün hediyesi olarak Bilecik'e bir koyun sürüsü gönderdi. Ayrıca düğünden sonra da yaylaya çıkacağını, arasının açık olduğu Germiyanoğulu'nun kadın ve mallarımıza, düğünde oluşumuz münasebetiyle, zarar verebileceğini, Bilecik Tekfuru izin verirse, kadınları da, malları da kaleye göndermek istediğini bildirerek, düğün davetini yapan Köse MihaPe haber yolladı.<br /><br />Bilecik Tekfuru, Osman Bey'i yok etme planını zehirleme, yahud daha başka bir tarzda yapmayı düşünmüştü. Böyle bir haber gelince buna çok sevindi. Çünkü hem kadınlar, hemde mallar kendi ayaklarıyla geliyordu. Derhal düğün yeri olarak Bilecik civarında Çakırpinar denen bir çimenliği seçti ve Osman Bey'in teklifine evet cevabını gönderdi.<br /><br />Osman Bey, teklifine «evet» cevabını alınca, 40 kadar ba-nadir mücahidini kadın kıyafetine sokarak, bir o kadar genç mücahidi de keçelere kilimlere sarıp sandıklar içine yerleştirdi ve hayvanlara yükledi. Kadın kıyafetine girmiş bahadırlar, koyunları sürerek Bilecik Kalesine girdiler. Osman Gazi Hazretleri de kuvvetlerini yanma alarak akşamüstü hareket etti. Kendisine pusu kurulacak yere geldiğinde, yanındaki kuvvetin büyük kısmını orada bırakarak çok cüz'i bir kuvvetle düğün alanına gitti. Bilecik askerinin yansı gelini almak üzere Yarhisar'a gitti.<br /><br />Büyük kısmı da düğün yerine gittiğinden, kalede çok az miktarda asker kalmıştı. Kadın kıîığmdaki bahadırlar, sandıklardaki mücahidleri de çıkarınca, kalede kalan Bilecik askerini bertaraf etmek çok kolay olmuştu. Kaleyi zaptettiklerini düğün alanında kemal-i rahatlık içinde bekleyen Osman Gazf ye ulaştırdılar. Fakat Bilecik Tekfuru da aynı anda durumu öğrenmişti. Buna rağmen sarhoş olan askerlerini toplayana kadar, İslam Dininde haram olduğu için içki içmeyen Osman Gazi ve değerli askerleri derhal atlarına atlayıp kaçar gibi yaparak, sarhoş bir güruh olan Bilecik askerini pusu yerine doğru çekmeye başladılar. Onların bu kaçışını ciddi sanan Bilecik askerleri, pusunun tam göbeğine düştüler ve kılıçtan geçirildiler, Osman Gazi, büyük bir savaş teknisyeni ve Ce-nab-ı Hakk'ın emirerine riayet eden bir müslüman olarak zafere ulaştı.<br /><br />Oradan yıldırım sür'atiyle Yarhisar'a giderek düğün alayı için gelmiş Bilecik askerini de tarumar edip, gelinle beraber düğün alayındaki kızları da esir aldı.<br /><br />Fetihler başlamıştı. Hiç ara vermeden Turgut Alp'i İnegöl'ü kuşatmak üzere gönderdi. Bilecik ve Yarhisar kalelerini emniyete aldıktan sonra, Turgut Alp'in yanma gelerek İnegöl kalesini fethedip, İnegöl Tekfurunu da idam ederek, kaleye muhafızlar koydu.<br /><br />Elde edilen ganimet çok zengindi. Bunların en iyilerini seçip, 60 cariye ve 100 köle ile Konya Sultanı Alâaddin'e gönderdi.<br /><br />Ganimetlerin içinde bulunan Lotus hanım, Gazi Osman Bey'in 16 yaşında bulunan kahraman evladı Orhan Bey'in hissesine düşmüştü. Gazi Osman Bey, Lotus Hanım'la oğlu Orhan Bey'i evlendirince, Lotus Hanım, cân-ı gönülden Din-i İslam'la şereflendi ve Nilüfer Hatun adını aidi. Nilüfer Ha-tun'un müslüman olmasında hiçbir tazyik ve zorlama yoktu. Çünkü «Lâ ikrahe fid-dîn» fehvasınca kimse kimseyi müslüman olmaya zorlayamazdı... Bu, mes'ud izdivaçtan, Rumeli Fatihi olarak bilinen şehzade Süleyman Paşa ve şehid padişah Murad-ı Hüdavendigar dünyaya geldiler. Nilüfer Hatun, Valide Sultan oldu. Bursa'da Nilüfer Nehri üzerinde çok sağlam bir köprü yaptıracak ve daha nice hayırlar işleyen bir Nilüfer Hatun olarak anılacaktır...<br /><br />Gazi Ertuğrul Bey'in vefatıyla yerine, Osman Bey'in geçmesini bir türlü hazmedemiyen Dündar Bey, Gazi Osman Bey'in aleyhinde birleşen tekfurlarla işbirliği yaptığı anlaşılınca, Osman Gazi Hazretleri çok kızdı. Bu hainlikti! Hainliğin cezası verilmeliydi ve attığı bir okla onun hayatına son verdi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Bazı Kalelerin Fethi Ve Bizans'a İlk Tokat</strong><br /> <br />Gazi Osman Bey, H. 689 (M 1299) ve 699 (M. 1300) senelerinde Köprühisari, Yurthisarı ve İnönü Kalelerini zaptet-tiklen sonra İznik şehrini muhasara etti. İznik şehrinin hıristi-yanlar için önemli bir yeri vardı. Şöyle ki: 400 çeşit İncil'in uzun müzakerelerden sonra 4'e indirilmesine karar verilen toplantının yapıldığı belde olmasından dolayı... İznik ahalisi Bizans'tan yarım istedi. Kayser derhal bir ordu hazırlayıp gönderdi. Bizans'ın İznik'e bir ordu gönderdiğini haber alan Gazi Osman Bey, durumu Sultan Alâaddin'e bildirdi. Sultan Alâaddin de, Afyonkarahisar Sancak Bey'ini, Osman Bey'e yardıma memur etti. Ne varki bu haberleşmeler yapılana kadar, Kayser ordusu İzmit Körfezine gelip kaleye girmiş ve İznik'in yardımına yetişmişti. Osman Gazi, derhal muhasarayı kaldırıp, bütün kuvvetiyle Bizans ordusuna saldırmış, birçok askerini öldürerek bozguna uğratmıştı. Kayser'in ordusu, o zaman için dünyanın en kuvetii ordularından sayılıyordu. Bu muvaffakiyet, Gazi Osman Bey'e daha bir alaka ve saygı duyulmasını temin etti.<br /><br />Kendi kuvvetiyle yaptığı bu savaştaki muvaffakiyet, İznik ile Bursa arasındaki Yenişehir kalesinin alınmasıyla taçlanmıştı... Bu savaştan elde ediien ganimetlerin Sultan Alâad-din'e zafer müjdesiyie göndermek üzereyken, Sultan Alâad-din'in, Gazan Han tarafından tutularak hapsedildiği haberini almış ve hayretler içinde kalmıştı...<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Osman Bey'in Saltanat Devri</strong><br /> <br />Sultan Alâaddİn'in tahttan indirilmesi ile Selçuklu Devîetİ ortadan kalkmış oldu. Bütün uç beyleri istiklallerini ilan ettiler. Osman Gazi Hazretleri de kendi hükümetinde müstakil oldu ve bunun nişanı olarak, artık hutbeler de Osman Gazi adına okunuyordu. Böylece Osman Gazi H. 700 (M. 1301) senesinde umumun biatini almış oluyordu.<br /><br />Sultan Osman, artık tahta oturmuş ve Kayi aşireti, Osmanlı Devleti olmuştu... idaresi altındaki vilayet ve kasabalara bey olarak tayinler yapıldı. Bunların içinde önemli tayin; Büyük oğlu Alâaddin Paşa'yı kayınpederi Şeyh edeb Ali'ye, hizmetinde bulunması için göndermiş olmasıdır. Bu, devlet reisinin tekke hizmetine en yakınını göndererek ona bağlılığını zahirde de göstermesi ve Şeyhin manevî tasarrufunun, hayır dualarını Osmanlı Ülkesinin üzerine olmasının ricasıdir...<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Osman Bey'in Sözüne Bağlılığı</strong><br /> <br />Osmanlı'nın devletleştiğini gören Kete Tekfuru, bu devlet-leşmeyi önleyelim diyerek, Bursa Tekfuruna hatırlatmış, Bursa Tekfuru da diğer tekfurları toplayıp, kalabalık bir ordu kurarak doğruca Osmanlı topraklarına hücum etmişlerdi... Sultan Osman, durumu haber alınca, düşmanı Koyunhisar'dc karşıladı. Çok kanlı bir kavas neticesinde, tekfurlar ordusu mahv-ı perişan oldular. Ne var ki, Osman Gazi'nin yeğen Gündoğdu Bey, bu savaşta şehid olmuştu... Kestel Tekfuru bu savaşta ölmüştü. Bursa Tekfuru savaştan kaçarak Burs; kalesine sığınmıştı. Bütün bunlara sebeb olan Kete Tekfuru! ise Ulubat Tekfuru'na sığındı.<br /><br />Sultan Osman Glubat'ı sardı ve ısrarla Kete Tekfuru'nt kendisine teslim edilmesi için zorladı. (Jlubat Tekfuru, Sultar Osman ve kendisinden sonra gelecek Osmanlı Sultanlannir lubat Köprüsünden geçmemeleri şartıyla Kete Tekfuru'nı vereceğini bildirdi. Sultan Osman: «Ben ve benden sonrakile bu köprüyü geçmeyecekler.» diye söz verdi. Bunun üzerine kendisine teslim edilen Kete Tekfuru'nu, gaziler Kete Kales önüne getirip öldürdüler. Kete ahalisi de Kete kalesini Os imanlılara teslim ettiler.<br /><br />Sultan Osman, CJlubat Tekfuru'na verdiği sözü tuttu ve (Jlubat köprüsünden hiç bir zaman geçmedi. Sultan Os man'dan sonra gelen Osmanlı padişahlarından hiçbiri, büyül-cedleri Osman Gazi'nin sözünü bozmadılar. Geçmek gerekti ği zaman, köprüyü kulanmıyarak kayıklarla geçmişlerdir. Bı hadise, Sultan Osman'ın sözüne bağlılığının ve ondan sonr< gelen, onun sözünü değiştirmeyen Osmanlı Sultanîanmr sözlerine ne kadar sadık kaldıklarının emsalsiz bir numunesidir.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Sultan Osman Ve Bizans</strong> <br /> <br />Günden güne kuvvetlenmeye başlıyan Osmanlı Devleti Bizans Kayserinin korkulu rüyası olmuştu. Çünkü Koyunhi sar savaşının galip kumandanlarından Kara Ali Alp, önünde ki tekfur askerlerini kovalaya kovalaya birçok yerleri fethet meye başlamış, hatta Mudanya önündeki Kalo Limmi adasının bile zabtetmişti. Bu adaya şimdi (Emîr Ali) İmralı adası denir. Bu arada Marmara nahiyesi ile Keşten kalesi de Osmanlı topraklarına katılmıştı.<br /><br />Bütün bunlar gözünün önünde cereyan ederken, Bizans Kayser'i, çareyi Asya'nın hakimi durumunda olan Gazan han'a kızını ve birçok hediyeler göndermekte bulmuştu. Gazan Han ölünce, Moğol tahtına geçen Hüdabende Mehmed Han, Kayser'in kızıyla evlenerek, onun hatırı için Türkmen Beylerİ'ne ve bilhassa Osman Bey'e; «Kayser Devleti, Moğol Hanlarıyla anlaşma yapmıştır, kimse onun memleketine el uzatmasın!» diye fermanlar göndermişti.<br /><br />Sultan Osman, bu fermana çok kızdı. Derhal mücahidleri toplayıp İznik'e, oradan İstanbul Boğazı'nda bulunan İstavroz köyüne kadar olan bütün Kayser memleketlerini çiğneyip geçti. Koçhisar'ı, Lefke'yi ele geçirdi. Akhisar ve Geyve Tekfurları da kendisine boyun eğdiler.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Mihal Bey'in Müslüman Olması</strong><br /> <br />Sultan Osman'ın halis dostu, Harmankaya Tekfuru Köse Mihal de müslüman olmuş ve Osmanlı Beylerinden biri olarak gerek kendini, gerek çocuk ve torunları, Osmanlı Devleti, dolayısıyla İslam Dini'ne büyük hizmetlere bulunmuşlardır.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Moğolların Kayser'e Yardımı</strong><br /> <br />ühaniler Hükümdarı Hüdabende, karısının teşvikiyle Mo-ğollara, Bizans Kayser'ine yardım etmeleri için emirler göndermişti. Moğollar, Karahisar sahil şehrinde bulunan «Çavdar Tatarları» reisinin yanına toplanmaya başladılar. Sultan Osman'ın düşmanı olan Germiyanoğlu'nun Türkmenlerinden bazıları da Tatarlar tarafına geçip büyük bir ordu meydana getirdiler.<br /><br />İstihbarata çok önem veren Sultan Osman, bu ordunun Kütahya önlerine toplandıklarını haber alınca, oğlu Orhan Bey'i kumandan, danışmanlığına da Köse Mihal Bey'i vererek Eskişehir tarafına gönderdi. Bu sırada Tatarlar aniden müslümanlann pazarı olan Karacahisar pazarını basıp yağmaladılar. Bu haber, Eskişehir taraflarında bulunan Orhan Bey'e geldiğinde, derhal harekete geçerek, yıldırım sür'atiyle Tatar Ordusunu Oynaşhisarı önünde yakaladı. Başlarında Çavdar aşireti reisi olduğu halde Tatarlar'ın hepsini yakaladı. Yenişehir'e götürdüğünde, babası Sultan Osman Gazi'den takdirkâr sözler işittiği ve ayrıca babasını hoşnut ettiği için sevindi. Esir ettiği Tatarlar'dan aldığı söz üzerine, kendilerini salıverdi. Bu olaydan sonra Çavdar Tatarları Osmanlı Devletine sadık kalmışlardır.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Osman Gâzi'nin Hanımları Ve Çocukları</strong><br /> <br />Değerli araştırıcı M. Çağatay Üluçay'ın TTK (Türk Tarih Kurumuyayınları) arasında çıkmış bulunan Padişahların kadınları ve kızları adlı çalışma en dakik bir çalışmaların başında gelmektedir. Biz bu çalışmada birinci kaynak olarak bu çalışmayı gözönüne alırken tabii ihtilaflı hâllerde diğer kaynaklara da atfu nazar edeceğiz. Bâlâ Hatun ahiler'in unutulmaz şeyhi, Şeyh Edebalı Hz. lerinin kızıdır. Bazı târihlerde adı Râbia olarak geçerken, kimilerindede Mal hatun şeklinde geçmektedir nitekim bizim çalışmamızda da öyle zikredilmektedir. Bu hanımefendinin doğum tarihi ve Osman Gazi ile izdivaç yaptığı târih net olarak belli değildir. Bâlâ Hatun Osman Gâzi'nin oğlu Alaadin'i dünya'ya getirmiştir. Daha sonraları babası Şeyh Edebalı'nın yanında geçiren Bâlâ Hatun 724/1324 târihinde Bilecik'de vefat etmiş ve hemen babasının tekkesinin yanında bulunan türbesine defnolundu. Diğer bir hanımı ise Osman Gâzi'nin Mal Hatun diye bilinen ve Ömer Bey adlı bir zâtın kızıdır. Bu hanımında evlilik ve vefat târihi bakımından söylenebilecek bir zaman dilimi o yüzyılı ifade etmekten öteye gidememektedir. Orhan Gâzi'nin validesinin bu hanım olduğu, Bursa'da vefat ettiği ve zevci yâni kocası Osman Gâzi'nin Bursa Gümüşlükümbet'de gömüldüğü zikredilmektedir. Kızları bahsine gelince; Osman Gâzi'nin Fatma isimli bir kızı olduğunu Orhan Gazi vakfiyesinden öğreniyoruz ancak hakkında bir malumat bulmak kabil olmamış bulunuyor. Osman Gazi zamanında sadrıazam kimdir diye bir kayıt düşmek kabil olmuyor.<br /><br />Bir aşiret yapısı andıran Osmanlı Beyliği, Orhan Gâzi'nin babasından devraldığı Beyliği, çok kısa zamanda bir devlet mekanizmasının bütün bölümlerinin, saat gibi tıkırdamasını temin eden başarısı, Osmanlı Devletinin ilk sadnazamının 1323'de başlayan ve 1339'da nihayetlenen sadaretiyle Osman Gâzi'nin diğer oğlu Alaadin Paşa olduğunu kaydetmiş olalım.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s1600-h/osmanli_uyakoglu.gif"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 52px; FLOAT: left; HEIGHT: 61px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441100876455390850" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyEulFI3YJTmBMoxnSjAtM6veYhVcdqfSosb10G9XYbPvF_OcaRgDstfmMhEgAl7UGBH2l_KoldbBTPbp2iuWOoAfD_0uN5pVamDIPQEYxbl-0pyqASe_7ohO9w1XKqbMydDaJ5QQUULPA/s200/osmanli_uyakoglu.gif" /></a><strong>Bursa'nın Fethi Ve Osman Gâzi'nin Vefatı</strong><br /> <br />Sultan Osman, Bursa'yı fethetmek ve Osmanlı Devleti'nin payitahtı yapmak istiyordu. Fakat Bursa'nın üzerine yapılacak sefer ve bu seferin icabı olan savaş çok kanlı olacağından, birçok insanın telef ve İslâm mücahidlerinin şehid sayısının artacağını, ileri görüş ve müslüman olmanın basiretiyle anladığından, Kaplıca ve dağ taraflarında iki hisar yaptırdı. Birisine, kardeşinin oğlu Aktimur'u, diğerine de Balabancık adlı mücahidi kumandan tayin ederek onlara: «Buradaki halkın kalbini fethetmeye bakınız. Çünkü Din'i Mübin-i İslâm, ilkönce insana hitab eder.» deyip nasihatte bulundu.<br /><br />Aktimur ve Balabancık, sultanlarının tavsiyesine aynen uydular ve oradaki halkı kendilerine bağlamasını bildiler. O ahalide, onlara kendikilerinden yiyecek veriyorlardı. Bu davranışları sayesinde, Bursa muhasarası uzun sürmesine rağmen, müvahhidler hiç yiyecek sıkıntısı çekmediler.<br /><br />Bursa muhasarası devam ederken, Sultan Gazi, Bolu, Kandıra, Akyazı ve Kanarya civan ile Sakarya nehrinin her iki yakasını da ele geçirdi. Buraları, savaşta başarı gösteren gazilere, yani mücahidlere tımar olarak verdi.<br /><br />Bursa'nın muhasarası yedi yıl sürmüştü... Muhasaraya karşı koyan Bursa halkının takati kesilmişti... Sultan Osman Gazi ise, 70 yaşma varmış olmanın yükü ile birlikte, birbiri üstüne binen hastalıklarla boğuşuyordu... Buna rağmen Bursa Muhasarası O'nu düşündürüyordu.. H. 725 (M. 1325) Yılında, oğlu Orhan Bey'in başkumandanlığında bir ordu tertih etmiş ve kesin sonuç için Bursa üzerine göndermişti..<br /><br />Bursa'nın fethinden 4 ay önce Şeyhi Edeb Ali 120 yaşında iken vefat etti. Şeyhin kızı, Sultan Osman Gâzi'nin hanımı Mal Hatun da vefat etti. Dedesi ve annesinin, vefatıyla Orhan Bey, çok üzüntülü bir haldeyken -Cenab-ı Hakk'm lütfuyia-Bursa'yı feth etti, Fakat sevinmeye fırsat bulamadı. Çünkü Sultan Osman Gazi de vefat etmiş bulunuyordu..<br /><br />H. 726 (M. 1326) senesi, Ramazan'ın 12. günü Orhan Bey, Osmanlı Devletinin 2. Sultanı olarak tahta oturdu ve babasının nâşını, Bursa şehrindeki manastırın kubbesi altına defnettirmek için teşebbüse geçti...<br /><br />Cennetlik Sultan Osman Gazi, orta boylu, karayağız, değirmi yüzlü, geniş omuzlu, ayakta durduğu zaman elleri dizlerinden aşağıya inerdi... Gayet mütevazı giyinir. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatayhlar biçiminde Horasanı giyerdi. Sevimli, tatlı dilli bir hükümdardı. Savaşlarda, sadece idare eden olarak değil, bilfiil savaşan bir mücahid olarak da kahramanlıkta eşsizdi. Âlimlere çok saygı gösterirdi. Tarih kitaplarında okuma-yazma bilmezdi diye yazarsa da, gürül gürül Kur'an-ı Kerim okuyan bir zata «okuma bilmez» demek, ne demektir, onu anlamak güçtür. Adaleti gerçekleştirmek en büyük meziyetiydi ve bunda da muvaffak olduğunu herkes tasdik ederdi.<br /><br />Son söz olarak şunu deriz ki; üzerinde yaşadığımız bu toprakların fâtihlerinin atası olan Sultan Osman Gazi Hazretleri, yeni yetişen İslâm Neslinin dirilişini beklerken, İslâm Dini için bütün güçleriyle mücedeleye atılmış bu uğurda şehid olmuşları, cennetin kapısının önünde, yeşil örtüleri içinde karşılıyor, onları kutluyor... Yine islâm Dini için gazi olmuş kardeşlerimizi, ruh-u maneviyyesi ile müjdeliyor...<br /><br />Allah'ın Rahmeti O'na ve O'ndan sonra Devlet-i Aliyyenin bütün sultanlarına olsun.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-75176023244288421562010-02-18T00:56:00.000-08:002010-02-18T01:00:38.420-08:00Aâ (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı<br />pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.<br />a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.<br />a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.<br />â’ik (A.) [ عائق ] engel.<br />a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.<br />a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.<br />a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.<br />a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.<br />a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.<br />a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.<br />a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.<br />a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.<br />a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.<br />a’nî (A.) [ اعنی ] yani.<br />a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.<br />a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.<br />a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.<br />a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.<br />a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.<br />a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.<br />a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.<br />a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.<br />a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.<br />a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.<br />a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.<br />a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.<br />a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.<br />a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.<br />âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.<br />8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.<br />âb (F.) [ آب ] Ağustos.<br />âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.<br />âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.<br />âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.<br />âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.<br />âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.<br />âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.<br />âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.<br />âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.<br />ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.<br />abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.<br />âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.<br />âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.<br />âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.<br />âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.<br />âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.<br />âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.<br />âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.<br />âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.<br />âbâl (A.) [ آبال ] develer.<br />âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.<br />abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.<br />âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.<br />âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.<br />âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.<br />abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.<br />âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.<br />âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş<br />âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.<br />abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.<br />abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.<br />abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.<br />âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.<br />abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.<br />âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.<br />âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.<br />âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.<br />abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.<br />âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.<br />âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.<br />âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.<br />âbî (F.) [ آبی ] mavi.<br />âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.<br />abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.<br />âbidât [ آبدات ] anıtlar.<br />âbide (A.) [ آبده ] anıt.<br />âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.<br />âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.<br />âbir (A.) [ عابر ] yaya.<br />âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.<br />âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.<br />âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.<br />âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.<br />âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.<br />âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.<br />âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.<br />abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.<br />âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.<br />âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.<br />abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.<br />âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.<br />âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.<br />âc (A.) [ عاج ] fildişi.<br />âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.<br />acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.<br />acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.<br />aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.<br />acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.<br />acele (A.) [ عجله ] acele.<br />aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.<br />acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.<br />acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.<br />acemce (A.-T.) Farsça.<br />acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.<br />acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.<br />acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.<br />aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.<br />acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.<br />acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.<br />âcil (A.) [ عاجل ] acil.<br />âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.<br />acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.<br />âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.<br />âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.<br />âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.<br />âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.<br />âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.<br />acûl (A.) [ عجول ] aceleci.<br />acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.<br />acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.<br />acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.<br />âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.<br />acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.<br />âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.<br />adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.<br />adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.<br />adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.<br />adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.<br />âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.<br />adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.<br />adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.<br />add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.<br />addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.<br />addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.<br />addolunmak sayılmak, kabul edilmek.<br />aded (A.) [ عدد ] sayı.<br />adeden (A.) [ عددا ] sayıca.<br />adedî (A.) [ عددی ] sayısal.<br />âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.<br />adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.<br />adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.<br />adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.<br />adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..<br />adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.<br />adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.<br />ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.<br />âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.<br />âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.<br />âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.<br />âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.<br />ades (A.) [ عدس ] mercimek.<br />adese (A.) [ عدسه ] mercek.<br />âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.<br />âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.<br />âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.<br />adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.<br />âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.<br />adîd (A.) [ عدید ] birçok.<br />adîde (A.) [ عدیده ] birçok.<br />âdil (A.) [ عادل ] adaletli.<br />adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.<br />âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.<br />adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.<br />adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.<br />âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.<br />adl (A.) [ عدل ] adalet.<br />adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.<br />adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.<br />adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.<br />adn (A.) [ عدن ] cennet.<br />adû (A.) [ عدو ] düşman.<br />âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.<br />âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.<br />âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.<br />âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.<br />âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.<br />âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.<br />âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.<br />âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.<br />âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.<br />âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.<br />âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.<br />âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.<br />âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.<br />âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.<br />âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.<br />afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.<br />âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.<br />âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.<br />âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi<br />parlayan, sevgili, maşuk.<br />âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.<br />âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.<br />afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.<br />afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.<br />afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.<br />âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.<br />âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.<br />âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.<br />âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.<br />âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.<br />afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.<br />âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.<br />âgâh etmek haberdar etmek.<br />âgâh olmak haberdar olmak.<br />âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.<br />âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.<br />âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.<br />âgîn (F.) [ آگين ] dolu.<br />âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.<br />âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.<br />ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.<br />âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.<br />ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.<br />âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.<br />ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.<br />ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.<br />ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.<br />ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.<br />ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.<br />ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.<br />ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.<br />ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.<br />ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.<br />ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.<br />ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.<br />ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.<br />ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.<br />ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.<br />âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.<br />âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.<br />âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.<br />âhâd (A.) [ آحاد ] birler.<br />ahad (A.) [ احد ] bir.<br />ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.<br />ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.<br />ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.<br />ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.<br />ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.<br />ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.<br />ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.<br />ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.<br />ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.<br />ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.<br />ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.<br />ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.<br />ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.<br />ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.<br />âhek (F.) [ آهک ] kireç.<br />âhen (F.) [ آهن ] demir.<br />âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.<br />âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.<br />âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.<br />âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.<br />âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.<br />âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.<br />âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.<br />âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.<br />âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.<br />âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.<br />âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.<br />âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.<br />âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.<br />âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.<br />âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.<br />âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.<br />ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.<br />ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.<br />ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.<br />ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.<br />ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.<br />ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.<br />âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.<br />ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.<br />âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.<br />âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.<br />âhire (A.) [ آخره ] son.<br />ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.<br />âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.<br />âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.<br />âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.<br />âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.<br />âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.<br />âhiz (A.) [ آخذ ] alan.<br />ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.<br />ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.<br />ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.<br />ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.<br />ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.<br />ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.<br />ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.<br />ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.<br />ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.<br />ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.<br />ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.<br />ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.<br />ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.<br />ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.<br />ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.<br />ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.<br />ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.<br />ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.<br />ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.<br />ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.<br />ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.<br />ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.<br />ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.<br />ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.<br />ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.<br />ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.<br />ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.<br />ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.<br />ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.<br />ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.<br />ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.<br />âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.<br />ahter (F.) [ اختر ] yıldız.<br />ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.<br />ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.<br />ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.<br />ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.<br />ahu (A.) [ اخو ] kardeş.<br />âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.<br />âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.<br />âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.<br />âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.<br />âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.<br />âhur (F.) [ آخر ] ahır.<br />âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.<br />âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.<br />âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.<br />âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.<br />âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.<br />ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.<br />ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.<br />ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu<br />ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.<br />ahvel (A.) [ احول ] şaşı.<br />ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.<br />ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.<br />ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.<br />ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.<br />ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.<br />ahz (A.) [ اخذ ] alma.<br />ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.<br />ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.<br />ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.<br />ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.<br />ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.<br />ahzetmek almak.<br />ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.<br />ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.<br />âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.<br />âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.<br />âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.<br />âika (A.) [ عائقه ] engel.<br />âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.<br />ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.<br />âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.<br />âk (A.) [ عاق ] serkeş.<br />akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.<br />akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.<br />akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.<br />akabinde (A.-T.) ardından.<br />akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.<br />akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.<br />akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.<br />akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.<br />akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.<br />akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.<br />akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.<br />akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.<br />akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.<br />akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.<br />akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.<br />akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma<br />yapmak, sözleşme yapmak.<br />akıbet (A.) [ عاقبت ] son.<br />âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.<br />âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.<br />âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.<br />âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.<br />akıl (A.) [ عقل ] akıl.<br />âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.<br />âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.<br />âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.<br />âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.<br />akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.<br />akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.<br />akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.<br />âkil (A.) [ آکل ] yiyen.<br />akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.<br />akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.<br />akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.<br />akl (A.) [ عقل ] akıl.<br />akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.<br />akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.<br />akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.<br />akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.<br />akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.<br />aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.<br />aklen (A.) [ اقلا ] akılca.<br />aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.<br />aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.<br />akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.<br />akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.<br />akm (A.) [ عقم ] kısırlık.<br />akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.<br />akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.<br />akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.<br />akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.<br />akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.<br />akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.<br />akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.<br />aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.<br />aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.<br />aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.<br />aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.<br />aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.<br />aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.<br />aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.<br />aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.<br />akser (A.) [ اقصر ] en kısa.<br />aksetmek yansımak, vurmak.<br />aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.<br />aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.<br />aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.<br />aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.<br />aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.<br />aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.<br />akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.<br />akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.<br />akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.<br />akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.<br />akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.<br />âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.<br />âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.<br />alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.<br />alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.<br />alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.<br />âlâf (A.) [ آلاف ] binler.<br />alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.<br />alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.<br />alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.<br />alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.<br />alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.<br />alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.<br />alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.<br />alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.<br />alâkadar etmek ilgilendirmek.<br />alâkadar olmak ilgilenmek.<br />alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.<br />alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.<br />âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.<br />alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.<br />alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.<br />âlât (A.) [ آلات ] aletler.<br />alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.<br />alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.<br />âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.<br />aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.<br />alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.<br />aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.<br />alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.<br />alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.<br />alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.<br />alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.<br />alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.<br />alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.<br />alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.<br />alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.<br />alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.<br />aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.<br />alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.<br />alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.<br />âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.<br />alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.<br />âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.<br />alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.<br />âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.<br />âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.<br />âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.<br />âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.<br />âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.<br />alenen (A.) [ علنا ] açıkça.<br />alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.<br />âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.<br />alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.<br />alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.<br />aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.<br />aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.<br />aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.<br />âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.<br />âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.<br />âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.<br />âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.<br />âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.<br />âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.<br />alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.<br />âlim (A.) [ عالم ] bilgin.<br />alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.<br />âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.<br />âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.<br />âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.<br />âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.<br />aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.<br />Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.<br />allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.<br />âlû (F.) [ آلو ] erik.<br />âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.<br />âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.<br />âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.<br />âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.<br />âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.<br />âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, fahişe. 2.alışık.<br />âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.<br />âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.<br />âmâde (F.) [ آماده ] hazır.<br />âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.<br />a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.<br />âmâl (A.) [ آمال ] emeller.<br />âmâl (A.) [ آمال ] emeller.<br />âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.<br />amd (A.) [ عمد ] kasıt.<br />amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.<br />âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.<br />âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.<br />âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.<br />âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.<br />amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.<br />amele (A.) [ عمله ] işçi.<br />amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.<br />amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.<br />ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.<br />ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.<br />âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.<br />âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.<br />amîk (A.) [ عميق ] derin.<br />âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.<br />amîm (A.) [ عميم ] yaygın.<br />âmîn (A.) [ آمن ] amin.<br />âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.<br />âmir (A.) [ آمر ] emreden.<br />âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.<br />âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.<br />âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.<br />âmm (A.) [ عام ] yıl.<br />amm (A.) [ عم ] amca.<br />ammâ (A.) [ اما ] ama.<br />ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.<br />amme (A.) [ عمه ] hala.<br />amûd (A.) [ عمود ] direk.<br />amûden (A.) [ عمودا ] dikine.<br />amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.<br />âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.<br />âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.<br />âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.<br />âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.<br />âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.<br />ân (A.) [ آن ] an.<br />an (A.) [ عن ] –den, -dan.<br />ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.<br />ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.<br />an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.<br />an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.<br />an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.<br />ânân (F.) [ آنان ] onlar.<br />anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.<br />anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.<br />ânât (A.) [ آنات ] anlar.<br />anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.<br />anber (A.) [ عنبر ] amber.<br />anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.<br />andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.<br />âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.<br />anh (A.) [ عنه ] ondan.<br />anhâ (A.) [ عنها ] ondan.<br />anhâ (F.) [ آنها ] onlar.<br />ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.<br />ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.<br />âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.<br />ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,<br />ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.<br />ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.<br />ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.<br />ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.<br />anûd (A.) [ عنود ] inatçı.<br />âr (A.) [ عار ] utanma, ar.<br />ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.<br />ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.<br />ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.<br />arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.<br />arab (A.) [ عرب ] arap<br />arabî (A.) [ عربی ] arapça.<br />arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.<br />arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.<br />arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.<br />arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.<br />ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.<br />ârâm etmek yerleşmek<br />ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.<br />ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.<br />ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.<br />ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.<br />ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.<br />araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.<br />arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.<br />arbede (A.) [ عربده ] kavga.<br />arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.<br />ard (F.) [ آرد ] un.<br />ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.<br />arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.<br />ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.<br />ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.<br />ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.<br />ârî (F.) [ آری ] evet.<br />ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.<br />âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.<br />arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.<br />arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.<br />arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.<br />arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.<br />arşa (A.) [ عرشه ] güverte.<br />arûs (A.) [ ] gelin.<br />arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.<br />arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.<br />arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.<br />arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.<br />arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.<br />ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.<br />asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.<br />âsâ (F.) [ آسا ] gibi.<br />asab (A.) [ عصب ] sinir.<br />asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.<br />asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.<br />asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.<br />âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.<br />asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.<br />asalet (A.) [ اصالت ] asillik.<br />asamm (A.) [ اصم ] sağır.<br />âsân (F.) [ آسان ] kolay.<br />âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.<br />âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.<br />âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.<br />asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.<br />asel (A.) [ عسل ] bal.<br />ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.<br />asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.<br />asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.<br />asgarî (A.) [ اصغری ] en az.<br />ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.<br />âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.<br />asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.<br />âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.<br />âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.<br />asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.<br />asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.<br />asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.<br />âsitan (F.) [ آستان ] eşik.<br />âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.<br />âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.<br />asker (A.) [ عسکر ] asker, er.<br />asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.<br />asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.<br />aslî (A.) [ اصلی ] asıl.<br />aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.<br />âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.<br />âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.<br />asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.<br />asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.<br />asrî (A.) [ عصری ] modern.<br />âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.<br />âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.<br />âster (F.) [ آستر ] astar.<br />âstîn (F.) [ آستين ] yen.<br />âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.<br />âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.<br />âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.<br />âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.<br />âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.<br />âşâm (F.) [ آشام ] içen.<br />aşer (A.) [ عشر ] on.<br />aşere (A.) [ عشره ] onlar.<br />aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.<br />âşık (A.) [ عاشق ] aşık.<br />âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.<br />âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.<br />âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.<br />âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.<br />âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.<br />âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.<br />âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.<br />âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.<br />aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.<br />âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.<br />âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.<br />aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.<br />âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.<br />âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.<br />âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.<br />âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.<br />âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.<br />âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.<br />aşre (A.) [ عشره ] on.<br />âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.<br />âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.<br />âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.<br />âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.<br />âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.<br />ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.<br />at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.<br />atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.<br />atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.<br />atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.<br />ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.<br />atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.<br />atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.<br />atebe (A.) [ عتبه ] eşik.<br />ateh (A.) [ عته ] bunama.<br />ateh getirmek bunamak.<br />âteş (F.) [ آتش ] ateş.<br />âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.<br />âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.<br />âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.<br />âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.<br />âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.<br />âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.<br />âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.<br />âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.<br />âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.<br />âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.<br />âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.<br />âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.<br />âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.<br />âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.<br />âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.<br />âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.<br />âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.<br />atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.<br />atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,<br />atfetmek yöneltmek, vermek.<br />âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.<br />âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.<br />âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.<br />âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.<br />âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.<br />âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.<br />atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.<br />atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.<br />atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.<br />âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.<br />âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.<br />âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.<br />âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.<br />atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.<br />atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.<br />atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.<br />atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.<br />ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.<br />atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.<br />atş (A.) [ عطش ] susuzluk.<br />atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.<br />attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.<br />attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.<br />atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.<br />avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.<br />avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.<br />avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.<br />avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.<br />avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.<br />avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.<br />avân (A.) [ اوان ] zaman.<br />âvâre (F.) [ آواره ] aylak.<br />âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.<br />avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.<br />avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.<br />âvâz (F.) [ آواز ] ses.<br />âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.<br />avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.<br />avdet etmek dönmek.<br />avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.<br />âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.<br />avn (A.) [ عون ] yardım.<br />avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.<br />avret (A.) [ عورت ] kadın.<br />âyâ (F.) [ آیا ] acaba.<br />ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.<br />ayâr (A.) [ عيار ] ayar.<br />âyât (A.) [ آیات ] ayetler.<br />ayb (A.) [ عيب ] ayıp.<br />âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.<br />âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.<br />âyine (F.) [ آینه ] ayna.<br />âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.<br />ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.<br />aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.<br />ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.<br />ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.<br />aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.<br />ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.<br />ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.<br />ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.<br />azâb (A.) [ عذاب ] azap.<br />azab (A.) [ عزب ] bekar.<br />azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.<br />âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.<br />âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.<br />âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.<br />azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.<br />âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.<br />azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.<br />âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.<br />âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.<br />azil (A.) [ عزل ] görevden alma.<br />âzim (A.) [ عازم ] kararlı.<br />azîm (A.) [ عظيم ] büyük.<br />azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.<br />azimet etmek gitmek.<br />aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.<br />azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.<br />azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.<br />azl (A.) [ عزل ] görevden alma.<br />azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.<br />azm (A.) [ عظم ] kemik.<br />âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.<br />âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.<br />azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.<br />azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.<br />azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.<br />azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.<br />âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-40179434675340225312010-02-18T00:53:00.001-08:002010-02-18T00:55:51.290-08:00Bbâ (F.) [ 1 [با .ile. 2.sahip.<br />ba’de (A.) [ بعد ] sonra.<br />ba’dehu (A.) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra.<br />ba’delmîlâd (A.) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsa’dan sonra.<br />ba’demâ (A.) [ بعدما ] bundan böyle.<br />ba’dezin (A.-F.) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle.<br />ba’s (A.) [ بعث ] diriliş.<br />ba’süba’delmevt (A.) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş.<br />ba’zan (A.) [ بعضا ] bazen, kimi zaman.<br />bâb (A.) [ 1 [باب .kapı. 2.konu. 3.bölüm.<br />bâbâ (F.) [ 1 [بابا .baba. 2.ata.<br />bâbâyâne (F.) [ بابایانه ] babaca, babacan.<br />bâbûne (F.) [ بابونه ] babuna, papatya.<br />bâc (F.) [ 1 [باج .haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.<br />bâcgîr (F.) [ باجگير ] vergi memuru.<br />bâd (F.) [ 1 [باد .rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.<br />bâdâm (F.) [ بادام ] badem.<br />bâdbân (F.) [ بادبان ] yelken.<br />bâdbedest (F.) [ بادبدست ] eli boş, züğürt.<br />bâdbîz (F.) [ بادبيز ] yelpaze.<br />bâde (F.) [ 1 [باده .içki. 2.şarap.<br />bâdefürûş (F.) [ باده فروش ] meyhaneci.<br />bâdehâr (F.) [ باده خوار ] içki içen.<br />bâdekeş (F.) [ باده کش ] şarap içen.<br />bâdenûş (F.) [ باده نوش ] içki içen.<br />bâdî (A.) [ بادی ] sebep olan, yol açan.<br />bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.<br />bâdire (A.) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket.<br />bâdiye (A.) [ بادیه ] çöl.<br />bâğ (F.) [ باغ ] bahçe, bağ.<br />bağal (F.) [ بغل ] koltuk.<br />bâğbân (F.) [ باغبان ] bahçıvan.<br />bâğçe (F.) [ باغچه ] bahçe.<br />bağçevan (F.) [ باغچوان ] bahçıvan.<br />bağteten (A.) [ بغتة ] ansızın, birdenbire.<br />bâh (A.) [ باه ] cinsel güç.<br />bahâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.<br />bâhaber (F.-A.) [ باخبر ] haberli, haberdar.<br />bahâdar (F.) [ بهادار ] kıymetli.<br />bahâdır (F.) [ بهادر ] yiğit.<br />bahâne (F.) [ 1 [بهانه .bahane. 2.sebep.<br />bahânecû (F.) [ بهانه جو ] bahaneci.<br />bahâr (F.) [ 1 [بهار .ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.<br />bahârî (F.) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili.<br />bahâyim (A.) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar.<br />bahîl (A.) [ بخيل ] cimri.<br />bâhired (F.) [ باخرد ] akıllı.<br />bâhis (A.) [ باحث ] bahseden, söz eden.<br />bahis (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.<br />bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz.<br />bahr (A.) [ بحر ] deniz.<br />bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu.<br />bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz.<br />bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi.<br />bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz.<br />bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu.<br />bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus.<br />bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz.<br />bahs (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.<br />bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.<br />bahs etmek ele almak, söz etmek.<br />bahş (F.) [ بخش ] bağışlayan.<br />bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.<br />bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.<br />bahşâyiş (F.) [ 1 [بخشایش .bağışlama. 2.bağış, ihsan.<br />bahşiş (F.) [ 1 [بخشش .bağış. 2.bahşiş.<br />baht (F.) [ بخت ] talih.<br />bahtiyârî (F.) [ بختياری ] bahtiyarlık.<br />bâhûr (A.) [ باخور ] aşırı sıcak.<br />bâhusus (F.-A.) [ باخصوص ] hele hele, özellikle.<br />baîd (A.) [ بعيد ] uzak.<br />bâis (A.) [ باعث ] yol açan, sebep olan.<br />bâis olmak yol açmak, sebep olmak.<br />bâjurnal (F.-Fr.) [ باژورنال ] tutanak ile.<br />bâk (F.) [ باک ] korku.<br />bakâyâ (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar.<br />bakıyye (A.) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye.<br />bâkî (A.) [ 1 [باقی .kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.<br />bâkir (A.) [ باکر ] el sürülmemiş.<br />bâkire (A.) [ باکره ] kızoğlan kız.<br />bâl (F.) [ بال ] kanat.<br />bâlâ (F.) [ 1 [بالا .yukarı, üst. 2.boy.<br />bâlâbülend (F.) [ بالابلند ] uzun boylu.<br />bâlâhâne (F.) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı.<br />bâlâpervaz (F.) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan.<br />bâliğ (A.) [ 1 [بالغ .erişkin. 2.tutan, varan.<br />bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak<br />bâlîn (F.) [ 1 [بالين .başucu. 2.yastık.<br />bâliş (F.) [ بالش ] yastık.<br />bâm (F.) [ بام ] dam, çatı.<br />bâmazbata (F.-A.) [ بامضبطه ] tutanak ile.<br />bâmdâd (F.) [ بامداد ] sabah, sabahleyin.<br />bâmukâvele (F.-A.) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli.<br />bâng (F.) [ 1 [بانگ .ses. 2.haykırış.<br />bânû (F.) [ 1 [بانو .bayan. 2.büyük hanım.<br />bâr (F.) [ 1 [بار .yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.<br />bâr vermek meyva vermek.<br />bârân (F.) [ باران ] yağmur.<br />bârapor (F.-Fr.) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu.<br />bârber (F.) [ باربر ] hamal.<br />bâre (F.) [ 1 [باره .defa. 2.sur.<br />bârgâh (F.) [ 1 [بارگاه .yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.<br />bârgîr (F.) [ بارگير ] beygir.<br />bârî (F.) [ باری ] hiç olmazsa, en azından.<br />bârid (A.) [ بارد ] soğuk.<br />bârîk (F.) [ باریک ] ince.<br />bârika (A.) [ بارقه ] şimşek.<br />bâriz (A.) [ بارز ] belirgin.<br />bârû (F.) [ بارو ] burç, hisar burcu.<br />bârver (F.) [ 1 [بارور .verimli. 2.meyvalı.<br />basar (A.) [ 1 [بصر .görme. 2.görme yetisi.<br />basîret (A.) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü.<br />basît (A.) [ 1 [بسيط .sade. 2.kolay.<br />bast (A.) [ بسط ] yayma.<br />batâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.<br />bâtakrîr (F.-A.) [ باتقریر ] rapor halinde.<br />bâtıl (A.) [ 1 [باطل .hükümsüz. 2.boş.<br />batın (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.<br />bâtınen (A.) [ باطنا ] işin iç yüzünde.<br />batî (A.) [ بطی ] ağır, yavaş.<br />batn (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.<br />batt (A.) [ بط ] kaz.<br />battal (A.) [ 1 [بطال .yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.<br />bâvekar (F.-A.) [ باوقار ] ağırbaşlı.<br />bâyi (A.) [ بایع ] satıcı.<br />bayrakdâr (A.-F.) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar.<br />baytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.<br />bâz (F.) [ 1 [باز .tekrar. 2.açık. 3.doğan.<br />bazargâh (F.) [ بازارگاه ] pazar yeri.<br />bazen (A.) [ بعضا ] kimi zaman<br />bazı (A.) [ بعض ] kimi.<br />bâzî (F.) [ بازی ] oyun.<br />bâzîçe (F.) [ بازیچه ] oyuncak.<br />bâzû (F.) [ 1 [بازو .kol. 2.güç.<br />be’s (A.) [ بأس ] zarar, kötü yan.<br />bebr (F.) [ ببر ] kaplan.<br />becâ (F.) [ بجا ] yerinde.<br />becâyiş (F.) [ بجایش ] yer değişimi.<br />beççe (F.) [ 1 [بچه .çocuk. 2.yavru.<br />bed (F.) [ بد ] kötü.<br />bed’ etmek başlamak.<br />bedahd (F.-A.) [ بدعهد ] sözünde durmayan.<br />bedâheten (A.) [ بداهة ] düşünmeden.<br />bedahlâk (F.-A.) [ بداخلاق ] ahlaksız.<br />bedâvâz (F.) [ بدآواز ] kötü sesli.<br />bedâvet (A.) [ 1 [بداوت .göçebelik. 2.bedevîlik.<br />bedâyi’ (A.) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler.<br />bedbaht (F.) [ بدبخت ] tahilsiz.<br />bedbaht etmek mutsuz etmek.<br />bedbîn (F.) [ بدبين ] kötümser, karamsar.<br />bedbû (F.) [ بدبو ] kötü kokulu.<br />bedcins (F.-A.) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk.<br />bedçeşm (F.) [ بدچشم ] kötü gözlü.<br />beddil (F.) [ بددل ] ödlek.<br />bedduâ (F.-A.) [ بددعا ] ilenç.<br />bedelât (A.) [ بدلات ] bedeller.<br />bedendîş (F.) [ بداندیش ] kötü düşünceli.<br />bedenen (A.) [ بدنا ] vücutça.<br />bedestân (F.) [ بزستان ] bedesten.<br />bedevî (A.) [ بدوی ] çöl arabı.<br />bedeviyyet (A.) [ 1 [بدویت .göçebelik. 2.bedevîlik.<br />bedfercâm (F.) [ بدفرجام ] kötü sonlu.<br />bedgû (F.) [ بدگو ] dedikoducu.<br />bedgüher (F.) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk.<br />bedhâh (F.) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.<br />bedhû (F.) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu.<br />bedî’ (A.) [ بدیع ] güzel, yepyeni.<br />bedîa (A.) [ بدیعه ] yepyeni şey.<br />bedîhe (A.) [ بدیهه ] düşünmeden.<br />bedîhî (A.) [ بدیهی ] kuşkusuz.<br />bedkâr (F.) [ بدکار ] kötü hareketli.<br />bedlikâ (F.-A.) [ بدلقا ] çirkin.<br />bedmâye (F.) [ بدمایه ] mayası bozuk.<br />bedmest (F.) [ بدمست ] içip içip dağıtan.<br />bedmestî (F.) [ بدمستی ] içip içip dağıtma.<br />bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.<br />bedmestlik etmek içip için dağıtmak.<br />bedmihr (F.) [ بدمهر ] sevgisiz.<br />bednâm (F.) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış.<br />bednigâh (F.) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı.<br />bednihâd (F.) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz.<br />bedr (A.) [ بدر ] dolunay.<br />bedre (A.) [ بدره ] para kesesi.<br />bedreftâr (F.) [ بدرفتار ] kötü davranışlı.<br />bedreka (F.) [ 1 [بدرقه .uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.<br />bedrûd (F.) [ بدرود ] veda.<br />bedsigâl (F.) [ بدسگال ] kötü düşünceli.<br />bedsîret (F.-A.) [ بدسيرت ] ahlaksız.<br />bedsirişt (F.) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk.<br />bedter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter.<br />bedtıynet (F.-A.) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz.<br />bedzebân (F.) [ بدزبان ] ağzı bozuk.<br />bedzehre (F.) [ بدزهره ] ödlek.<br />begâyet (F.-A.) [ بغایت ] çok, son derece.<br />behâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.<br />behbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.<br />behcet (A.) [ 1 [بهجت .sevinç. 2.güzellik.<br />behem (F.) [ بهم ] birlikte, beraber.<br />behemehâl (F.-A.) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.<br />beher (F.) [ بهر ] her, her biri.<br />behic (A.) [ بهيج ] güleryüzlü.<br />behîmî (A.) [ بهيمی ] hayvanî.<br />behîmiyyet (A.) [ بهيميت ] hayvanlık.<br />behişt (F.) [ بهشت ] cennet.<br />behiştî (F.) [ بهشتی ] cennetlik.<br />behiyye (A.) [ بهيه ] güzel.<br />behmân (F.) [ بهمان ] falan, filan.<br />behre (F.) [ بهره ] nasip.<br />behremend (F.) [ 1 [بهرمند .hisse sahibi. 2.yararlanan.<br />beht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.<br />behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.<br />bekâ (A.) [ بقا ] kalıcılık.<br />bekâm (F.) [ بکام ] muradına ermiş.<br />bekâm olmak muradına ermek.<br />bekâya (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar.<br />bekrî (A.) [ بکری ] içki düşkünü.<br />beksimat (F.) [ بکسمات ] peksimet.<br />bel (A.) [ بل ] belki.<br />bel’ (A.) [ 1 [بلع .yutma. 2.yutulma.<br />bel’ edilmek yutulmak.<br />bel’ etmek yutmak.<br />belâ (A.) [ بلا ] felaket, musibet.<br />belâ (A.) [ بلی ] evet.<br />belâdet (A.) [ بلادت ] dangalaklık.<br />belâdîde (A.-F.) [ بلادیده ] belaya uğramış.<br />belâgat (A.) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme<br />belâhet (A.) [ بلاهت ] eblehlik.<br />belâyâ (A.) [ بلایا ] belalar.<br />belde (A.) [ 1 [بلده .kent. 2.diyar, memleket.<br />beled (A.) [ 1 [بلد .kent. 2.memleket.<br />beledî (A.) [ بلدی ] kentli.<br />belediyye (A.) [ بلدیه ] belediye.<br />belî (A.) [ بلی ] evet.<br />belîğ (A.) [ 1 [بليغ .fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.<br />beliyyât (A.) [ بليات ] belalar.<br />belki (F.-A.) [ بلکه ] olabilir, belki.<br />belût (A.) [ 1 [بلوط .pelit, palamut. 2.meşe.<br />benâdir (A.<F.) [ بنادر ] limanlar.<br />benâm (F.) [ 1 [بنام .ünlü. 2.adında.<br />benân (A.) [ 1 [بنان .parmaklar. 2.parmak uçları.<br />benât (A.) [ بنات ] kızlar.<br />bend (F.) [ 1 [بند .bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.<br />bend olmak bağlanmak.<br />bende (F.) [ 1 [بنده .kul. 2.köle.<br />bendegân (F.) [ 1 [بندگان .kullar. 2.köleler.<br />bendegî (F.) [ 1 [بندگی .kulluk. 2.kölelik.<br />bendehâne (F.) [ بنده خانه ] benim evim.<br />bender (F.) [ بندر ] liman.<br />bendergâh (F.) [ بندرگاه ] rıhtım.<br />bendezâde (F.) [ 1 [بنده زاده .köle çocuğu. 2.benim çocuğum.<br />benefşe (F.) [ بنفشه ] menekşe.<br />benefşî (F.) [ بنفشی ] mor.<br />beng (F.) [ بنگ ] esrar.<br />bengî (F.) [ بنگی ] esrarkeş.<br />benî (A.) [ بنی ] oğullar.<br />benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları.<br />benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları.<br />bennâ (A.) [ بناء ] yapı ustası.<br />benû (A.) [ بنو ] oğullar.<br />ber (F.) [ 1 [بر .üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.<br />berâ’et (A.) [ برائت ] aklanma.<br />berâ’et etmek aklanmak.<br />berâber (F.) [ 1 [برابر .birlikte. 2.eşit.<br />berâberî (F.) [ 1 [برابری .birliktelik. 2.eşitlik.<br />berâhîn (A.) [ براهين ] deliller, kanıtlar.<br />berâyı (F.) [ برای ] için.<br />berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi<br />olmak için.<br />berbâd (F.) [ 1 [برباد .mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.<br />bercâ (F.) [ برجا ] yerinde, uygun.<br />berceste (F.) [ برجسته ] seçkin, seçme.<br />berd (A.) [ برد ] soğuk.<br />berde (F.) [ برده ] köle.<br />berdevâm (F.-A.) [ بردوام ] sürekli, devam eden.<br />berdülacuz (A.) [ بردالعجوز ] kocakarı soğuğu.<br />bere (F.) [ بره ] kuzu.<br />berehne (F.) [ برهنه ] çıplak.<br />berekât (A.) [ برکات ] bereketler.<br />bereket (A.) [ 1 [برکت .bolluk. 2.uğur.<br />berevât (A.) [ بروات ] beratlar.<br />berf (F.) [ برف ] kar.<br />berfîn (F.) [ برفين ] karlı.<br />berg (F.) [ برگ ] yaprak.<br />bergüzâr (F.) [ برگذار ] hatıra, hediye, yadigâr.<br />berhâne (F.) [ برخانه ] harap vaziyetteki ev.<br />berhayât (F.-A.) [ برحيات ] hayatta olan, sağ.<br />berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.<br />berhürdâr (F.) [ برخوردار ] mutlu, muradına ermiş.<br />berî (A.) [ بری ] arınmış, temiz, uzak.<br />berîd (A.) [ 1 [برید .ulak. 2.postacı.<br />berîn (F.) [ برین ] yüksek, yüce.<br />berk (A.) [ برق ] şimşek.<br />berkarâr (F.-A.) [ برقرار ] yerinde duran, karar eden.<br />berkarâr olmak devam etmek, kalmak.<br />berkemâl (F.-A.) [ بزکمال ] en iyi şekilde, mükemmel.<br />bermâh (F.) [ برماه ] matkap, burgu.<br />bermu’tâd (F.-A.) [ برمعتاد ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.<br />bermûcib-i (F.-A.) [ برموجب ] uyarınca, gereğince.<br />bernâ (F.) [ برنا ] genç.<br />berpâ (F.) [ برپا ] ayakta.<br />berr (A.) [ 1 [بر .toprak. 2.kara. 3.kıta.<br />berrak (A.) [ براق ] duru.<br />berren (A.) [ برا ] kara yolu ile.<br />berrî (A.) [ بری ] kara ile ilgili.<br />bersâbık (F.-A.) [ برسابق ] eskiden olduğu gibi.<br />bertaraf (F.-A.) [ 1 [برطرف .bir yana. 2.giderilmiş.<br />bertaraf etmek gidermek.<br />bertaraf olmak giderilmek.<br />berter (F.) [ برتر ] daha üstün.<br />berterîn (F.) [ برترین ] en üstün.<br />bervech-i (F.-A.) [ بروجه ] gibi.<br />berzah (A.) [ 1 [برزخ .cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.<br />berzger (F.) [ برزگر ] çiftçi.<br />bes (F.) [ 1 [بس .yeterli. 2.çok.<br />besâ (F.) [ بسا ] nice.<br />besâtîn (A.) [ بساتين ] bahçeler.<br />besend (F.) [ بسند ] yeterli.<br />besende (F.) [ بسنده ] yeterli.<br />beserüçeşm (F.) [ بسر و چشم ] başüstüne, başım gözüm üstüne.<br />besî (F.) [ بسی ] birçok.<br />besîm (A.) [ بسيم ] güleç.<br />beste (F.) [ 1 [بسته .kapalı. 2.beste.<br />bestekâr (F.) [ بسته کار ] besteci.<br />bestenigâr (F.) [ بسته نگار ] Türk mûsikîsinde bir makam adı.<br />beşâret (A.) [ بشارت ] müjde.<br />beşer (A.) [ 1 [بشر .insan. 2.insanlık.<br />beşere (A.) [ بشره ] deri, dış deri.<br />beşerî (A.) [ بشری ] insanlıkla ilgili, insanî.<br />beşeriyyât (A.) [ بشریات ] antropoloji.<br />beşeriyyet (A.) [ بشریت ] insanlık.<br />beşîr (A.) [ بشير ] müjdeci.<br />beşûş (A.) [ بشوش ] güleç.<br />beşûşâne (A.-F.) [ بشوشانه ] güleryüzle.<br />betâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.<br />beter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter, şiddetli.<br />bevl (A.) [ 1 [بول .idrar. 2.işeme.<br />bevlî (A.) [ بولی ] idrar ile ilgili.<br />bevliyye (A.) [ بوليه ] üroloji.<br />bevvâb (A.) [ بواب ] kapıcı.<br />bevvâbîn (A.) [ بوابين ] kapıcılar.<br />bey’ (A.) [ بيع ] satış.<br />beyâbân (F.) [ بيابان ] çöl.<br />beyân (A.) [ بيان ] açıklama, ifade etme, dile getirme.<br />beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.<br />beyân etmek açıklamak, dile getirmek.<br />beyânât (A.) [ بيانات ] açıklamalar, demeç.<br />beyânnâme (A.-F.) [ بيان نامه ] bildirge.<br />beyâz (A.) [ بياض ] ak, beyaz.<br />beyhûde (F.) [ بيهوده ] boş, boşuna.<br />beyn (A.) [ بين ] ara, orta.<br />beynelmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.<br />beyn-i (A.-F.) [ بين ] arasında, ortasında.<br />beynülmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.<br />beyt (A.) [ 1 [بيت .ev. 2.konut. 3.beyit.<br />beytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.<br />beytullah (A.) [ بيت الله ] Kâbe.<br />beytûtet (A.) [ بيتوتت ] geceleme.<br />beytülmal (A.) [ بيت المال ] hazine, maliye hazinesi.<br />beyzâ (A.) [ بيضا ] bembeyaz, çok beyaz.<br />beyze (A.) [ 1 [بيضه .yumurta. 2.husye.<br />beyzî (A.) [ بيضی ] oval.<br />beze (F.) [ 1 [بزه .günah. 2.suç.<br />bezekâr (F.) [ 1 [بزه کار .günahkar. 2.suçlu.<br />bezir (A.) [ بذر ] tohum.<br />bezirgân (F.) [ بازرگان ] tüccar.<br />bezistân (A.-F.) [ بزستان ] bedesten.<br />bezle (A.) [ بذله ] şaka, latife.<br />bezlegû (A.-F.) [ بذله گو ] şakacı.<br />bezm (F.) [ 1 [بزم .eğlence meclisi. 2.içki meclisi.<br />bezmgâh (F.) [ بزمگاه ] eğlence yeri, eğlence meclisi.<br />bezzaz (A.) [ بزبز ] manifaturacı, kumaşçı.<br />bi’r (A.) [ بئر ] kuyu.<br />bi’set (A.) [ بئثت ] gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.<br />bîaman (F.) [ بی امان ] amansız.<br />bîâr (F.-A.) [ بی عار ] arsız.<br />bîbahâ (F.) [ بی بها ] çok değerli, paha biçilmez.<br />bîbedel (F.-A.) [ بی بدل ] eşsiz, benzersiz.<br />bîbehre (F.) [ بی بهره ] nasipsiz.<br />bîcâ (F.) [ بيجا ] yersiz.<br />bîcan (F.) [ بی جان ] cansız.<br />bîçâre (F.) [ 1 [بيچاره .çaresiz. 2.zavallı.<br />bîçâregân (F.) [ 1 [بيچارگان .çaresizler. 2.zavallılar.<br />bîçunuçirâ (F.) [ 1 [بی چون و چرا .sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.<br />bîd (F.) [ بيد ] söğüt.<br />bid’at (A.) [ 1 [بدعت .sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.<br />bîdâd (F.) [ بيداد ] zulüm.<br />bîdâdger (F.) [ بيدادگر ] zalim.<br />bîdâr (F.) [ بيدار ] uyanık.<br />bîdârbaht (F.) [ بيداربخت ] talihli.<br />bidâyet (A.) [ بدایت ] başlangıç.<br />bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.<br />bîd-i mecnûn [ بيد مجنون ] salkımsöğüt.<br />bîdil (F.) [ بيدل ] aşık.<br />bîdin (F.-A.) [ بی دین ] dinsiz.<br />bîedeb (F.-A.) [ بی ادب ] terbiyesiz, edepsiz.<br />bîeman (F.) [ بی امان ] amansız.<br />bîendişe (F.) [ بی اندیشه ] düşünmeyen, umursamayan.<br />bîgâne (F.) [ بيگانه ] yabancı.<br />bîgüman (F.) [ بی گمان ] kuşkusuz.<br />bîgünah (F.) [ 1 [بی گناه .günahsız. 2.suçsuz.<br />bîh (F.) [ بيخ ] kök.<br />bîhaber (F.-A.) [ بی خبر ] habersiz.<br />bîhadd (F.-A.) [ بی حد ] sınırsız.<br />bihakkın (A.) [ بحق ] hakkıyla, hak ederek.<br />bihamdillah (A.) [ بحمدالله ] Allah’a şükürler olsun.<br />bihâr (A.) [ بحار ] denizler.<br />bîhareket (F.-A.) [ بی حرکت ] hareketsiz.<br />bîhâsıl (F.-A.) [ بی حاصل ] sonuçsuz.<br />bîhayâ (F.-A.) [ بی حيا ] utanmaz, hayasız.<br />bîhayat (F.-A.) [ بی حيات ] cansız, yaşamayan.<br />bihâzelemr (A.) [ بهذا الامر ] buna göre, bu durumda, böylelikle.<br />bihbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.<br />bîhemtâ (F.) [ بی همتا ] benzersiz.<br />bîhesâb (F.-A.) [ بی حساب ] hesapsız, sonsuz.<br />bîhiss (F.-A.) [ بی حس ] hissiz, duygusuz.<br />bihişt (F.) [ بهشت ] cennet.<br />bîhod (F.) [ 1 [بيخود .baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.<br />bihter (F.) [ بهتر ] daha iyi.<br />bîhude (F.) [ بيهده ] boşuna, beyhude.<br />bîinsâf (F.-A.) [ بی انصاف ] insafsız.<br />bîkâr (F.) [ 1 [بيکار .işsiz. 2.bekar.<br />bîkarâr (F.-A.) [ بی قرار ] kararsız.<br />bikr (A.) [ 1 [بکر .el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.<br />bîl (F.) [ بيل ] bel.<br />bilâd (A.) [ 1 [بلاد .beldeler. 2.memleketler.<br />bilâfâsıla (A.) [ بلافاصله ] aralıksız, kesintisiz.<br />bilâhareket (A.) [ بلاحرکت ] hareketsiz, hareket etmeden.<br />bilâhere (A.) [ 1 [بالآخره .sonradan. 2.sonunda, nihayet.<br />bilâinkıtâ (A.) [ بلاانقطاع ] kesintisiz, aralıksız.<br />bilâkayt (A.) [ بلاقيد ] kayıtsız şartsız, kesin.<br />bilakis (A.) [ بالعکس ] aksine, tersine.<br />bilâmâni’a (A.) [ بلامانعه ] engelsiz<br />bilâmazeret (A.) [ بلامعذرت ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin.<br />bilâmerhamet (A.) [ بلامرحمت ] acımasızca.<br />bilâmühlet (A.) [ بلامهلت ] zaman tanımadan, süre vermeden.<br />bilâpervâ (A.-F.) [ بلاپروا ] korkusuzca.<br />bilâşikâyet (A.) [ بلاشکایت ] şikayet etmeden.<br />bilâte’ehhür (A.) [ بلاتأخر ] gecikmeden.<br />bilâtefrik (A.) [ بلاتفریق ] hiçbir ayırım gözetmeksizin.<br />bilâtehlike (A.) [ بلاتهلکه ] tehlikesizce.<br />bilâteminat (A.) [ بلاتأمينات ] güvencesiz, teminatsız.<br />bilâücret (A.) [ بلاأجرت ] parasız, ücretsiz.<br />bilcümle (A.) [ بالجمله ] tümüyle.<br />bilfarz (A.) [ بالفرض ] diyelim ki.<br />bilfiil (A.) [ بالفعل ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.<br />bilhassa (A.) [ بالخاصه ] özellikle, hele hele.<br />biliktizâ (A.) [ بالاقتضا ] gerektiğinden.<br />bililtizâm (A.) [ بالالتزام ] bilerek, bile bile.<br />bilistifade (A.) [ بالاستفاده ] yararlanarak, istifade ederek.<br />bilistihsâl (A.) [ بالاستحصال ] alarak, elde ederek.<br />biliştirâk (A.) [ بالاشتراک ] katılarak.<br />billûr (A.) [ بلور ] kristal.<br />bilmecbûriye (A.) [ بالمجبئریه ] zorunlu olarak, mecburen.<br />bilmukabele (A.) [ بالمقابله ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.<br />bilmünâsebe (A.) [ بالمناسبه ] bir münasebetle, sırası geldiğinde.<br />bilmünâvebe (A.) [ بالمناوبه ] dönüşümlü.<br />bilmüzakere (A.) [ بالمذاکره ] görüşülerek.<br />bilumum (A.) [ بالعموم ] tüm, bütün.<br />bilvâsıta (A.) [ بالواسطه ] dolaylı olarak.<br />bîm (F.) [ بيم ] korku.<br />bîma’nâ (F.-A.) [ بی معنی ] anlamsız.<br />bîmâr (F.) [ بيمار ] hasta.<br />bîmârân (F.) [ بيماران ] hastalar.<br />bîmecâl (F.-A.) [ بی مجال ] takatsiz, dermansız.<br />bîmekân (F.-A.) [ 1 [بی مکان .yersiz. 2.aylak.<br />bîmerhamet (F.-A.) [ بی مرحمت ] acımasız.<br />bîmeze (F.) [ بی مزه ] lezzetsiz, tatsız.<br />bîmihr (F.) [ بی مهر ] sevgisiz, şefkatsiz.<br />bîmisâl (F.-A.) [ بی مثال ] benzersiz.<br />bîmuhâbâ (F.-A.) [ بی محابا ] çekinmeden.<br />bîmübâlât (F.-A.) [ بی مبالات ] kayıtsız, umursamaz.<br />bîmürüvvet (F.-A.) [ بی مروت ] mürüvvetsiz.<br />bin (A.) [ بن ] oğul.<br />binâ (A.) [ بناء ] yapı.<br />bînâ (F.) [ بينا ] gören, iyi gören.<br />binâberin (A.-F.) [ بنابرین ] bundan dolayı, buna dayanarak.<br />binâen (A.) [ بناء ] dayanarak, göre.<br />binâenaleyh (A.) [ بناء عليه ] bu yüzden, bundan dolayı.<br />bînâm (F.) [ بينام ] adsız, tanınmamış.<br />bînamaz (F.) [ بی نماز ] beynamaz.<br />bînasîb (F.-A.) [ بی نصيب ] nasipsiz, kısmetsiz.<br />bînazîr (F.-A.) [ بی نظير ] benzersiz.<br />bînemek (F.) [ بی نمک ] tuzsuz.<br />bînevâ (F.) [ 1 [بينوا .zavallı. 2.yoksul.<br />bînî (F.) [ بينی ] burun.<br />bînihaye (F.-A.) [ بی نهایه ] sonsuz, bitmez tükenmez.<br />binnetice (A.) [ بالنتيجه ] sonuçta, sonuç olarak.<br />binnisbe (A.) [ بالنسبه ] bir dereceye kadar, nispeten.<br />bint (A.) [ بنت ] kız.<br />bîpâyân (F.) [ بی پایان ] sonsuz.<br />bîpervâ (F.) [ 1 [بی پروا .korkusuz. 2.çekinmeden.<br />bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.<br />bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.<br />birâder (F.) [ برادر ] erkek kardeş.<br />bîrahm (F.-A.) [ بی رحم ] merhametsiz, acımasız.<br />bîrayb (F.-A.) [ بی ریب ] kuşkusuz.<br />birinc (F.) [ برنج ] pirinç.<br />birişte (F.) [ برشته ] kavrulmuş.<br />bîrûn (F.) [ 1 [بيرون .dış. 2.dışarı.<br />biryân (F.) [ بریان ] kebap.<br />bisât (A.) [ بساط ] yaygı.<br />bîsebat (F.-A.) [ بی ثبات ] dayanıksız.<br />bîsebeb (F.-A.) [ بی سبب ] dayanıksız.<br />bîser (F.) [ بی سر ] başsız.<br />bîst (F.) [ بيست ] yirmi.<br />bister (F.) [ بستر ] yatak.<br />bîsûd (F.) [ بی سود ] yararsız.<br />bisyâr (F.) [ بسيار ] çok.<br />bîşe (F.) [ بيشه ] orman.<br />bîşerm (F.) [ بی شرم ] orman.<br />bîşuur (F.-A.) [ بی شعور ] bilinçsiz.<br />bîşübhe (F.-A.) [ بی شبهه ] kuşkusuz, şüphesiz.<br />bîşümâr (F.) [ بی شمار ] sayısız.<br />bîtâb (F.-A.) [ بيتاب ] yorgun, takatsiz.<br />bîtâb kalmak bitkin düşmek.<br />bîtâbane (F.) [ بيتابانه ] bitkince.<br />bitamâmihâ (A.) [ بتمامها ] tümüyle, tamamen.<br />bîtaraf (F.-A.) [ بی طرف ] tarafsız.<br />bîtarafâne (F.-A.) [ بی طرفانه ] tarafsızca, yan tutmadan.<br />bittab’ (A.) [ بالطبع ] doğal olarak.<br />bittafsîl (A.) [ بالتفصيل ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.<br />bittamâm (A.) [ بالتمام ] tümüyle.<br />bîve (F.) [ بيوه ] dul.<br />bîvefâ (F.-A.) [ بی وفا ] vefasız.<br />bîvezen (F.) [ بيوه زن ] dul kadın.<br />bîzâr (F.) [ بيزار ] bıkmış, usanmış.<br />bîzâr olmak bıkmak, usanmak.<br />bizâtihi (A.) [ بذاته ] kendiliğinden.<br />bizzarûre (A.) [ بالضروره ] zorunlu olarak.<br />bostân (F.) [ بوستان ] bahçe.<br />bû (F.) [ بو ] koku.<br />bu’d (A.) [ 1 [بعد .uzaklık. 2.boyut.<br />bu’diyet (A.) [ بعدیت ] uzaklık, mesafe.<br />bûd (F.) [ بود ] varlık.<br />buğrâ (F.) [ بغرا ] turna.<br />buhalâ (A.) [ بخلا ] cimriler.<br />buhâr (A.) [ بخار ] buğu, buhar.<br />buhl (A.) [ بخل ] cimrilik.<br />buhrân (A.) [ بحران ] bunalım, kriz.<br />buht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.<br />buhûr (F.) [ بخور ] tütsü.<br />buhurdan (F.) [ بخوردان ] tütsülük, tütsü kabı.<br />buk’a (A.) [ 1[بقعه .yer, diyar. 2.ülke.<br />buk’avî (A.) [ بقعوی ] yerel.<br />bûm (F.) [ 1 [بوم .yer. 2.ülke.<br />bûm (F.) [ بوم ] baykuş.<br />bûmehen (F.) [ بومهن ] deprem.<br />bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.<br />bûr (F.) [ بور ] kumral.<br />burc (A.) [ 1 [برج .burç. 2.yıldız kümesi.<br />burhan (A.) [ برهان ] kanıt, delil.<br />bûriya (F.) [ بوریا ] hasır.<br />burûc (A.) [ بروج ] burçlar.<br />burûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.<br />bûs etmek öpmek.<br />bûse (F.) [ بوسه ] öpücük.<br />bûstân (F.) [ بوستان ] bahçe.<br />bûte (F.) [ 1 [بوته .çalı çırpı. 2.pota.<br />bûtimar (F.) [ بوتيمار ] balıkçıl, botimar.<br />butlân (A.) [ 1 [بطلان .boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.<br />butûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.<br />bûy (F.) [ بوی ] koku.<br />bûydâr (F.) [ بویدار ] kokulu.<br />bûzîne (F.) [ بوزینه ] maymun.<br />bühtân (A.) [ بهتان ] iftira.<br />bühtân etmek iftira etmek.<br />bükâ (A.) [ بکاء ] ağlama.<br />bülaceb (A.) [ بوالعجب ] şaşılacak şey.<br />büldân (A.) [ بلدان ] beldeler, diyarlar, ülkeler.<br />büleğâ (A.) [ بلغاء ] belagat sahipleri.<br />bülend (F.) [ 1 [بلند .yüksek. 2.yüce.<br />bülendbâlâ (F.) [ بلندبالا ] uzun boylu.<br />bülendpervâz (F.) [ 1 [بلندپرواز .yükseklerden uçan. 2.şerefli.<br />bülheves (A.) [ بوالهوس ] maymun iştahlı.<br />bülûğ (A.) [ بلوغ ] erginlik.<br />bün (F.) [ 1 [بن .kök. 2.dip. 3.temel.<br />bünyâd (F.) [ 1 [بنياد .temel, kök. 2.yapı, bina.<br />bünye (A.) [ بنيه ] yapı.<br />bünyeviyat (A.) [ بنيویات ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.<br />bürdbâr (F.) [ بردبار ] sabırlı.<br />bürde (A.) [ برده ] hırka.<br />bürhân (A.) [ برهان ] kanıt.<br />bürîde (F.) [ بریده ] kesik.<br />bürka (A.) [ برقع ] peçe.<br />bürnâ (F.) [ برنا ] genç.<br />bürrân (F.) [ بران ] keskin.<br />bürûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.<br />bürûz (A.) [ بروز ] ortaya çıkma.<br />büstân (F.) [ بستان ] bahçe.<br />büşrâ (A.) [ بشرا ] müjde.<br />büt (F.) [ بت ] put.<br />büthâne (F.) [ بت خانه ] puthane.<br />bütperest (F.) [ بت پرست ] putperest, puta tapan.<br />bütûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.<br />büyût (A.) [ 1 [بيوت .evler. 2.beyitler.<br />büz (F.) [ بز ] keçi.<br />büzdil (F.) [ بزدل ] ödlek.<br />büzûr (A.) [ بذور ] tohumlar.<br />büzürg (F.) [ 1 [بزرگ .büyük. 2.ulu.<br />büzürgân (F.) [ 1 [بزرگان .büyükler. 2.ulular.<br />büzürgzâde (F.) [ بزرگ زاده ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-41455229139555028432010-02-18T00:51:00.000-08:002010-02-18T00:53:25.241-08:00Ccâ (F.) [ 1 [جا .yer. 2.mevki. 3.makam.<br />ca’l (A.) [ جعل ] yapma.<br />ca’lî (A.) [ 1 [جعلی .yapma, uydurma. 2.sahte.<br />câbecâ (F.) [ جابجا ] yer yer.<br />câbir (A.) [ جابر ] zorlayıcı.<br />câdde (A.) [ جاده ] ana yol, cadde.<br />câdû (F.) [ 1 [جادو .büyücü. 2.cadı.<br />câdûger (F.) [ جادوگر ] büyücü.<br />câh (F.) [ جاه ] makam, mevki.<br />câhid (A.) [ جاهد ] çalışıp çabalayan.<br />câhil (A.) [ جاهل ] bilgisiz.<br />câhilâne (A.-F.) [ جاهلانه ] cahilce.<br />câiz (A.) [ جائز ] uygun.<br />câize (A.) [ جائزه ] ödül.<br />câlib (A.) [ جالب ] ilginç, çekici.<br />câlib -i dikkat [ جالب دقت ]dikkat çekici.<br />câm (F.) [ 1 [جام .kadeh. 2.şişe. 3.cam.<br />câme (F.) [ جامه ] giysi.<br />câmedân (F.) [ جامه دان ] gardrop.<br />câmegî (F.) [ 1 [جامگی .giysi parası. 2.hizmetçi.<br />câmekan (F.) [ جامکان ] hamamda soyunma odası.<br />câmekan (F.-A.) [ 1 [جامکان .camlı bölme. 2.vitrin.<br />câmeşûy (F.) [ جامه شوی ] çamaşırcı.<br />câmi’ (A.) [ 1 [جامع .toplayan. 2.cami.<br />câmia (A.) [ جامعه ] topluluk.<br />câmid (A.) [ 1 [جامد .cansız. 2.donuk.<br />câmûs (A.) [ جاموس ] manda, camız.<br />cân (F.) [ 1 [جان .ruh. 2.can. 3.sevgili.<br />cânâ (F.) [ جانا ] sevgilim, ey sevgili.<br />cânân (F.) [ جانان ] sevgili.<br />cânâne (F.) [ جانانه ] sevgili.<br />cânbâz (F.) [ 1 [جانباز .canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.<br />cândâr (F.) [ 1 [جاندار .canlı. 2.koruyucu.<br />canefşân (F.) [ جان افشان ] canını hiçe sayan, fedai.<br />cânefzâ (F.) [ جان افزا ] cana can katan.<br />cânfersâ (F.) [ جان فرسا ] ömür törpüsü, yürek tüketen.<br />cânfeşân (F.) [ جان فشان ] canını hiçe sayan, fedai.<br />cânfezâ (F.) [ جان فزا ] cana can katan.<br />cângüdâz (F.) [ جان گداز ] yürek yakan.<br />canhıraş (F.) [ جان خراش ] yürek paralayan.<br />cânib (A.) [ جانب ] taraf.<br />cânişin (F.) [ جانشين ] halef, birinin yerine oturan.<br />cânnisâr (F.-A.) [ جان نثار ] canını feda eden.<br />cânsipâr (F.) [ جان سپار ] canını feda eden.<br />cânsiperâne (F.) [ جان سپرانه ] canını feda edercesine.<br />cânsitân (F.) [ جان ستان ] can alan.<br />cânver (F.) [ 1 [جان ور .canlı. 2.canavar.<br />câr (A.) [ جار ] komşu.<br />cârî (A.) [ جارِ ] geçerli, yürürlükte.<br />câriha (A.) [ 1 [جارحه .yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.<br />câriye (A.) [ جاریه ] halayık.<br />cârû (F.) [ جارو ] süpürge.<br />cârûb (F.) [ جاروب ] süpürge.<br />câsûsî (A.-F.) [ جاسوسی ] casusluk, ajanlık.<br />câvid (F.) [ جاود ] kalıcı, sonsuz, ebedi.<br />câvidân (F.) [ جاودان ] kalıcı, sonsuz, ebedi.<br />cây (F.) [ جای ] yer.<br />câygâh (F.) [ 1 [جایگاه .yer. 2.makam.<br />câyi’ (A.) [ جایع ] aç.<br />câynişîn (F.) [ جاینشين ] birinin yerine geçen, halef.<br />câzib (A.) [ 1 [جاذب .ilginç. 2.çekici.<br />câzibe (A.) [ جاذبه ] çekicilik.<br />cazibedar (A.-F.) [ جاذبه دار ] çekici, cazibeli.<br />câzibiyyet (A.) [ جاذبيت ] çekicilik.<br />cebâbire (A.) [ جبابره ] zorbalar.<br />cebânet (A.) [ جبانت ] korkaklık.<br />cebbâr (A.) [ 1 [جبار .zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.<br />cebbârî (A.-F.) [ 1 [جباری .zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.<br />cebel (A.) [ جبل ] dağ.<br />cebhe (A.) [ 1 [جبهه .cephe. 2.alın. 3.yüz.<br />cebîn (A.) [ جبين ] korkak.<br />cebr (A.) [ 1 [جبر .zorlama. 2.cebir.<br />cebr etmek zorlamak.<br />cebren (A.) [ جبرا ] zorla.<br />cebrî (A.) [ جبری ] zoraki, zorla.<br />cedâvil (A.) [ جداول ] cetveller, çizelgeler.<br />cedd (A.) [ جد ] ata.<br />cedel (A.) [ 1 [جدل .tartışma. 2.mücadele.<br />cedelî (A.) [ جدلی ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.<br />cedî (A.) [ 1 [جدی .oğlak. 2.oğlak burcu.<br />cedîd (A.) [ جدید ] yeni.<br />cedîde (A.) [ جدیده ] yeni.<br />cedvel (A.) [ 1 [جدول .cetvel. 2.çizelge.<br />cefâ (A.) [ جفا ] üzme, eziyet etme.<br />cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.<br />cefâcû (A.-F.) [ جفاجو ] üzen, cefa eden.<br />cefâdîde (A.-F.) [ جفادیده ] üzülmüş, cefa çekmiş.<br />cefâkâr (A.-F.) [ 1 [جفاکار .cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.<br />cefâkârî (A.-F.) [ 1 [جفاکاری .cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.<br />cefâkeş (A.-F.) [ جفاکش ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.<br />cefâpîşe (A.-F.) [ 1 [جفاپيشه .üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen<br />sevgili.<br />cefcâf (F.) [ 1 [جفجاف .hoppa kadın. 2.orospu.<br />ceffelkalem (A.) [ جف القلم ] çalakalem.<br />cefr (A.) [ جفر ] gaipten haber veren bilim.<br />cehâlet (A.) [ جهالت ] cahillik, bilgisizlik.<br />cehd (A.) [ جهد ] çalışma, çabalama.<br />cehd etmek çalışıp çabalamak.<br />cehele (A.) [ جهله ] cahiller.<br />cehennemî (A.-F.) [ 1 [جهنمی .cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.<br />cehl (A.) [ جهل ] cahillik, bilgisizlik.<br />cehren (A.) [ جهرا ] açıkça.<br />celâdet (A.) [ جلادت ] yiğitlik.<br />celâl (A.) [ جلال ] ululuk.<br />celb (A.) [ جلب ] kendine çekme.<br />celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.<br />celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.<br />celbnâme (A.-F.) [ جلب نامه ] çağırı mektubu.<br />celeb (A.) [ جلب ] sığır tüccarı.<br />celesât (A.) [ جلسات ] oturumlar.<br />celîl (A.) [ جليل ] ulu.<br />celîs (A.) [ جليس ] arkadaş.<br />cellâd (A.) [ جلاد ] cellat.<br />cellâdî (A.-F.) [ جلادی ] cellatlık.<br />celse (A.) [ جلسه ] oturum.<br />cem’ (A.) [ 1 [جمع .toplama. 2.çoğul.<br />cem’ edilmek toplanılmak.<br />cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.<br />cem’an (A.) [ جمعا ] toplam.<br />cem’iyyât (A.) [ جمعيات ] cemiyetler, dernekler.<br />cem’iyyet (A.) [ 1 [جمعيت .cemiyet, dernek. 2.topluluk.<br />cem’iyyet -i akvâm [ جمعيت اقوام ]Birleşmiş Milletler.<br />cemâat (A.) [ 1 [جماعت .topluluk. 2.camide ibadet edenler.<br />cemâd (A.) [ جماد ] cansız varlık.<br />cemâdât (A.) [ جمادات ] cansız varlıklar.<br />cemâhîr (A.) [ جماهير ] cumhuriyetler.<br />cemâl (A.) [ جمال ] yüz güzelliği.<br />cemel (A.) [ جمل ] deve.<br />cemî’ (A.) [ جميع ] tümü.<br />cemî’an (A.) [ جميعا ] tümüyle.<br />cemil (A.) [ 1 [جميل .güzel. 2.yüzü güzel.<br />cemîle (A.) [ جميله ] iyilik.<br />cemiyet (A.) [ جمعيت ] topluluk, toplum.<br />cemm (A.) [ جم ] kalabalık.<br />cenâb (A.) [ جناب ] hazret.<br />cenâbet (A.) [ 1 [جنابت .pis, murdar. 2.cünüplük hali.<br />cenâh (A.) [ جناح ] kanat.<br />cenb (A.) [ جنب ] taraf.<br />cendere (A.) [ 1 [جندره .pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.<br />ceng (F.) [ جنگ ] savaş.<br />ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.<br />cengâver (F.) [ جنگاور ] savaşçı.<br />cengâverî (F.) [ جنگاوری ] savaşçılık.<br />cengcû (F.) [ 1 [جنگجو .savaşçı. 2.kavgacı.<br />cengel (F.) [ جنگل ] orman.<br />cennât (A.) [ 1 [جنات .cennetler. 2.bahçeler.<br />cennet (A.) [ 1 [جنت .cennet. 2.bahçe.<br />cennet -i a’lâ [ جنت اعلی ] cennet.<br />cennetmekân (A.) [ جنت مکان ] mekanı cennet olan.<br />cenûb (A.) [ جنوب ] güney.<br />cenûb -i garb [ جنوب غرب ] güneybatı.<br />cenûb -i garbî [ جنوب غربی ] güneybatı.<br />cenûb -i şark [ جنوب شرق ] güneydoğu.<br />cenûb -i şarkî [ جنوب شرقی ] güneydoğu.<br />cenûbî (A.) [ جنوبی ] güneye ait.<br />cerâd (A.) [ جراد ] çekirge.<br />cerâhat (A.) [ جراحت ] yara.<br />cerâid (A.) [ جرائد ] gazeteler.<br />cerâim (A.) [ جرائم ] suçlar.<br />cerbeze (A.) [ جربزه ] beceriklilik.<br />ceres (A.) [ 1 [جرس .çan. 2.çıngırak.<br />cereyân (A.) [ 1 [جریان .akış. 2.oluş. 3.akım.<br />cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.<br />cerge (F.) [ جرگه ] küme.<br />cerh (A.) [ 1 [جرح .yaralama. 2.çürütme.<br />cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.<br />cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.<br />cerîde (A.) [ 1 [جریده .gazete. 2.tutanak.<br />cerîha (A.) [ جریحه ] yara.<br />cerîme (A.) [ 1 [جریمه .suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.<br />cerrâh (A.) [ جراح ] operatör.<br />cerrâhî (A.) [ جراحی ] operatörlük.<br />cesâmet (A.) [ جسامت ] irilik.<br />cesâret (A.) [ جسارت ] cesurluk.<br />cesîm (A.) [ جسيم ] iri, büyük.<br />cesîmülcüsse (A.) [ جسيم الجثه ] iri yapılı, iriyarı.<br />cesûr (A.) [ جسور ] cesaret sahibi.<br />cev (F.) [ جو ] arpa.<br />cevâb (A.) [ 1 [جواب .yanıt. 2.karşılık.<br />cevâben (A.) [ جوابا ] yanıt olarak.<br />cevâd (A.) [ جواد ] cömert.<br />cevâhir (A.) [ 1 [جواهر .mücevherler. 2.mücevher.<br />cevâmi’ (A.) [ جوامع ] camiler.<br />cevâmid (A.) [ جوامد ] cansız varlıklar.<br />cevâmîs (A.) [ جواميس ] mandalar.<br />cevân (F.) [ جوان ] genç.<br />cevânib (A.) [ جوانب ] yanlar, yönler.<br />cevârî (A.) [ جواری ] halayıklar.<br />cevâz (A.) [ جواز ] izin, uygun verme.<br />cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.<br />cevdet (A.) [ 1 [جودت iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.<br />cevelân (A.) [ جولان ] dolaşma, gezinti.<br />cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.<br />cevelângâh (A.-F.) [ 1 [جولانگاه .gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.<br />cevf (A.) [ جوف ] boşluk.<br />cevher (A.) [ 1 [جوهر .mücevher. 2.öz. 3.elmas.<br />cevherfürûş (A.-F.) [ جوهرفروش ] mücevherci.<br />cevherî (A.) [ 1 [جوهری .mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.<br />cevîn (F.) [ جوین ] arpadan yapılmış.<br />cevir (A.) [ جور ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.<br />cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.<br />cevr (A.) [ جور ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.<br />cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.<br />cevşen (F.) [ جوشن ] zırhlı giysi.<br />cevv (A.) [ 1 [جو .hava. 2.boşluk.<br />cevvâl (A.) [ جوال ] çok hareketli, koşan.<br />cevvî (A.) [ جوی ] hava ile ilgili.<br />cevzâ (A.) [ جوزاء ] ikizler burcu.<br />ceyb (A.) [ جيب ] cep.<br />ceyş (A.) [ جيس ] asker.<br />ceyyid (A.) [ جيد ] iyi, güzel.<br />cezâ (A.) [ 1 [جزاء .karşılık. 2.ceza.<br />cezâir (A.) [ جزائر ] adalar.<br />cezâlet (A.) [ جزالت ] akıcılık, düzgünlük.<br />cezb (A.) [ جذب ] kendine çekme.<br />cezb edilmek kendine çekilmek.<br />cezb etmek kendine çekmek.<br />cezbe (A.) [ 1 [جذبه .coşku. 2.kendinden geçiş.<br />cezer (A.) [ جزر ] havuç.<br />cezîre (A.) [ جزیره ] ada.<br />cezm (A.) [ جزم ] kesin karar.<br />cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.<br />cezzâb (A.) [ جذاب ] çekici, cazibeli.<br />cibâl (A.) [ جبال ] dağlar.<br />cibillet (A.) [ جبلت ] karakter, yaratılış.<br />cibilliyet (A.) [ جبليت ] karakter, yaratılış.<br />cibilliyetsiz (A.-T.) [ جبلتسز ] karaktersiz, kötü yaratılışlı.<br />cidâl (A.) [ جدال ] mücadele.<br />cidâlcû (A.-F.) [ جدال جو ] mücadeleci.<br />cidâr (A.) [ 1 [جدار .duvar. 2.zar.<br />cidden (A.) [ جدا ] ciddi olarak.<br />ciddî (A.) [ 1 [جدی .ağırbaşlı. 2.önemli.<br />ciddiyyet (A.) [ 1 [جدیت .ciddilik. 2.ağırbaşlılık.<br />cîfe (A.) [ جيفه ] leş.<br />ciger (F.) [ جگر ] ciğer.<br />cigergûşe (F.) [ 1 [جگرگوشه .ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.<br />cigerpâre (F.) [ 1 [جگرپاره .ciğer parçası. 2.evlat.<br />cigersûz (F.) [ جگرسوز ] yürek yakan.<br />cihâd (A.) [ جهاد ] din uğrunda savaş.<br />cihâd etmek din uğrunda savaşmak.<br />cihân (F.) [ 1 [جهان .dünya. 2.âlem.<br />cihânâferîn (F.) [ جهان آفرین ] dünyayı yaratan, Tanrı.<br />cihandar (F.) [ جهاندار ] büyük hükümdar, imparator.<br />cihandîde (F.) [ جخان دیده ] görmüş geçirmiş.<br />cihangîr (F.) [ جهانگير ] büyük hükümdar, imparator.<br />cihangîrî (F.) [ جهانگيری ] büyük hükümdarlık, imparatorluk.<br />cihângüşâ (F.) [ جهانگشا ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar.<br />cihânî (F.) [ 1 [جهانی .dünya ile ilgili. 2.insan.<br />cihannüma (F.) [ 1 [جهان نما .dünya atlası. 2.taraça.<br />cihâr (F.) [ چهار ] dört.<br />cihâren (A.) [ جهارا ] açıkça.<br />cihât (A.) [ 1 [جهات .yönler. 2.sebepler. 3.yerler.<br />cihâz (A.) [ 1 [جهاز .çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.<br />cihet (A.) [ 1 [جهت .yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.<br />cilâ (A.) [ 1 [جلاء .parlaklık. 2.cila.<br />cilâdar (A.-F.) [ جلادار ] cilalı.<br />cild (A.) [ 1 [جلد .deri, cilt. 2.kitap.<br />cilve (A.) [ 1 [جلوه .görünme. 2.kırıtma.<br />cilvegâh (A.-F.) [ جلوه گاه ] görünme yeri.<br />cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.<br />cilveger (A.-F.) [ 1 [جلوه گر .görünen. 2.kırıtan.<br />cilvesâz (A.-F.) [ جلوه ساز ] kırıtan, cilve yapan.<br />cimâ’ (A.) [ جماع ] cinsel ilişki.<br />cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.<br />cinâ’î (A.) [ جنائی ] cinayetle ilgili.<br />cinân (A.) [ 1 [جنان .cennetler. 2.bahçeler.<br />cinayetkâr (A.-F.) [ جنایتکار ] câni, cinayet işleyen.<br />cinâze (A.) [ جنازه ] tabut.<br />cindar (A.-F.) [ جندار ] cinci, afsuncu.<br />cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.<br />cinnet (A.) [ جنت ] çıldırma.<br />cins (A.) [ 1 [جنس .tür. 2.soy.<br />cinsî (A.) [ جنسی ] cinsel.<br />cirm (A.) [ جرم ] cismin kapladığı yer, hacim.<br />cism (A.) [ 1 [جسم .cisim, madde. 2.vücut, beden.<br />cismânî (A.) [ 1 [جسمانی .cisim ile ilgili. 2.bedensel.<br />cismen (A.) [ جسما ] bedenen.<br />cisr (A.) [ جسر ] köprü.<br />civan (F.) [ جوان ] genç.<br />civânân (F.) [ جوانان ] gençler.<br />civanbaht (F.) [ جوان بخت ] talihli.<br />civânî (F.) [ جوانی ] gençlik.<br />civânmerd (F.) [ 1 [جوانمرد .cömert. 2.soylu.<br />civâr (A.) [ جوار ] yakın çevre.<br />cîve (F.) [ جيوه ] cıva.<br />cizye (A.) [ جزیه ] gayrimüslim vergisi.<br />cû (F.) [ 1 [جو .arayan. 2.arama.<br />cû (F.) [ جو ] çay, ırmak.<br />cû’ (A.) [ جوش ] açlık.<br />cûce (F.) [ جوجه ] civciv.<br />cûd (A.) [ جود ] cömertlik.<br />cuğd (A.) [ جغد ] baykuş.<br />cûlâh (F.) [ 1 [جولاه .dokumacı. 2.çulha.<br />cum’a (A.) [ جمعه ] cuma.<br />cumhûr (A.) [ 1 [جمهور .halk. 2.kalabalık.<br />cumhûrî (A.) [ جمهوری ] cumhuriyetle ilgili.<br />cumhûriyyet (A.) [ جمهوریت ] cumhuriyet.<br />cûş (F.) [ 1 [جوش .coşku. 2.kaynama.<br />cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.<br />cûşâcûş (F.) [ جوشاجوش ] coşkun, coşkulu.<br />cûşân (F.) [ 1 [جوشان .coşan. 2.kaynayan.<br />cûşiş (F.) [ جوشش ] coşku.<br />cûy (F.) [ 1 [جوی .arayan. 2.arama.<br />cûy (F.) [ جوی ] çay, ırmak.<br />cûybâr (F.) [ جویبار ] ırmak.<br />cûyende (F.) [ جوینده ] arayan.<br />cübn (A.) [ جبن ] korkaklık.<br />cüdâ (F.) [ جدا ] ayrı.<br />cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.<br />cüdâyî (F.) [ جدایی ] ayrılık.<br />cüdrân (A.) [ جدران ] duvarlar.<br />cüft (F.) [ جفت ] çift.<br />cüfte (F.) [ جفته ] çifte.<br />cühelâ (A.) [ جهلاء ] cahiller.<br />cühhâl (A.) [ جهال ] cahiller.<br />cüllâh (A.) [ جلاه ] dokumacı, çulhacı.<br />cülûs (A.) [ 1 [جلوس .oturma. 2.tahta geçme.<br />cülûs etmek tahta geçmek.<br />cülûsiyye (A.) [ 1 [جلوسيه .tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan<br />hükümdar için yazılan şiir.<br />cümcüme (A.) [ جمجمه ] kafatası.<br />cümel (A.) [ جمل ] cümleler.<br />cümle (A.) [ 1 [جمله .bütün, tüm. 2.tümce.<br />cümleten (A.) [ جملة ] tümüyle<br />cümûd (A.) [ جمود ] donukluk.<br />cümûdiyye (A.) [ جمودیه ] buzul.<br />cünbân (F.) [ 1 [جنبان .sallayan. 2.sallanan.<br />cünbiş (F.) [ جنبش ] kıpırtı, hareket, sallanma.<br />cünd (A.) [ 1 [جند .asker. 2.ordu.<br />cündî (A.) [ جندی ] usta binici.<br />cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.<br />cünha (A.) [ جنحه ] küçük suç.<br />cünûd (A.) [ 1 [جنود .askerler. 2.ordular.<br />cürm (A.) [ جرم ] suç.<br />cürûf (A.) [ جروف ] maden atığı, maden posası.<br />cüsse (A.) [ جثه ] gövde, yapı.<br />cüstücû (F.) [ جست و جو ] arayış, arama.<br />cüvâl (F.) [ جوال ] çuval.<br />cüvân bk. civan.<br />cüz’ (A.) [ 1 [جزء .parça. 2.medrese alfabe kitabı.<br />cüz’î (A.) [ جزئی ] çok az.<br />cüz’iyyât (A.) [ جزئيات ] küçük şeyler, önemsiz şeyler.<br />cüzâm (A.) [ جذام ] cüzzam.<br />cüzdan (A.-F.) [ 1 [جزئدان .para çantası. 2.evrak çantası.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-71567082622625102002010-02-18T00:50:00.000-08:002010-02-18T00:51:40.819-08:00Ççâbük (F.) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk.<br />çâbükî (F.) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk.<br />çâbükpâ (F.) [ چابک پا ] ayağına çabuk.<br />çâbükrev (F.) [ چابک رو ] hızlı giden.<br />çâbüksüvar (F.) [ چابک سوار ] usta binici.<br />çâder (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.<br />çâdernişin (F.) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan.<br />çadır (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.<br />çağz (F.) [ چغز ] kurbağa.<br />çâh (F.) [ 1 [چاه .kuyu. 2.çukur.<br />çâk (F.) [ 1 [چاک .yırtık. 2.yırtmaç.<br />çâk etmek yırtmak.<br />çâk olmak yırtılmak.<br />çâkâçâk (F.) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı.<br />çâker (F.) [ 1 [چاکر .kul. 2.hizmetkâr.<br />çâkerî (F.) [ 1 [چاکری .kulluk. 2.hizmetkârlık.<br />çâkûç (F.) [ چاکوچ ] çekiç.<br />çâlâk (F.) [ چالاک ] çevik, kıvrak.<br />çâlâkî (F.) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık.<br />çâlik (F.) [ چاليک ] çelik çomak.<br />çâlpâre (F.) [ چارپاره ] çalpara.<br />çâme (F.) [ چامه ] şiir.<br />çâne (F.) [ چانه ] çene.<br />çâpâr (F.) [ 1 [چاپار .ulak. 2.postacı.<br />çâplûs (F.) [ چاپلوس ] dalkavuk.<br />çâr (F.) [ چار ] çare.<br />çâr (F.) [ چار ] dört.<br />çârçûbe (F.) [ چارچوبه ] çerçeve.<br />çardak (F.) [ چارطاق ] çardak.<br />çârdeh (F.) [ چارده ] ondört.<br />çâre (F.) [ 1 [چاره .tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.<br />çârecû (F.) [ چاره جو ] çare arayan.<br />çâresâz (F.) [ چاره ساز ] çare bulan.<br />çâresâz olmak çare bulmak.<br />çâresâzî (F.) [ چاره سازی ] çare bulma.<br />çârgâh (F.) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam.<br />çârgûşe (F.) [ چارگوشه ] dört köşe.<br />çarh (F.) [ 1 [چرخ .tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.<br />çarmıh (F.) [ چارميخ ] çarmıh.<br />çârnâçâr (F.) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen.<br />çârpâ (F.) [ چارپا ] dört ayaklı.<br />çârsû (F.) [ چارسو ] dört yön.<br />çârsû (F.-A.) [ چارسو ] çarşı.<br />çârşeb (F.) [ چارشب ] çarşaf.<br />çârşenbe (F.) [ چارشنبه ] çarşamba.<br />çârtâk (F.) [ 1 [چارطاق .çardak. 2.kare şeklinde çadır.<br />çârüm (F.) [ چارم ] dördüncü.<br />çâryâr (F.) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.<br />çâşni (F.) [ چاشنی ] çeşni.<br />çâşnigîr (F.) [ چاشنی گير ] çeşnici.<br />çâşt (F.) [ چاشت ] kuşluk vakti.<br />çeğâle (F.) [ چغاله ] çağla.<br />çeh (F.) [ 1 [چه .kuyu. 2.çukur.<br />çehâr (F.) [ چهار ] dört.<br />çehre (F.) [ چهره ] yüz.<br />çehreperdâz (F.) [ چهره پرداز ] ressam.<br />çekâçâk (F.) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı.<br />çekîde (F.) [ چکيده ] damlamış.<br />çekûç (F.) [ چکوچ ] çekiç.<br />çelîpâ (F.) [ چليپا ] haç.<br />çem (F.) [ 1 [چم .salınma. 2.süslü.<br />çemen (F.) [ 1 [چمن .çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.<br />çemenzâr (F.) [ چمنزار ] çimenlik.<br />çenâr (F.) [ چنار ] çınar.<br />çenber (F.) [ 1 [چنبر .çember. 2.kasnak.<br />çend (F.) [ 1 [چند .kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.<br />çendan (F.) [ چندان ] o kadar, onca.<br />çendin (F.) [ چندین ] bu kadar, bunca.<br />çeng (F.) [ 1 [چنگ .pençe. 2.el. 3.harp, çeng.<br />çengâl (F.) [ 1 [چنگال .pençe. 2.çengel.<br />çengî (F.) [ 1 [چنگی .çeng çalan. 2.dansöz, çengi.<br />çep (F.) [ چپ ] sol.<br />çerâ (F.) [ چرا ] otlama.<br />çerâgâh (F.) [ چراگاه ] otlak.<br />çerâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil.<br />çerâğân (F.) [ چراغان ] aydınlatma, donatma.<br />çerâkese (A.) [ چراکسه ] çerkesler.<br />çerb (F.) [ چرب ] semiz.<br />çerbzebân (F.) [ 1 [چرب زبان .yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.<br />çerh (F.) [ 1 [چرخ .çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.<br />çerm (F.) [ چرم ] deri.<br />çeşm (F.) [ چشم ] göz.<br />çeşmân (F.) [ چشمان ] gözler.<br />çeşmderîde (F.) [ چشم دریده ] arsız.<br />çeşme (F.) [ 1 [چشمه .pınar. 2.çeşme.<br />çetr (F.) [ 1 [چتر .gölgelik. 2.şemsiye.<br />çevgân (F.) [ چوگان ] çevgen.<br />çeyrek (F.) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek.<br />çîgûne (F.) [ چگونه ] nasıl.<br />çigûnegî (F.) [ چگونگی ] nitelik.<br />çihâr (F.) [ چهار ] dört.<br />çihar yâr (F.) [ چهاریار ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.<br />çihârüdü (F.) [ چهار و دو ] dört ve iki.<br />çihârüse (F.) [ چهار و سه ] dört ve üç.<br />çihârüyek (F.) [ چهار و یک ] dört ve bir.<br />çihil (F.) [ چهل ] kırk.<br />çihilpâ (F.) [ چهل پا ] kırkayak.<br />çihre (F.) [ چهره ] yüz.<br />çil (F.) [ چل ] kırk.<br />çile (F.) [ 1 [چله .kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.<br />çilekeş (F.) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken.<br />çimen (F.) [ چمن ] çimenlik.<br />çîn (F.) [ چين ] kırışık.<br />çirâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil. 2.çırak.<br />çîredest (F.) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli.<br />çirk (F.) [ 1 [چرک .kir. 2.irin.<br />çirkâb (F.) [ چرک آب ] pis su.<br />çirkîn (F.) [ 1 [چرکين .kirlenmiş. 2.çirkin.<br />çîz (F.) [ چيز ] şey.<br />çûb (F.) [ 1 [چوب .sopa. 2.odun. 3.tahta.<br />çûbân (F.) [ چوبان ] çoban.<br />çûbek (F.) [ 1 [چوبک .tokmak, tokaç. 2.çomak.<br />çun (F.) [ 1 [چون .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.<br />çün (F.) [ 1 [چن .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.<br />çünki (F.) [ چونکه ] çünkü.<br />çüst (F.) [ چست ] çevik, kıvrak.<br />çüstî (F.) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık.<br />çüvâl (F.) [ چوال ] çuval.<br />çüvaldûz (F.) [ چوالدوز ] çuvaldız.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-12468471074376161272010-02-18T00:48:00.000-08:002010-02-18T00:50:29.799-08:00Ddâ’î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.<br />dâ’ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme.<br />dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan.<br />dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi.<br />dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme.<br />dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı.<br />dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan.<br />dâdû (F.) [ دادو ] dadı.<br />dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan.<br />dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş.<br />dâfi’ (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden.<br />dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.<br />dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere.<br />dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci.<br />dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı.<br />dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi.<br />dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri.<br />dâhil olmak içeri girmek.<br />dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz.<br />dâhilen (A.) [ داخلا ] içten.<br />dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait.<br />dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait.<br />dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma.<br />dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.<br />dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı.<br />dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı.<br />dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen.<br />dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.<br />dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre.<br />dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi.<br />dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan.<br />dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia.<br />dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar.<br />dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.<br />dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika.<br />dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık.<br />dâll (A.) [ دال ] delalet eden.<br />dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış.<br />dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.<br />dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi.<br />dâmân (F.) [ دامان ] etek.<br />dâmen (F.) [ دامن ] etek.<br />dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz.<br />dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen.<br />dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği.<br />dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.<br />dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer.<br />dân (F.) [ دان ] bilen.<br />dân (F.) [ دان ] kap.<br />dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen.<br />dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane.<br />dânende (F.) [ داننده ] bilen.<br />dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem.<br />dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim.<br />dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci.<br />dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite.<br />dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.<br />dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin.<br />dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev.<br />dâr (F.) [ دار ] dar ağacı.<br />dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan.<br />dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret.<br />dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya.<br />dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar.<br />darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş.<br />darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar.<br />darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.<br />darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela.<br />darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi.<br />darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü.<br />dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın.<br />dârende (F.) [ دارنده ] sahip.<br />darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör.<br />dârû (F.) [ دارو ] ilaç.<br />dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane.<br />dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi.<br />dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar.<br />dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar.<br />dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane.<br />dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite.<br />dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi.<br />dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane.<br />dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu.<br />dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu.<br />dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent.<br />dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi.<br />dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul.<br />dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet.<br />dâs (F.) [ داس ] orak.<br />dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal.<br />dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.<br />davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele.<br />dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.<br />davet (A.) [ دعوت ] çağrı.<br />dâye (F.) [ دایه ] dadı.<br />dâyin (A.) [ داین ] alacaklı.<br />deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar.<br />debbağ (A.) [ دباغ ] sepici.<br />debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş.<br />debir (F.) [ دبير ] katip.<br />ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan.<br />def (F.) [ دف ] tef.<br />def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.<br />def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.<br />def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.<br />def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa.<br />def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada.<br />defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar.<br />defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler.<br />defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler.<br />define (A.) [ دفينه ] gömü.<br />defn (A.) [ دفن ] gömme, defin.<br />defter (A.) [ دفتر ] defter.<br />defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.<br />defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan.<br />deh (F.) [ ده ] on.<br />dehâ (A.) [ دها ] dahilik.<br />dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma.<br />dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler.<br />dehân (F.) [ دهان ] ağız.<br />dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun.<br />dehen (F.) [ دهن ] ağız.<br />dehliz (A.) [ دهليز ] koridor.<br />dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane.<br />dehrî (A.) [ دهری ] materyalist.<br />dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik.<br />dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici.<br />dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici.<br />dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar.<br />delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller.<br />delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme.<br />delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.<br />delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit.<br />delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası.<br />dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.<br />dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.<br />delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu.<br />dem (A.) [ دم ] kan.<br />dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki.<br />demâdem (F.) [ دمادم ] her an.<br />dembedem (F.) [ دمبدم ] her an.<br />demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş.<br />denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık.<br />dendân (F.) [ دندان ] diş.<br />dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası.<br />denî (A.) [ دنی ] alçak.<br />der (F.) [ در ] kapı.<br />derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler.<br />derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.<br />derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir.<br />derâz (F.) [ دراز ] uzun.<br />derbân (F.) [ دربان ] kapıcı.<br />derbâr (F.) [ دربار ] saray.<br />derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare.<br />derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.<br />derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme.<br />derc edilmek içine alınmak.<br />derc etmek içine almak.<br />derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı.<br />derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun.<br />derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma.<br />derdest edilmek yakalanmak.<br />derdest etmek yakalamak.<br />derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.<br />derdmend (F.) [ دردمند ] dertli.<br />derecât (A.) [ درجات ] dereceler.<br />derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.<br />derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar.<br />dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak.<br />derende (F.) [ درنده ] yırtıcı.<br />dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.<br />derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen.<br />derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe.<br />derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma.<br />derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.<br />derhâtır eylemek hatırlamak.<br />derhor (F.) [ درخور ] layık.<br />derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı.<br />derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma.<br />derk etmek anlamak, idrak etmek.<br />derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı.<br />dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç.<br />dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı.<br />dermeyân (F.) [ درميان ] ortada.<br />dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.<br />dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.<br />derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde.<br />derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.<br />derpîş etmek göz önünde bulundurmak.<br />derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı.<br />derre (F.) [ دره ] dere.<br />dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul.<br />dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci.<br />deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.<br />deruhde etmek üstüne almak.<br />derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül.<br />derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait.<br />dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.<br />dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.<br />dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler.<br />deryâ (F.) [ دریا ] deniz.<br />deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli.<br />deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci.<br />derzî (F.) [ درزی ] terzi.<br />desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar.<br />desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun.<br />desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz.<br />dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz.<br />dest (F.) [ دست ] el.<br />destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal.<br />destâr (F.) [ دستار ] sarık.<br />destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye.<br />destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele.<br />destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen.<br />destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme.<br />deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp.<br />destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı.<br />destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.<br />destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden.<br />destî (F.) [ دستی ] testi.<br />destkâr (F.) [ دستکار ] il işi.<br />destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi.<br />destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş.<br />destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek.<br />destres olmak ulaşmak, elde etmek.<br />destres olunmak ulaşılmak.<br />destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.<br />deşne (F.) [ دشنه ] hançer.<br />deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl.<br />devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare.<br />devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları.<br />devâir (A.) [ دوائر ] daireler.<br />devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.<br />devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.<br />devât (A.) [ دوات ] divit.<br />devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar.<br />deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım.<br />deverân etmek dönmek, dolanmak.<br />devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki.<br />devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme.<br />devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane.<br />devre (A.) [ دوره ] dönem.<br />dey (F.) [ دی ] kış.<br />deyn (A.) [ دین ] borç.<br />deyr (A.) [ دیر ] manastır.<br />dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar.<br />dırâz (F.) [ دراز ] uzun.<br />dî (F.) [ دی ] dün.<br />dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş.<br />dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.<br />dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.<br />dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz.<br />dîde (F.) [ دیده ] görmüş.<br />dîde (F.) [ دیده ] göz.<br />dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler.<br />dîg (F.) [ دیگ ] tencere.<br />diger (F.) [ دگر ] diğer, başka.<br />dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka.<br />dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen.<br />dih (F.) [ ده ] köy.<br />dihât (F.) [ دهات ] köyler.<br />dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası.<br />dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası.<br />dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.<br />dil (F.) [ دل ] gönül.<br />dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen.<br />dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili.<br />dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit.<br />dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici.<br />dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten.<br />dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık.<br />dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren.<br />dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili.<br />dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili.<br />dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık.<br />dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili.<br />dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık.<br />dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili.<br />dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı.<br />dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık.<br />dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili.<br />dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık.<br />dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili.<br />dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış.<br />dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.<br />dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici.<br />dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği.<br />dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı.<br />dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan.<br />dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.<br />dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit.<br />dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici.<br />dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş.<br />dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan.<br />dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği.<br />dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan.<br />dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı.<br />dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan.<br />dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen.<br />dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.<br />dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.<br />dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı.<br />dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran.<br />dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık.<br />dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı.<br />dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan.<br />dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur.<br />dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık.<br />dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından.<br />dînî (A.) [ دینی ] dinsel.<br />dîr (F.) [ دیر ] geç.<br />dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan.<br />diraht (F.) [ درخت ] ağaç.<br />dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.<br />direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak.<br />direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para.<br />dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme.<br />dirîğ etmek esirgemek.<br />dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.<br />dîrîn (F.) [ دیرین ] eski.<br />dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski.<br />dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece.<br />dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya<br />getirildiği eser.<br />dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.<br />dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık.<br />dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar.<br />diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket.<br />dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı.<br />dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.<br />dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça.<br />dostî (F.) [ دوستی ] dostluk.<br />dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı.<br />duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden.<br />dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.<br />dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.<br />dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.<br />dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.<br />dûd (F.) [ دود ] duman.<br />dûde (F.) [ دوده ] is.<br />dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop.<br />dûğ (F.) [ دوغ ] ayran.<br />duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman.<br />duht (F.) [ دخت ] kız.<br />duhter (F.) [ دختر ] kız.<br />duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme.<br />duhûl etmek girmek, içeri girmek.<br />duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti.<br />dumûr (A.) [ دمور ] körelme.<br />dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.<br />dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan.<br />dûr (F.) [ دور ] uzak.<br />dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün.<br />dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak.<br />dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.<br />dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık.<br />durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri.<br />durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam.<br />dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.<br />dûş (F.) [ دوش ] dün gece.<br />dûş (F.) [ دوش ] omuz.<br />dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel.<br />dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem.<br />dü (F.) [ دو ] iki.<br />dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden.<br />dübb (A.) [ دب ] ayı.<br />dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka.<br />dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.<br />düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.<br />düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü.<br />dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar.<br />dühül (F.) [ دهل ] davul.<br />düm (F.) [ دم ] kuyruk.<br />dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.<br />dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı.<br />dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl.<br />dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.<br />dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek.<br />dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş.<br />dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü.<br />dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili.<br />dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.<br />dürd (F.) [ درد ] tortu.<br />dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili.<br />dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen.<br />dürer (A.) [ درر ] inciler.<br />dürr (A.) [ در ] inci.<br />dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace.<br />dürre (A.) [ دره ] iri inci.<br />dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü.<br />dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan.<br />dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı.<br />dürûs (A.) [ دروس ] dersler.<br />dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.<br />dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın.<br />düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı.<br />düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi.<br />düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki.<br />düşmen (F.) [ دشمن ] düşman.<br />düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü.<br />düşvâr (F.) [ دشوار ] güç.<br />düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki.<br />düvel (A.) [ دول ] devletler.<br />düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz.<br />düvüm (F.) [ دوم ] ikinci.<br />düyûn (A.) [ دیون ] borçlar.<br />düzd (F.) [ دزد ] hırsız.<br />düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık.<br />düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-38884101221506571032010-02-18T00:46:00.000-08:002010-02-18T00:48:28.300-08:00Eeâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler.<br />eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle.<br />eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler.<br />eazz (A.) [ اعز ] çok değerli.<br />eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced.<br />eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.<br />eb’ad (A.) [ ابعد ] çok uzak.<br />ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç.<br />ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.<br />ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.<br />ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,<br />deneyimsiz.<br />ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal.<br />ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler.<br />ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman.<br />ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman.<br />ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz.<br />ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman<br />ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk.<br />ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa.<br />ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler.<br />ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar.<br />ebî (A.) [ ابی ] baba.<br />ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz.<br />eblak (A.) [ ابلق ] alacalı.<br />ebleh (A.) [ ابله ] bön.<br />eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön.<br />eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük.<br />ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar.<br />ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar.<br />ebr (F.) [ ابر ] bulut.<br />ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu.<br />ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar.<br />ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk.<br />ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca.<br />ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek.<br />ebrû (F.) [ ابرو ] kaş.<br />ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler.<br />ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem.<br />ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar.<br />ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler.<br />ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz.<br />ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar.<br />ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler.<br />ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu.<br />ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu.<br />echel (A.) [ اجهل ] zırcahil.<br />echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil.<br />ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.<br />ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler.<br />ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı.<br />ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.<br />ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar.<br />ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri.<br />ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler.<br />ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar.<br />ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak.<br />ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar.<br />eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.<br />eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane.<br />ed’iye (A.) [ ادعيه ] dualar.<br />edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.<br />edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.<br />edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.<br />edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler.<br />edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.<br />edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.<br />edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler.<br />edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.<br />ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak.<br />edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.<br />edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar.<br />edyân (A.) [ ادیان ] dinler.<br />edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar.<br />ef’âl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler.<br />ef’î (A.) [ افعی ] engerek yılanı.<br />efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler.<br />efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi.<br />efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme.<br />efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler.<br />efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu.<br />eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler.<br />efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler.<br />efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı.<br />efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane.<br />efsâr (F.) [ افسار ] yular.<br />efser (F.) [ افسر ] subay.<br />efser (F.) [ افسر ] taç.<br />efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü.<br />efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici.<br />efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.<br />efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.<br />efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu.<br />efvâc (A.) [ افواج ] bölükler.<br />efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar.<br />efyûn (F.) [ افيون ] afyon.<br />efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç.<br />efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış.<br />efzûn (F.) [ افزون ] fazla.<br />eger (F.) [ اگر ] eğer.<br />ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı.<br />ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler.<br />ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrı’nın birliği.<br />ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk.<br />ehass (A.) [ اخص ] başlıca.<br />ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler.<br />ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi.<br />ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek<br />ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.<br />ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem.<br />ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar.<br />ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere<br />mensup.<br />ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere<br />veya görüşe mensup.<br />ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar.<br />ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan<br />ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi.<br />ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar.<br />ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar.<br />ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi.<br />ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.<br />ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit.<br />ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan.<br />ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler.<br />ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay.<br />ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.<br />eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler.<br />eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.<br />ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha.<br />ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha.<br />ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler.<br />ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.<br />ekall (A.) [ اقل ] en az.<br />ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık.<br />ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar.<br />ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler.<br />ekber (A.) [ اکبر ] en büyük.<br />ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler.<br />ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler.<br />ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler.<br />ekîd (A.) [ اکيد ] kesin.<br />ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle.<br />ekl (A.) [ اکل ] yeme.<br />ekl edilmek yenilmek.<br />ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam.<br />eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar.<br />eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi.<br />ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert.<br />ekser (A.) [ اکثر ] en çok.<br />ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez.<br />ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık.<br />ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk.<br />ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu.<br />ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk.<br />ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri.<br />ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz.<br />ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar.<br />ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler.<br />ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan.<br />el’an (A.) [ الآن ] şimdi.<br />elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım<br />elbise (A.) [ البسه ] giysiler.<br />elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü.<br />elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli.<br />elf (A.) [ الف ] bin.<br />elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar.<br />elhâc (A.) [ الحاج ] hacı.<br />elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki<br />elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler.<br />elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta.<br />elifba (A.) [ الفبا ] alfabe.<br />elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı.<br />elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı.<br />elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak.<br />elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar.<br />eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar.<br />elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar.<br />elvân (A.) [ الوان ] renkler.<br />elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda.<br />elviye (A.) [ الویه ] sancaklar.<br />elyâf (A.) [ الياف ] lifler.<br />elyevm (A.) [ اليوم ] bugün.<br />elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli.<br />em’â (A.) [ امعا ] bağırsaklar.<br />emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar.<br />emân (A.) [ امان ] aman dileme.<br />emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler.<br />emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet.<br />emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi.<br />emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak.<br />emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler.<br />emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti.<br />emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik.<br />emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli.<br />emel (A.) [ امل ] arzu.<br />emhâl (A.) [ امهال ] mühletler.<br />emhâr (A.) [ امهار ] mehirler.<br />emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli.<br />emir (A.) [ امر ] buyruk, emir.<br />emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir.<br />emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.<br />emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi.<br />emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler.<br />emlâk (A.) [ املاک ] mülkler.<br />emmâre (A.) [ اماره ] emredici.<br />emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet.<br />emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.<br />emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş.<br />emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar.<br />emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç.<br />emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar.<br />emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler.<br />emsile (A.) [ امثله ] örnekler.<br />emtia (A.) [ امتعه ] mallar.<br />emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar.<br />emvâl (A.) [ اموال ] mallar.<br />emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar.<br />emvât (A.) [ اموات ] ölüler.<br />emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler.<br />enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar.<br />enbân (F.) [ انبان ] heybe.<br />enbâr (F.) [ انبار ] ambar.<br />enbîk (A.) [ انبيق ] imbik.<br />enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler.<br />enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.<br />encâm (F.) [ انجام ] son.<br />encîr (F.) [ انجير ] incir.<br />encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar.<br />encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.<br />endâm (F.) [ اندام ] boy bos.<br />endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü.<br />endek (F.) [ اندک ] az.<br />ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan.<br />enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.<br />enderü’l-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır.<br />endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı.<br />endişeli (F.-T.) kaygılı.<br />endîşenâk olmak kaygılanmak.<br />endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı.<br />endûh (F.) [ اندوه ] keder.<br />ene (A.) [ انا ] ben.<br />enf (A.) [ انف ] burun.<br />enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar.<br />enfes (A.) [ انفس ] çok nefis.<br />enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar.<br />engâr (F.) [ انگار ] san.<br />engûr (F.) [ انگور ] üzüm.<br />engübin (F.) [ انگبن ] bal.<br />engüşt (F.) [ انگشت ] parmak.<br />engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük.<br />engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen.<br />enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar.<br />enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti.<br />enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili.<br />enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı.<br />enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne.<br />ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar.<br />ensâc (A.) [ انساج ] dokular.<br />ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar.<br />ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar.<br />ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar.<br />envâ’ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler.<br />envâr (A.) [ انوار ] ışıklar.<br />enver (A.) [ انور ] çok parlak.<br />enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler.<br />erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar.<br />erâmil (A.) [ ارامل ] dullar.<br />erâzî (A.) [ اراضی ] arazi.<br />erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar.<br />erba’ (A.) [ اربع ] dört.<br />erba’a (A.) [ اربعه ] dört.<br />erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta.<br />erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.<br />erc (F.) [ ارج ] değer.<br />ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.<br />ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.<br />erfa’ (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek.<br />erganun (F.) [ ارغنون ] org.<br />ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan.<br />erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan.<br />erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi.<br />erîke (A.) [ اریکه ] taht.<br />eriş (F.) [ ارش ] arşın.<br />erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar.<br />erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde<br />bulunanlar. 4.önderler.<br />erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı.<br />ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan.<br />erneb (A.) [ ارنب ] tavşan.<br />erre (F.) [ اره ] testere.<br />ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar.<br />erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet.<br />erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak.<br />erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık.<br />erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.<br />erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık.<br />erzen (F.) [ ارزن ] darı.<br />erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar.<br />erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay.<br />es’ad (A.) [ اسعد ] çok mutlu.<br />es’âr (A.) [ اسعار ] fiyatlar.<br />es’ile (A.) [ اسئله ] sorular.<br />esâmî (A.) [ اسامی ] isimler.<br />esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık.<br />esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel.<br />esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar.<br />esâsen (A.) [ اساسا ] aslında.<br />esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler.<br />esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar.<br />esb (F.) [ اسب ] at.<br />esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler.<br />esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler.<br />esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler.<br />esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler.<br />esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski.<br />esed (A.) [ اسد ] arslan.<br />esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma.<br />esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!<br />esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü.<br />eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.<br />esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar.<br />esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.<br />eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab.<br />eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler.<br />eshâr (A.) [ اسحار ] seherler.<br />eshel (A.) [ اسهل ] en kolay.<br />eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler.<br />esîr (A.) [ اسير ] tutsak.<br />esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar.<br />eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler.<br />esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar.<br />esmâ (A.) [ اسما ] isimler.<br />esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller.<br />esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar.<br />esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli.<br />esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an.<br />esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf.<br />esnâm (A.) [ اصنام ] putlar.<br />esnân (A.) [ اسنان ] dişler.<br />esra’ (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı.<br />esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler.<br />esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli.<br />esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı.<br />ester (F.) [ استر ] katır.<br />esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler.<br />esvât (A.) [ اصوات ] sesler.<br />esved (A.) [ اسود ] siyah.<br />esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar.<br />eş’âr (A.) [ اشعار ] şiirler.<br />eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar.<br />eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler.<br />eşhür (A.) [ اسهر ] aylar.<br />eşi’a (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar.<br />eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı.<br />eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller<br />eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı.<br />eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler.<br />eşna’ (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin.<br />eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.<br />eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli.<br />eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan.<br />et’ime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler.<br />etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz.<br />etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar.<br />etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler.<br />etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre.<br />etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler.<br />etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar.<br />evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler.<br />evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler.<br />evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.<br />evân (A.) [ اوان ] çağ.<br />evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek.<br />evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler.<br />evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler.<br />evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve.<br />evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler.<br />evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik.<br />evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular.<br />evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar.<br />evkât (A.) [ اوقات ] vakitler.<br />evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun.<br />evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy.<br />evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik.<br />evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.<br />evrâd (A.) [ اوراد ] dualar.<br />evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.<br />evreng (F.) [ اورنگ ] taht.<br />evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler.<br />evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki.<br />evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar.<br />evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce.<br />evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce.<br />evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu.<br />evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar.<br />evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.<br />evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu.<br />evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.<br />eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar.<br />eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler.<br />eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.<br />eyyâm (A.) [ ایام ] günler.<br />eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde.<br />ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili.<br />ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar.<br />ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.<br />ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri.<br />ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin.<br />ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu.<br />ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler.<br />ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler.<br />eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme.<br />ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar.<br />ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen.<br />ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler.<br />ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar.<br />ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar.<br />ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ.<br />ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar.<br />ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar.<br />ezrak (A.) [ ازرق ] mavi.<br />ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler.<br />ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler.<br />ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-37892008254801797802010-02-18T00:45:00.000-08:002010-02-18T00:46:28.787-08:00Ffa’âl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan.<br />fa’âliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma.<br />fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.<br />fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.<br />fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.<br />fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru.<br />fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini.<br />fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet.<br />fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen.<br />fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu.<br />fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.<br />fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın.<br />fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev.<br />fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç.<br />fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle<br />fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş.<br />fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini.<br />fahûr (A.) [ فخور ] övüngen.<br />fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda.<br />fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı.<br />fâik (A.) [ فائق ] üstün.<br />fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük.<br />fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili.<br />fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite.<br />fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.<br />fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk.<br />fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık.<br />fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız.<br />fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk.<br />fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur.<br />fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih.<br />fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva.<br />fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.<br />fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi.<br />fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk.<br />fâl (F.) [ فال ] fal.<br />falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan<br />düzenek.<br />fâlic (A.) [ فلج ] felç.<br />fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı.<br />fâm (F.) [ فام ] renk.<br />fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.<br />fânûs (A.) [ فانئس ] fener.<br />fâr (A.) [ فار ] fare.<br />farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki.<br />faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.<br />fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı.<br />fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.<br />fâris (A.) [ فارس ] atlı.<br />fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı.<br />farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç.<br />fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık.<br />fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık.<br />farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.<br />farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.<br />farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.<br />farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.<br />farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki.<br />farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.<br />fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen.<br />fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.<br />fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk.<br />fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan.<br />fasîle (A.) [ فصيله ] aile.<br />fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.<br />fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan.<br />fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.<br />fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden<br />fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı.<br />fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç.<br />fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.<br />fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.<br />fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.<br />faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.<br />faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.<br />fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.<br />fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.<br />fecâ’at (A.) [ فجاعت ] feci durum.<br />fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar.<br />fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.<br />fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.<br />fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı.<br />fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı.<br />fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık<br />fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi.<br />fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.<br />fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.<br />fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.<br />fedâ’î (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan.<br />fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili.<br />fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili.<br />fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri.<br />fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler.<br />fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı.<br />fehm (A.) [ فهم ] anlama.<br />fehm eylemek anlamak.<br />fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik.<br />fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik.<br />fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma.<br />felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme.<br />felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet.<br />felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan.<br />felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler.<br />felc (A.) [ فلج ] inme, felç.<br />felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader.<br />felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi.<br />felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu.<br />fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi.<br />felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili.<br />fem (A.) [ فم ] ağız.<br />fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü.<br />fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani.<br />fend (F.) [ فند ] hile.<br />fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.<br />fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.<br />fennî (A.) [ فنی ] teknik.<br />fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.<br />fer (F.) [ فر ] parlaklık.<br />fer’ (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal.<br />fer’î (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil.<br />ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.<br />ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.<br />ferâğ etmek bırakmak<br />ferah (A.) [ فرح ] sevinç.<br />ferâh (F.) [ فراخ ] geniş.<br />ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı.<br />ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar.<br />ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler.<br />ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar.<br />ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma.<br />ferâmuş etmek unutmak.<br />ferâset (A.) [ فراست ] sezgi.<br />ferbih (F.) [ فربه ] semiz.<br />ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina.<br />fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet.<br />ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey.<br />ferdâ (F.) [ فردا ] yarın.<br />ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.<br />ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.<br />ferec (A.) [ فرج ] rahatlama.<br />feres (A.) [ فرس ] at.<br />ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli.<br />ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.sözlük.<br />ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu.<br />ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek.<br />ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller.<br />ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral.<br />ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral.<br />ferişte (F.) [ فرشته ] melek.<br />fermân (F.) [ فرمان ] buyruk.<br />fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan.<br />fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.<br />fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk.<br />ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .döşemeci. 2.hizmetkâr.<br />ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu.<br />fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.<br />ferş (A.) [ 1 [ فرش .döşeme. 2.yaygı.<br />fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar.<br />ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.<br />feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.<br />feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak<br />feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan.<br />ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge.<br />ferzend (F.) [ فرزند ] evlat.<br />fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük.<br />fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük.<br />fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal.<br />fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, kötülük.<br />fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma.<br />fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.cömert.<br />fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar.<br />feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.<br />fetîle (A.) [ فتيله ] fitil.<br />fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.<br />fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.<br />fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.<br />fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.<br />fevâhiş (A.) [ فواحش ] fahişeler.<br />fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar.<br />fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler.<br />fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar.<br />fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.<br />feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama.<br />feverân etmek fışkırmak.<br />fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü.<br />fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.<br />fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü.<br />fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü.<br />fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla.<br />fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki.<br />fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü.<br />fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk.<br />fevrî (A.) [ فوری ] âni.<br />fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.ölüm.<br />fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye.<br />feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın.<br />feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.<br />feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci.<br />feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı.<br />feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.<br />feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren.<br />fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.<br />fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler.<br />fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma özeti. 2.özet.<br />fıdda (A.) [ فضه ] gümüş.<br />fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.<br />fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.<br />fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh.<br />fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.bölüm. 3.omur.<br />fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.<br />fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.bölük. 3.zümre.<br />fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat.<br />fısk (A.) [ 1 [ فسق .kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.<br />fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye.<br />fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik.<br />fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm.<br />fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.<br />fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.<br />fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.<br />fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder.<br />fi’l (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil.<br />fi’len (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil.<br />fi’liyyât (A.) [ فعليات ] eyleme dökülen işler.<br />fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar.<br />figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme.<br />figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.<br />fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.<br />fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce.<br />fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir.<br />fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından.<br />fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili.<br />fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar.<br />fil (A.) [ فيل ] fil.<br />filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik.<br />filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında.<br />filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu.<br />filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal.<br />filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi.<br />filmesel (A.) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi.<br />filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte.<br />fîmâba’d (A.) [ فی ما بعد ] bundan böyle.<br />fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte.<br />fir’avn (A.) [ فرعون ] firavun.<br />firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı.<br />firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma.<br />firâr etmek kaçmak.<br />firârî (A.) [ فراری ] kaçak.<br />firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok.<br />firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş.<br />firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe.<br />fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa.<br />firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış.<br />firîfte olmak aldanmak.<br />firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi.<br />firişte (F.) [ فرشته ] melek.<br />firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.<br />firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık.<br />fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer.<br />fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı.<br />fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi.<br />fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.<br />fiten (A.) [ فتن ] fitneler.<br />fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.<br />fityân (A.) [ فتيان ] gençler.<br />fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek.<br />fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş.<br />fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş.<br />fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.<br />fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar.<br />fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik.<br />furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.<br />fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an.<br />fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı.<br />fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar.<br />fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.<br />fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler.<br />fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.<br />fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.<br />füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın.<br />fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.<br />fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca.<br />fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber.<br />füls (A.) [ فلس ] mangır.<br />fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar.<br />fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler.<br />fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.<br />fürû’ (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler.<br />fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı.<br />fürûht (F.) [ فروخت ] satış.<br />fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak.<br />fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak.<br />füshat (A.) [ فسحت ] genişlik.<br />füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü.<br />füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.<br />füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun.<br />fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.<br />fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler.<br />fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık.<br />fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen<br />esnaf teşkilatı.<br />füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler.<br />füzûn (F.) [ فزون ] fazla.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-11457030861845111822010-02-18T00:43:00.000-08:002010-02-18T00:44:50.565-08:00Ggabâvet (A.) [ غباوت ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.<br />gabî (A.) [ غبی ] bön, dangalak, kalınkafalı.<br />gabn (A.) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma.<br />gaddâr (A.) [ غدار ] zalim, acımasız.<br />gadr (A.) [ غدر ] haksızlık, zulüm.<br />gaffâr (A.) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı.<br />gâfil (A.) [ غافل ] habersiz.<br />gaflet (A.) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.<br />gafleten (A.) [ غفلة ] dalgınlıkla.<br />gafûr (A.) [ غفور ] bağışlayıcı.<br />gâh (F.) [ 1 [ گاه .kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.<br />gâhî (F.) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra.<br />gâhvâre (F.) [ گاهواره ] beşik.<br />gâib (A.) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.<br />gâile (A.) [ 1 [ غائله .uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.<br />gâita (A.) [ غائطه ] dışkı.<br />galat (A.) [ غلط ] yanlış.<br />galebe (A.) [ 1 [ غلبه .baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.<br />galeyân (A.) [ غليان ] kaynama.<br />gâlib (A.) [ 1 [ غالب .ağır basan. 2.galip.<br />gâliba (A.) [ غالبا ] sanırım, belki.<br />gâlibiyyet (A.) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme.<br />galîz (A.) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba.<br />galle (A.) [ غله ] tahıl.<br />gam (A.) [ غم ] keder, üzüntü.<br />gâm (F.) [ 1 [ گام .adım. 2.ayak.<br />gâmız (A.) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır.<br />gammâz (A.) [ غماز ] ispiyoncu.<br />gamnâk (A.-F.) [ غمناک ] kederli, üzgün.<br />gamze (A.) [ 1 غمزه .yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.<br />ganâim (A.) [ غنائم ] ganimetler.<br />ganem (A.) [ غنم ] koyun.<br />ganî (A.) [ غنی ] zengin.<br />ganîmet (A.) [ 1 [ غنيمت .savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz<br />kazanç.<br />gâr (A.) [ غار ] mağara.<br />garâbet (A.) [ غرابت ] gariplik.<br />garâib (A.) [ غرائب ] gariplikler.<br />garâm (A.) [ غرام ] tutku, aşk.<br />garaz (A.) [ غرض ] maksat.<br />garazâlûd (A.-F.) [ غرض آلود ] maksatlı.<br />garazkâr (A.-F.) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı.<br />garb (A.) [ 1 [ غرب .batı. 2.Batı dünyası.<br />garben (A.) [ غربا ] batıdan.<br />garbî (A.) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili.<br />garbiyyûn (A.) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar.<br />gâret (A.) [ غارت ] yağma.<br />gâretger (A.-F.) [ غارتگر ] yağmacı.<br />garîb (A.) [ 1 [ غریب .gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.<br />garibü’d-diyâr (A.) [ غریب الدیار ] gurbette.<br />garîk (A.) [ غریق ] boğulmuş.<br />garîze (A.) [ غریزه ] içgüdü.<br />garizî (A.) [ غریزی ] içgüdüsel.<br />gark (A.) [ 1 [ غرق .boğulma, suda boğulma. 2.batırma.<br />garrâ (A.) [ غرا ] parlak.<br />gars (A.) [ غرس ] ağaç dikme.<br />gasb (A.) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma.<br />gaseyan (A.) [ 1 [ غصيان .kusma. 2.kusmuk.<br />gâsıb (A.) [ غصيب ] gasp edici.<br />gasl (A.) [ غسل ] ölü yıkama.<br />gassâl (A.) [ غسال ] ölü yıkayıcı.<br />gâşiye (A.) [ 1 [ غاشيه .perde, örtü. 2.zar.<br />gaşy (A.) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme.<br />gâv (F.) [ 1 [ گاو .inek. 2.öküz.<br />gavgâ (F.) [ 1 [ غوغا .kavga. 2.savaş.<br />gavvâs (A.) [ غواص ] dalgıç.<br />gâyât (A.) [ غایات ] gayeler.<br />gayb (A.) [ 1 [ غایب .gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.<br />gaybûbet (A.) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk.<br />gâye (A.) [ غایه ] amaç.<br />gâyet (A.) [ 1 [ غایت .son. 2.çok. 3.son derece.<br />gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde.<br />gayr (A.) [ 1 [ غير .başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.<br />gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı.<br />gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan.<br />gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız.<br />gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz.<br />gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez.<br />gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz.<br />gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez.<br />gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez.<br />gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.<br />gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız.<br />gayr -i mer’î [ غير مرئی ] görülmez.<br />gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan.<br />gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz.<br />gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen.<br />gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.<br />gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan.<br />gayrendîş (A.-F.) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen.<br />gayret (A.) [ 1 [ غيرت .çaba. 2.kıskançlık.<br />gayretkeş (A.-F.) [ 1 [ غيرتکش .gayretli. 2.kıskanç.<br />gayretmend (A.-F.) [ غيرتمند ] gayretli.<br />gayriyyet (A.) [ غيریت ] gayrılık.<br />gayyâ (A.) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.<br />gayz (A.) [ غيظ ] öfke.<br />gazâ (A.) [ غزا ] savaş.<br />gazab (A.) [ غضب ] hiddet, kızgınlık.<br />gazâl (A.) [ غزال ] ceylan.<br />gazanfer (A.) [ غضنفر ] arslan.<br />gazavât (A.) [ غزوات ] savaşlar, harpler.<br />gazel (A.) [ غزل ] lirik şiir.<br />gazelhân (A.-F.) [ غزل خوان ] gazel okuyan.<br />gazeliyyât (A.) [ غزليات ] gazeller.<br />gazelserâ (A.-F.) [ غزل سرا ] gazel şairi.<br />gazî (A.) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış.<br />gazve (A.) [ غزوه ] savaş, din savaşı.<br />gebr (F.) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan.<br />gedâ (F.) [ 1 [ گدا .dilenci. 2.yoksul.<br />geh (F.) [ گه ] kimi zaman, bazı.<br />gehvâre (F.) [ گهواره ] beşik.<br />gele (F.) [ گله ] sürü.<br />gelû (F.) [ گلو ] boğaz.<br />genc (F.) [ گنج ] hazine.<br />gencîne (F.) [ گنجينه ] hazine.<br />gendîde (F.) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş.<br />gendûmgûn (F.) [ گندمگون ] buğday rengi.<br />gendüm (F.) [ گندم ] buğday.<br />ger (F.) [ گر ] eğer.<br />gerçi (F.) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi.<br />gerd (F.) [ گرد ] toz.<br />gerdâlûd (F.) [ گرد آلود ] tozlu.<br />gerdân (F.) [ گردان ] dönen.<br />gerden (F.) [ گردن ] boyun.<br />gerdenbend (F.) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık.<br />gerdenferâz (F.) [ گردن فراز ] mağrur.<br />gerdenkeş (F.) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.<br />gerdiş (F.) [ گردش ] dönüş.<br />gerdûn (F.) [ 1 [ گردون .felek. 2.dünya.<br />gerdûne (F.) [ گردونه ] at arabası.<br />germ (F.) [ گرم ] sıcak.<br />germâ (F.) [ 1 [ گرما .sıcak. 2.sıcaklık.<br />germâbe (F.) [ 1 [ گرمابه .hamam. 2.kaplıca.<br />germî (F.) [ گرمی ] sıcaklık.<br />geşt (F.) [ گشت ] dolaşma, gezinti.<br />geştügüzâr (F.) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.<br />gevher (F.) [ 1 [ گوهر .elmas. 2.mücevher. 3.öz.<br />gevherî (F.) [ گوهری ] mücevherci.<br />gevz (F.) [ گوز ] ceviz.<br />gezend (F.) [ 1 [ گزند .zarar. 2.bela.<br />gıbta (A.) [ غبطه ] imrenme.<br />gıdâ (A.) [ غدا ] besin, gıda.<br />gılâf (A.) [ غلاف ] kın, kılıf.<br />gıllügış (A.) [ غل و غش ] kin.<br />gılmân (A.) [ 1 [ غلمان .köle. 2.genç, yeni yetme.<br />gılzet (A.) [ 1 [ غلظت .yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.<br />gınâ (A.) [ 1 [ غنا .zenginlik. 2.bıkkınlık.<br />gırbâl (A.) [ غربال ] elek, kalbur.<br />gırîv (F.) [ گریو ] haykırış, çığlık.<br />gışâ (A.) [ 1 [ غشا .örtü. 2.perde. 3.zar.<br />gışş (A.) [ غش ] hile, kötülük.<br />gıyâb (A.) [ غياب ] bulunmama, yokluk.<br />gıyâben (A.) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından.<br />gıyâs (A.) [ غياث ] yardım.<br />gıybet (A.) [ 1 [ غيبت .çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.<br />gil (F.) [ 1 [ گل .çamur, balçık. 2.kil.<br />gile (F.) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma.<br />gilemend (F.) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan.<br />girâmî (F.) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.<br />girân (F.) [ 1 [ گران .ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.<br />giranbehâ (F.) [ گران بها ] değerli, kıymetli.<br />girankadr (F.-A.) [ گران قدر ] kıymetli.<br />girankıymet (F.-A.) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı.<br />girânmâye (F.) [ گران مایه ] değerli.<br />girânser (F.) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.<br />gird (F.) [ گرد ] yuvarlak.<br />girdâb (F.) [ گرداب ] anafor, girdap.<br />girdâgird (F.) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı.<br />girdbâd (F.) [ گردباد ] kasırga.<br />girdû (F.) [ گردو ] ceviz.<br />girîbân (F.) [ گریبان ] yaka.<br />girift (F.) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık.<br />giriftâr (F.) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.<br />girih (F.) [ گره ] düğüm.<br />girihgîr (F.) [ گره گير ] dolaşık.<br />girihgüşâ (F.) [ 1 [ گره گشا .düğüm çözen. 2.sorunları halleden.<br />girîve (F.) [ 1 [ گریوه .çıkmaz, sorun. 2.geçit.<br />gîrûdâr (F.) [ گيرودار ] kargaşa, kavga.<br />giryân (F.) [ گریان ] ağlayan.<br />giryân etmek ağlatmak.<br />giryân olmak ağlamak.<br />girye (F.) [ گریه ] ağlama, ağlayış.<br />giryeengîz (F.) [ گریه انگيز ] ağlatıcı.<br />giryenâk (F.) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan.<br />gîsû (F.) [ گيسو ] saç.<br />gîsûbend (F.) [ گيسوبند ] saç bağı.<br />gîtî (F.) [ گيتی ] dünya.<br />giyâh (F.) [ گياه ] bitki.<br />gonca (F.) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca.<br />goncaruhsâr (F.) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen.<br />gonce (F.) [ غنجه ] gonca.<br />goncedehân (F.) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.<br />gubâr (A.) [ غبار ] toz.<br />gubârâlûd (A.-F.) [ غبار آلود ] tozlu.<br />gudde (A.) [ غده ] bez, salgı bezi.<br />guded (A.) [ غدد ] salgı bezleri.<br />gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama.<br />gûgerd (F.) [ گوگرد ] kükürt.<br />gûk (F.) [ غوک ] kurbağa.<br />gûl (A.) [ گول ] gulyabani.<br />gulâm (A.) [ 1 [ غلام .köle. 2.genç.<br />gulât (A.) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar.<br />gulgule (F.) [ غلغله ] kaynaşma.<br />gumûm (A.) [ غموم ] gamlar, kederler.<br />gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.<br />gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.<br />gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.<br />gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.<br />gurâb (A.) [ غراب ] karga.<br />gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.<br />gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.<br />gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.<br />gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.<br />gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.<br />gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.<br />gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.<br />gurûb (A.) [ غروب ] batış.<br />gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.<br />gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.<br />gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.<br />gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.<br />gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.<br />gusn (A.) [ غصن ] dal.<br />gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.<br />gûş (F.) [ گوش ] kulak.<br />gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.<br />gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.<br />gûşt (F.) [ گوشت ] et.<br />gûşvâre (F.) [ گوشواره ] küpe.<br />gûy (F.) [ گوی ] çevgen topu, polo topu.<br />gûyâ (F.) [ گویا ] sözümona.<br />güdâhte (F.) [ گداخته ] erimiş.<br />güftâr (F.) [ گفتار ] söz.<br />güfte (F.) [ 1 [ گفته .söz. 2.şarkı sözü.<br />güftügû (F.) [ گفت و گو ] dedikodu.<br />güher (F.) [ 1 [ گهر .elmas. 2.mücevher.<br />güherfurûş (F.) [ گهرفروش ] mücevheratçı.<br />gül (F.) [ 1 [ گل .çiçek. 2.gül.<br />gülâb (F.) [ گلاب ] gül suyu.<br />gülabdan (F.) [ گلابدان ] gülüptan.<br />gülbang (F.) [ گلبانگ ] ilahi.<br />gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan.<br />gülberg (F.) [ گلبرگ ] gül yaprağı.<br />gülbün (F.) [ 1 [ گلبن .gül ağacı. 2.güllük.<br />gülçehre (F.) [ گل چهره ] gül yüzlü.<br />gülçin (F.) [ گلچين ] gül deren.<br />güldan (F.) [ گلدان ] vazo.<br />güldeste (F.) [ گلدسته ] çiçek demeti.<br />gülendâm (F.) [ گل اندام ] gül boylu.<br />gülfâm (F.) [ گلفام ] gül renkli.<br />gülgonce (F.) [ گل غنجه ] gül goncası.<br />gülgûn (F.) [ 1 [ گلگون .gül renkli. 2.pembe.<br />gülistân (F.) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük.<br />gülizar (F.-A.) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı.<br />güllaç (F.) [ گلاج ] güllaç.<br />gülmih (F.) [ گل ميخ ] kabara.<br />gülnâr (F.) [ گلنار ] nar çiçeği.<br />gülnihal (F.) [ گل نهال ] gül fidanı.<br />gülreng (F.) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe.<br />gülriz (F.) [ گلریز ] gül saçan.<br />gülrû (F.) [ گل رو ] gül yüzlü.<br />gülruh (F.) [ گل رخ ] gül yüzlü.<br />gülşen (F.) [ گلشن ] gül bahçesi.<br />gülten (F.) [ گل تن ] gül vücutlu.<br />gülüptan (F.) [ گلابدان ] gülsuyu kabı.<br />gülzâr (F.) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi.<br />gümân (F.) [ گمان ] zan, sanı.<br />gümnâm (F.) [ گمنام ] adı unutulmuş.<br />gümrâh (F.) [ گمراه ] yoldan çıkmış.<br />günah (F.) [ 1 [ گناه .suç, kabahat. 2.dinî suç.<br />günahkâr (F.) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu.<br />günbed (F.) [ گنبد ] kümbet.<br />güncişk (F.) [ گنجشک ] serçe.<br />güneh (F.) [ گنه ] günah.<br />gürbe (F.) [ گربه ] kedi.<br />gürbüz (F.) [ 1 [ گربز .yiğit. 2.kahraman.<br />gürg (F.) [ گرگ ] kurt.<br />güriz (F.) [ گریز ] kaçış.<br />gürîzân (F.) [ گریزان ] kaçan.<br />gürûh (F.) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük.<br />güstâh (F.) [ 1 [ گستاخ .küstah. 2.cesur.<br />güşâderû (F.) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü.<br />güşâyiş (F.) [ گشایش ] açılış.<br />güvâh (F.) [ گواه ] tanık, şahıt.<br />güzâf (F.) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.<br />güzergâh (F.) [ گذرگاه ] geçit.<br />güzeşt (F.) [ 1 [ گذشت .geçiş. 2.hoşgörü.<br />güzîde (F.) [ گزیده ] seçkin.<br />güzin (F.) [ 1 [ گزین .seçen. 2.seçilmiş.<br />güzîr (F.) [ 1 [ گزیر .çare. 2.derman.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-80175421108743853202010-02-18T00:39:00.000-08:002010-02-18T00:43:09.109-08:00Hh [ 1 [ ه ح خ . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal<br />değeri: 8.<br />hâ (F.) [ خا ] çiğneyen.<br />hâ (F.) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar.<br />hâb (F.) [ 1 [ خواب .uyku. 2.rüya.<br />habâb (A.) [ حباب ] hava kabarcığı.<br />habâbe (A.) [ حبابه ] hava kabarcığı.<br />habâis (A.) [ خبائث ] kötülükler.<br />hâbâlûd (F.) [ خواب آلود ] uykulu.<br />hâbâlûde (F.) [ خواب آلوده ] uykulu.<br />habâset (A.) [ خباثت ] kötülük, alçaklık.<br />habb (A.) [ 1 [ حب .çekirdek, tohum. 2.hap.<br />habbât (A.) [ 1 [ حبات .hava kabarcıkları. 2.haplar.<br />habbâz (A.) [ خباز ] ekmekçi.<br />habbe (A.) [ حبه ] taneler.<br />habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik.<br />habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu.<br />habbezâ (A.) [ حبذا ] ne güzel.<br />habbülbülûğ (A.) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi.<br />hâbcâme (F.) [ 1 [ خواب جامه .gecelik. 2.pijama.<br />haber (A.) [ خبر ] haber.<br />haberdar (A.-F.) [ خبردار ] haberli.<br />habeşe (A.) [ 1 [ حبشه .Habeşistan. 2.Habeş.<br />hâbgâh (F.) [ خوابگاه ] yatak odası.<br />habîb (A.) [ 1 [ حبيب .sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed<br />habîr (A.) [ خبير ] haberli.<br />habis (A.) [ خبيث ] kötü, pis.<br />habl (A.) [ حبل ] ip.<br />hablülmesâkin (A.) [ حبل المساکن ] sarmaşık.<br />hâbnâk (F.) [ خوابناک ] uykulu.<br />hâbnâme (F.) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı.<br />habr (A.) [ حبر ] bilgin.<br />habs (A.) [ 1 [ حبس .hapis. 2.tutma.<br />habshâne (A.-F.) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi.<br />habt (A.) [ خبط ] yanlış hareket.<br />habtühata (A.) [ خبط و خطا ] yanlış yapma.<br />hac (A.) [ حاج ] hacı.<br />hacâlet (A.) [ خجالت ] utanma.<br />hacâletâver (A.) [ خجالت آور ] utanç verici.<br />hacamat (A.) [ حجامت ] kan alma.<br />hacamat yapmak kan almak.<br />hacâmet (A.) [ حجامت ] kan alma, hacamat.<br />hâcât (A.) [ 1 [ حاجات .ihtiyaçlar. 2.istekler.<br />haccâm (A.) [ حجام ] hacamatçı.<br />haccar (A.) [ حجار ] taş işçisi, taşçı.<br />hâcce (A.) [ حاجه ] bayan hacı.<br />hâce (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.<br />hâcegân (F.) [ 1 [ خواجگان .hocalar. 2.efendiler.<br />hâcegî (F.) [ 1 [ خواجگی .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.<br />hacel (A.) [ خجل ] utanma.<br />hacer (A.) [ حجر ] taş.<br />hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş.<br />hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı.<br />hâceserâ (F.) [ خواجه سرا ] harem ağası.<br />hâcet (A.) [ حاجت ] ihtiyaç.<br />hâcetmend (A.-F.) [ حاجتمند ] muhtaç.<br />hacı (A.) [ حاجی ] hacı.<br />hacıyân (A.-F.) [ حاجيان ] hacılar.<br />hâcî (A.) [ هاجی ] hicveden, yeren.<br />hâcib (A.) [ 1 [ حاجب .kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.<br />hacîl (A.) [ خجيل ] utangaç.<br />hâcir (A.) [ هاجر ] göçmen.<br />hâciz (A.) [ 1 [ حاجز .ayıran. 2.haczeden.<br />hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası.<br />haclegâh (A.-F.) [ حجله گاه ] gerdek odası.<br />haclet (A.) [ خجلت ] utanma.<br />hacletâver (A.-F.) [ خجلت آور ] utanç verici.<br />hacm (A.) [ حجم ] hacim.<br />hacmen (A.) [ حجما ] hacimce.<br />hacz (A.) [ حجز ] haciz.<br />hadâik (A.) [ حدائق ] bahçeler.<br />hâdd (A.) [ 1 [ حاد .keskin. 2.sivri. 3.dar.<br />hadd (A.) [ 1 [ حد .sınır. 2.şer’î ceza.<br />hadd (A.) [ خد ] yanak.<br />haddâ’ (A.) [ خداع ] düzenbaz.<br />haddâd (A.) [ حداد ] demirci.<br />haddâdî (A.-F.) [ حدادی ] demircilik.<br />hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az.<br />hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok.<br />hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal.<br />hadd-i zâtında aslında.<br />hadeb (A.) [ حدب ] kamburluk.<br />hadem (A.) [ خدم ] hizmetçiler.<br />hademe (A.) [ خدمه ] hizmetçiler.<br />hadeng (F.) [ خدنگ ] ok.<br />hader (A.) [ خدر ] uyuşma.<br />hades (A.) [ حدس ] sezi, tahmin.<br />hâdî (A.) [ هادی ] doğru yolu gösteren.<br />hâdi’ (A.) [ خادع ] düzenbaz.<br />hadîka (A.) [ حدیقه ] bahçe.<br />hâdim (A.) [ خادم ] hizmetçi.<br />hâdim olmak hizmet etmek.<br />hâdime (A.) [ خادمه ] bayan hizmetçi.<br />hâdis (A.) [ 1 [ حادث .meydana gelen. 2.yeni.<br />hadîs (A.) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü.<br />hâdisat (A.) [ حادثات ] olaylar.<br />hâdise (A.) [ حادثه ] olay.<br />hadnâşinas (A.-F.) [ حدناشناس ] haddini bilmez.<br />hadrâ (A.) [ حضرا ] yeşil.<br />hads (A.) [ 1 [ حدس .tahmin. 2.seziş.<br />hadşe (A.) [ خدشه ] ürküntü.<br />hadşeâver (A.-F.) [ خدشه آور ] ürküntü verici.<br />hafâ (A.) [ خفا ] gizlilik.<br />hafâfîş (A.) [ خفافيش ] yarasalar.<br />hafâgâh (A.-F.) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer.<br />hafâir (A.) [ 1 [ حفائر .çukurlar. 2.oyuklar.<br />hafakan (A.) [ خفقان ] yürek çarpıntısı.<br />hafâyâ (A.) [ خفایا ] gizli şeyler.<br />hafız (A.) [ 1 [ حافظ .koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.<br />hafıza (A.) [ حافظه ] bellek.<br />hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci.<br />hâfî (A.) [ حافی ] yalınayak koşan.<br />hafî (A.) [ خفی ] gizli<br />hafîd (A.) [ حفيد ] torun.<br />hafîde (A.) [ حفيده ] kız torun.<br />hafif (A.) [ خفيف ] hafif.<br />hâfir (A.) [ حافر ] kazan, kazıcı.<br />hafîr (A.) [ 1 [ حفير .çukur. 2.mezar.<br />hafiyyât (A.) [ خفيات ] gizli şeyler.<br />hafiyye (A.) [ خفيه ] gizli polis.<br />hafiyyen (A.) [ خفيا ] gizlice.<br />hafr (A.) [ حفر ] kazma.<br />hafriyyât (A.) [ حفریات ] kazı.<br />haftân (A.) [ خفتان ] kaftan.<br />hâh (F.) [ خواه ] isteyen.<br />hâhân (F.) [ خواهان ] isteyen, istekli.<br />hâher (F.) [ خواهر ] kızkardeş.<br />hâherzâde (F.) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.<br />hâhiş (F.) [ خواهش ] rica, istek.<br />hâhişger (F.) [ خواهشگر ] istekli.<br />hâhişkâr (F.) [ خواهشکار ] istekli.<br />hâhişkerde (F.) [ خواهش کرده ] istekli.<br />hâhnâhâh (F.) [ خواه ناخواه ] ister istemez.<br />hâif (A.) [ خائف ] korkak.<br />hâifen (A.) [ خائفا ] korkarak.<br />hâil (A.) [ هائل ] korkunç.<br />hâin (A.) [ 1 [ خائن .hain. 2.acımasız.<br />hâinâne (A.-F.) [ خائنانه ] haince.<br />hâiz (A.) [ حائز ] sahip, bulunduran.<br />hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.<br />hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli.<br />hak (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.pay.<br />hâk (F.) [ خاک ] toprak.<br />hak etmek kazanmak.<br />hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.<br />hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.<br />hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.<br />Hak Teâlâ (A.) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı.<br />hakâik (A.) [ حقائق ] gerçekler.<br />hakâret (A.) [ حقارت ] aşağılama, hakaret.<br />hakaretâmiz (A.-F.) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı.<br />hakâyık (A.) [ حقایق ] gerçekler.<br />hâkbîz (F.) [ خاک بيز ] kalbur.<br />hakem (A.) [ حکم ] hakem.<br />hâkezâ (A.) [ هکذا ] aynı şekilde.<br />hakgû (A.-F.) [ حق گو ] doğru sözlü.<br />hâkî (A.) [ حاکی ] hikaye eden.<br />hâkî (F.) [ 1 [ خاکی .hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.<br />hakîkat (A.) [ حقيقت ] gerçek.<br />hakîkaten (A.) [ حقيقة ] gerçekten.<br />hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.<br />hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.<br />hakikî (A.) [ حقيقی ] gerçek.<br />hakikiye (A.) [ حقيقيه ] gerçek.<br />hakîm (A.) [ 1 [ حکيم .Tanrı. 2.hakim, yargıç.<br />hâkimiyet (A.) [ حاکميت ] egemenlik.<br />hakîr (A.) [ 1 [ حقير .değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.<br />hâkister (F.) [ خاکستر ] kül.<br />hâkisterî (F.) [ خاکستری ] kül rengi.<br />hakk (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.hak.<br />hakk (A.) [ حک ] kazıma.<br />hakkâ [ حقا ] gerçekten.<br />hakkâk (A.) [ 1 [ حکاک .mühürcü. 2.kazıyıcı.<br />hakkaniyet (A.) [ حقانيت ] doğruluk.<br />hâkkedilmek kazılmak.<br />hâkketmek kazımak.<br />hâkrûb (F.) [ خاکروب ] süpürge.<br />hakşinas (A.-F.) [ حق شناس ] haktanır.<br />hakşinâsî (A.-F.) [ حق شناسی ] haktanırlık.<br />hâl (A.) [ 1 [ حال .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.<br />hâl (A.) [ خال ] dayı.<br />hâl (F.) [ 1 [ خال .ben. 2.benek.<br />hal’ (A.) [ خلع ] tahttan indirme.<br />hal’edilmek tahttan indirilmek.<br />hal’etmek tahttan indirmek.<br />hâlâ (A.) [ حالا ] şimdi, hâlâ.<br />halâ (A.) [ 1 [ خلا .tuvalet. 2.boş.<br />halâik (A.) [ 1 [ خلائق .yaratıklar. 2.halayık.<br />halâl (A.) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık.<br />halâs (A.) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma.<br />halâs bulmak kurtulmak.<br />halâs olmak kurtulmak.<br />halaskâr (A.-F.) [ خلاصکار ] kurtarıcı.<br />hâlâşina (A.-F.) [ حال آشنا ] halden anlayan.<br />hâlât (A.) [ حالات ] haller.<br />halâvet (A.) [ حلاوت ] tatlılık.<br />haldâr (F.) [ خالدار ] benli.<br />hâle (A.) [ 1 [ خاله .hala. 2.teyze.<br />hâle (A.) [ هاله ] ayça, hâle.<br />halecan (A.) [ خلجان ] çarpıntı.<br />halef (A.) [ 1 [ خلف .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen<br />halel (A.) [ خلل ] bozukluk.<br />halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.<br />haleldâr (A.-F.) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk.<br />haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.<br />haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.<br />halen (A.) [ حالا ] şimdilik, henüz.<br />hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik.<br />hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum.<br />halhal (A.) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal.<br />hâlık (A.) [ خالق ] Yaratan, Tanrı.<br />hâlî (A.) [ خالی ] boş.<br />hâlî kalmak geri durmak.<br />halîb (A.) [ حليب ] süt.<br />halîc (A.) [ خليج ] körfez.<br />hâlid (A.) [ خالد ] sonsuz, ebedî.<br />halîfe (A.) [ 1 [ خليفه .halife. 2.kalfa.<br />halihazır (A.-F.) [ حال حاضر ] şimdiki durum.<br />hâlik (A.) [ 1 [ خالق .Tanrı. 2.yaratan.<br />hâlikiyet (A.) [ خالقيت ] yaratıcılık.<br />halîm (A.) [ حليم ] yumuşak huylu.<br />hâlis (A.) [ 1 [ خالص .katışıksız, saf, som.<br />hâlisâne (A.-F.) [ خالصانه ] içtenlikle.<br />halîta (A.) [ 1 [ خليطه .karışım. 2.alaşım.<br />hâliyâ (A.) [ حاليا ] şimdi, şu anda.<br />halk (A.) [ حلق ] boğaz.<br />halk (A.) [ 1 [ خلق .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.<br />halk etmek yaratmak.<br />halka (A.) [ حلقه ] halka.<br />halkabegûş (A.-F.) [ حلقه بگوش ] köle.<br />halkiyat (A.) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi.<br />hall (A.) [ 1 [ حل .çözülme, erime. 2.çözme.<br />hallâc (A.) [ حلاج ] halaç.<br />hallâk (A.) [ خلاق ] yaratıcı.<br />hallâl (A.) [ حلال ] çözen.<br />hallüfasl (A.) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma.<br />halt (A.) [ خلط ] karıştırma.<br />halûk (A.) [ خلوق ] iyi huylu.<br />halvet (A.) [ 1 [ خلوت .tenha. 2.başbaşa kalma.<br />halvetgâh (A.-F.) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer.<br />ham (F.) [ خام ] çiğ, ham.<br />ham (F.) [ 1 [ خم .eğik eğri, bükük.<br />hamâil (A.) [ حمائل ] kılıç kayışı.<br />hamâkat (A.) [ حماقت ] ahmaklık.<br />hamâme (A.) [ حمامه ] güvercin.<br />hamâse (A.) [ حماسه ] kahramanlık şiiri.<br />hamâset (A.) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase.<br />hamd (A.) [ حمد ] şükür.<br />hâme (F.) [ خامه ] kalem.<br />hamel (A.) [ حمل ] kuzu.<br />hamelât (A.) [ حملات ] saldırılar, hamleler.<br />hâmî (A.) [ حامی ] gözeten, himaye eden.<br />hâmid (A.) [ حامد ] hamd eden, şükreden.<br />hamîde (F.) [ خميده ] eğik, eğri.<br />hâmil (A.) [ 1 [ حامل .taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.<br />hâmil olmak taşımak.<br />hâmile (A.) [ حامله ] gebe, hamile.<br />hamîr (A.) [ حمير ] hamur.<br />hâmis (A.) [ خامس ] beşinci.<br />hâmisen (A.) [ خامسا ] beşincisi.<br />hâmiş (A.) [ هامش ] mektup ilavesi.<br />hâmiz (A.) [ 1 [ حامض .ekşi. 2.kekre.<br />haml (A.) [ 1 [ حمل .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.<br />hamle (A.) [ 1 [ حمله .saldırı. 2.atak.<br />hamletmek yüklemek.<br />hammâl (A.) [ حمال ] hamal.<br />hammâm (A.) [ 1 [ حمام .banyo. 2.hamam.<br />hammâr (A.) [ خمار ] meyhaneci.<br />hamr (A.) [ خمر ] şarap.<br />hamrâ (A.) [ خمرا ] kırmızı, kızıl.<br />hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.<br />hams (A.) [ خمس ] beş.<br />hamse (A.) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser.<br />hamsin (A.) [ خمسين ] elli.<br />hamûl (A.) [ حمول ] dayanıklı.<br />hamûle (A.) [ حموله ] yük.<br />hâmûn (F.) [ هامون ] çöl.<br />hâmûş (F.) [ خاموش ] suskun, sessiz.<br />hamyâze (F.) [ خميازه ] esneme.<br />hamz (A.) [ حمض ] ekşilik.<br />hân (F.) [ خوان ] okuyan.<br />hân (F.) [ خوان ] sofra.<br />hanâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.<br />hancer (A.) [ خنجر ] hançer.<br />hancere (A.) [ حنجره ] gırtlak, hançere.<br />handan (F.) [ خندان ] güleç, gülen.<br />handan etmek güldürmek.<br />hande (F.) [ خنده ] gülüş.<br />handek (A.) [ خندق ] hendek.<br />handerûy (F.) [ خنده روی ] güleryüzlü.<br />hâne (F.) [ خانه ] ev.<br />hanedan (F.) [ خاندان ] sülale, hanedan.<br />hâneharâb (F.) [ 1 [ خانه خراب .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.<br />hânende (F.) [ 1 [ خواننده .şarkıcı. 2.okuyucu.<br />hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.<br />hânkah (A.) [ خانقاه ] tekke.<br />hânman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.<br />hannas (A.) [ خناس ] şeytan.<br />hânsâlar (F.) [ خوان سالار ] kilerci.<br />hânüman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.<br />hapis (A.) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma.<br />hapishane (A.-F.) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane.<br />hâr (F.) [ خار ] diken.<br />har (F.) [ خر ] eşek.<br />hâr (F.) [ خوار ] aşağılık, adi.<br />hâr (F.) [ خوار ] yiyen.<br />harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.<br />harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.<br />harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.<br />harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane.<br />harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe.<br />harâc (A.) [ خراج ] haraç.<br />haram (A.) [ حرام ] haram.<br />harâmi (A.) [ حرامی ] eşkıya.<br />haramzâde (A.-F.) [ حرام زاده ] piç.<br />harâret (A.) [ 1 [ حرارت .sıcaklık.<br />harâtin (A.) [ خراطين ] solucan.<br />harb (A.) [ حرب ] harp, savaş.<br />harbe (A.) [ حربه ] süngü.<br />harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı.<br />harbiye (A.) [ حربيه ] harp okulu.<br />harbiye nezareti savunma bakanlığı.<br />harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.<br />harbüze (F.) [ خربزه ] kavun.<br />harc (A.) [ 1 [ خرج .vergi. 2.masraf.<br />harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun.<br />harcırah [ خرج راه ] yol parası.<br />harçeng (F.) [ خرچنگ ] yengeç.<br />hardal (A.) [ خردل ] hardal.<br />hâre (F.) [ خاره ] granit, sert taş.<br />harekât (A.) [ حرکات ] hareketler.<br />hareket (A.) [ 1 [ حرکت .hareket. 2.davranış.<br />hareketsizlik hareket etmeme.<br />harem (A.) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer.<br />haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta<br />giremeyeceği yer.<br />haremserây (A.-F.) [ حرم سرای ] harem dairesi.<br />harf (A.) [ 1 [ حرف .harf. 2.söz.<br />hargâh (F.) [ خرگاه ] otağ.<br />hargûş (F.) [ خرگوش ] tavşan.<br />hârî (F.) [ خواری ] düşkünlük.<br />hârib (A.) [ هارب ] kaçan.<br />hâric (A.) [ خارج ] dış, dışarı.<br />hâricen (A.) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan.<br />hâricî (A.) [ خارجی ] dış ile ilgili.<br />hariciye (A.) [ 1 [ خارجيه .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.<br />harîd (F.) [ خرید ] satın alma.<br />harîdâr (F.) [ خریدار ] müşteri, alıcı.<br />harîf (A.) [ 1 [ حریف .rakip. 2.meslektaş.<br />harîk (A.) [ حریق ] yangın.<br />hârika (A.) [ خارقه ] harika.<br />hârikulâde (A.) [ خارق العاده ] olağanüstü.<br />harîm (A.) [ 1 [ حریم .kutsal. 2.harem. 3.avlu.<br />harîm-i ismet (F.) [ حریم عصمت ] kutsal saha.<br />harîr (A.) [ حریر ] ipek.<br />harîrî (A.) [ حریری ] ipekli.<br />hâris (A.) [ حارث ] çiftçi.<br />hâris (A.) [ حارس ] bekçi.<br />harîs (A.) [ حریص ] hırslı.<br />hâristan (F.) [ خارستان ] dikenlik.<br />harita (A.) [ خریطه ] harita.<br />harmen (F.) [ خرمن ] harman.<br />harmengâh (F.) [ خرمنگاه ] harman yeri.<br />harmühre (F.) [ خرمهره ] katır boncuğu.<br />harnub (A.) [ خرنوب ] keçi boynuzu.<br />hârpuşt (F.) [ خارپشت ] kirpi.<br />hârr (A.) [ حار ] kızgın, yakıcı.<br />harrât (A.) [ خراط ] doğramacı.<br />hars (A.) [ حرث ] kültür.<br />harsî (A.) [ حرثی ] kültürel.<br />harvâr (F.) [ خروار ] eşek yükü.<br />hârzâr (F.) [ خارزار ] dikenlik.<br />hâs (A.) [ 1 [ خاص .özgü, has. 2.saf. 3.özel.<br />has (F.) [ خس ] çöp.<br />hasâdet (A.) [ حسادت ] kıskançlık.<br />hasâil (A.) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar.<br />hasâis (A.) [ خصائص ] nitelikler, özellikler.<br />hasâr (A.) [ خسار ] zarar, hasar.<br />hasarât (A.) [ خسرات ] zararlar.<br />hasardîde (A.-F.) [ خساردیده ] hasarlı.<br />hasâret (A.) [ خسارت ] zarar, hasar.<br />hasâset (A.) [ خساست ] pintilik.<br />hasb (A.) [ حسب ] göre.<br />hasbe (A.) [ حصبه ] kızamık.<br />hasbelkader (A.) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak.<br />hasbetenlillah (A.) [ حسبة لله ] Allah rızası için.<br />hasbihal (A.-F.) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme.<br />hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.<br />hasbü’l-mâhiye (A.) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından.<br />hasebe (A.) [ حصبه ] kızamık.<br />hased (A.) [ حسد ] kıskançlık.<br />hased etmek kıskanmak.<br />hasen (A.) [ حسن ] güzel.<br />hasenât (A.) [ حسنات ] iyilikler.<br />hasene (A.) [ حسنه ] güzel, iyi.<br />hasenülhulk (A.) [ حسن الخلق ] huyu güzel.<br />hasf (A.) [ خسف ] ay tutulması.<br />hâsıd (A.) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı.<br />hâsıl (A.) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan.<br />hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.<br />hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.<br />hâsılat (A.) [ حاصلات ] kazanç, gelir.<br />hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir.<br />hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir.<br />hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası.<br />hâsılı kısacası, sonuç olarak.<br />hasım (A.) [ خصم ] düşman.<br />hasîb (A.) [ 1 [ حسيب .değerli. 2.muhasebeci.<br />hâsid (A.) [ حاسد ] kıskanç.<br />hasîn (A.) [ حصين ] sağlam, müstahkem.<br />hasîr (A.) [ حصير ] hasır.<br />hâsir (A.) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan.<br />hasis (A.) [ خسيس ] pinti.<br />hasîsa (A.) [ خصيصه ] karakter.<br />hasiy (A.) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş.<br />haslet (A.) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.<br />hasm (A.) [ خصم ] düşman, hasım.<br />hasmâne (A.-F.) [ خصمانه ] düşmanca.<br />hasmî (A.-F.) [ خصمی ] düşmanlık.<br />hasnâ (A.) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın.<br />hasr (A.) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.<br />hasret (A.) [ حسرت ] özlem.<br />hasret çekmek özlem duymak.<br />hasretkeş (A.-F.) [ حسرت کش ] hasret çeken.<br />hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.<br />hassa (A.) [ خاصه ] özellik.<br />hassâd (A.) [ حصاد ] orakçı.<br />hassas (A.) [ حساس ] duygulu, hassas.<br />hassâsiyyet (A.) [ حساسيت ] hassaslık.<br />hâsse (A.) [ خاصه ] duyu.<br />hâsseten (A.) [ خاصة ] özellikle, hele hele.<br />hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes.<br />hâste (F.) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış.<br />haste (F.) [ خسته ] hasta.<br />hâste (F.) [ 1 [ خواسته .istemiş. 2.istek.<br />hastegî (F.) [ خستگی ] hastalık.<br />hâstgâr (F.) [ خواستگار ] görücü.<br />hâstgârî (F.) [ خواستگاری ] görücülük.<br />hasûd (A.) [ حسود ] kıskanç.<br />hasûdâne (A.-F.) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla.<br />hasûdî (A.-F.) [ حسودی ] kıskançlık.<br />hâşâ (A.) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa.<br />hâşâk (F.) [ خاشاک ] çerçöp.<br />haşeb (A.) [ خشب ] odun.<br />haşem (A.) [ حشم ] maiyet.<br />haşerat (A.) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek.<br />haşere (A.) [ حشره ] böcek, haşere.<br />haşhaş (A.) [ خشخاش ] haşhaş.<br />haşîn (A.) [ خشين ] kaba, sert.<br />hâşiye (A.) [ 1 [ حاشيه .kenar. 2.şerh kitabı.<br />haşmet (A.) [ 1 [ حشمت .görkem. 2.hiddet.<br />haşmetmeab (A.) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli.<br />haşmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.<br />haşr (A.) [ حشر ] kıyamet, haşır.<br />haşv (A.) [ 1 [ حشو .doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.<br />haşyet (A.) [ خشيت ] korkma.<br />haşyetengiz (A.-F.) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç.<br />hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur.<br />hataâlûd (A.-F.) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu.<br />hatab (A.) [ حطب ] odun.<br />hatâbahş (A.-F.) [ خطا بخش ] hataları affeden.<br />hatâen (A.) [ خطاء ] yanlışlıkla.<br />hatâiyyât (A.) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar.<br />hatakâr (A.-F.) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan.<br />hatâpûş (A.-F.) [ خطاپوش ] hataları örten.<br />hatar (A.) [ خطر ] tehlike.<br />hatarât (A.) [ خطرات ] tehlikeler.<br />hatarnâk (A.-F.) [ خطرناک ] tehlikeli.<br />hatâyâ (A.) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar.<br />hâtem (A.) [ 1 [ خاتم .mühür. 2.yüzük.<br />hâtıf (A.) [ هاتف ] gaipten gelen ses.<br />hâtır (A.) [ خاطر ] hatır, gönül.<br />hâtıra (A.) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen.<br />hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.<br />hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.<br />hâtırat (A.) [ 1 [ خاطرات .hatıralar. 2.anı kitabı.<br />hâtırâzâr (A.-F.) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran.<br />hâtırâzürde (A.-F.) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık.<br />hâtırşinâs (A.-F.) [ خاطرشناس ] hatırbilir.<br />hatîa (A.) [ خطيئه ] kabahat.<br />hatîb (A.) [ خطيب ] hatip.<br />hâtime (A.) [ خاتمه ] son.<br />hâtime vermek son vermek.<br />hatîr (A.) [ 1 [ خطير .tehlikeli. 2.yüce.<br />hatm (A.) [ 1 [ ختم .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.<br />hatn (A.) [ ختن ] sünnet.<br />hatt (A.) [ 1 [ خط .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.<br />hattâ (A.) [ حتی ] üstelik, hatta.<br />hattâb (A.) [ حطاب ] oduncu.<br />hattat (A.) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan.<br />hatve (A.) [ خطوه ] adım.<br />havâ (A.) [ هوا ] hava.<br />havadar (F.) [ هوادار ] açık mekanlı<br />havâdis (A.) [ 1 [ حوادث .yeni haberler. 2.olaylar.<br />havaî (A.) [ هوائی ] havaya ait.<br />havâkin (T.>A.) [ خواقين ] hakanlar.<br />havale (A.) [ حواله ] ısmarlama, havale.<br />havali (A.) [ حوالی ] yöre.<br />havârik (A.) [ خوارق ] harikalar.<br />havâss (A.) [ 1 [ خواص .seçkin kişiler. 2.nitelikler.<br />havâtîn (T.>A.) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar.<br />havâyic (A.) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler.<br />hâven (A.) [ هاون ] havan.<br />hâver (F.) [ خاور ] doğu.<br />hâveran (F.) [ خاوران ] doğu ve batı.<br />hâverşinas (F.) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.<br />havf (A.) [ خوف ] korku.<br />havf eylemek korkmak.<br />havfnâk (A.-F.) [ خوفناک ] korkulu.<br />hâvî (A.) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden.<br />havl (A.) [ 1 [ حول .güç. 2.çevre.<br />havsala (A.) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala.<br />havz (A.) [ حوض ] havuz.<br />hayâ (A.) [ حيا ] utanma, haya, ar.<br />hayâl (A.) [ خيال ] hayal, düş.<br />hayâlât (A.) [ خيالات ] hayaller, düşler.<br />hayâlen (A.) [ خيالا ] hayali olarak.<br />hayâlet (A.) [ خيالت ] hayalet.<br />hayalî (A.) [ 1 [ خيالی .hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.<br />hayalperest (A.-F.) [ خيال پرست ] hayalci.<br />hayat (A.) [ حيات ] yaşam.<br />hayatbahş (A.-F.) [ حيات بخش ] hayat veren.<br />hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam.<br />hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam.<br />hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam.<br />hayatî (A.) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal.<br />hayâtiyyât (A.) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim.<br />haydud (Macarca>A.) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen.<br />hâye (F.) [ خایه ] yumurta, haya.<br />hayf (A.) [ حيف ] yazık, vah vah.<br />hayır (A.) [ خير ] iyilik, hayır.<br />hayırhah (A.-F.) [ خيرخواه ] iyiliksever.<br />hayız bk. hayz.<br />hayl (A.) [ 1 [ خيل .yılkı, at sürüsü. 2.zümre.<br />hayli (F.) [ خيلی ] çok, fazla.<br />hayme (A.) [ خيمه ] çadır.<br />haymegâh (A.-F.) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer.<br />haymenişin (A.-F.) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan.<br />hayr (A.) [ خير ] iyilik, hayır.<br />hayran (A.) [ 1 [ حيران .şaşkın. 2.hayran, tutkun.<br />hayrendiş (A.-F.) [ خيراندیش ] iyi düşünceli.<br />hayret (A.) [ حيرت ] şaşkınlık.<br />hayretbahş (A.-F.) [ حيرت بخش ] hayret verici.<br />hayretkâr (A.-F.) [ حيرت کار ] hayret eden.<br />hayretzede (A.-F.) [ حيرت زده ] şaşkın.<br />haysiyyet (A.) [ حيثيت ] şeref, onur.<br />hayvan (A.) [ 1 [ حيوان .canlı. 2.hayvan.<br />hayvanî (A.) [ حيوانی ] hayvansal.<br />hayvaniye (A.) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal.<br />hayy (A.) [ حی ] diri.<br />hayyât (A.) [ خياط ] terzi.<br />hayye (A.) [ حيه ] yılan.<br />hayyir (A.) [ خير ] çok iyilik eden.<br />hayz (A.) [ خيض ] regl, aybaşı.<br />hazâin (A.) [ خزائن ] hazineler.<br />hazân (F.) [ خزان ] güz, sonbahar.<br />hazar (A.) [ حضر ] güvenlik.<br />hazer (A.) [ حذز ] sakınma.<br />hazerat (A.) [ حضرات ] hazretler.<br />hazf (A.) [ حذف ] silme, kaldırıp atma.<br />hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil.<br />hazır (A.) [ 1 [ حاضر .huzurda. 2.hazır, mevcut.<br />hâzırûn (A.) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar.<br />hâzi (A.) [ خاضع ] alçakgönüllü.<br />hazîn (A.) [ حزین ] hüzün dolu.<br />hâzin (A.) [ خازن ] haznedar.<br />hazine (A.) [ خزینه ] hazine.<br />hazinedar (A.-F.) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.<br />hazîre (A.) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)<br />hazm (A.) [ حضم ] sindirim.<br />hazret (A.) [ حضرت ] sayın, hazret.<br />hazz (A.) [ حظ ] sevinç, haz.<br />hebâ (A.) [ هبا ] boş.<br />hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.<br />hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.<br />hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.<br />hecâ (A.) [ 1 [ هجا .hece. 2.yerme, hiciv.<br />hecâgû (A.-F.) [ هجاگو ] hicveden, yeren.<br />hecîn (A.) [ هجين ] iki hörgüçlü deve.<br />hecr (A.) [ هجر ] ayrılık.<br />hedâyâ (A.) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler.<br />hedef (A.) [ هدف ] amaç, hedef.<br />heder (A.) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme.<br />heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.<br />heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.<br />hediyye (A.) [ هدیه ] armağan, hediye.<br />heft (F.) [ هفت ] yedi.<br />heftâd (F.) [ هفتاد ] yetmiş.<br />hefte (F.) [ هفته ] hafta.<br />heftevreng (F.) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız.<br />helâhil (A.) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu.<br />helâk (A.) [ 1 [ هلاک .yok olma. 2.ölme.<br />helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.<br />helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.<br />helal (A.) [ 1 [ حلال .helal. 2.eş, hanım.<br />helalzâde (A.-F.) [ 1 [ حلال زاده .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.<br />helezon (A.) [ 1 [ حلزون .sümüklüböcek. 2.yılankavî.<br />helva (A.) [ حلوا ] helva.<br />helvafurûş (A.-F.) [ حلوا فروش ] helvacı.<br />helvâyî (A.) [ حلوایی ] helvacı.<br />hem (F.) [ 1 [ هم . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye<br />yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.<br />hemâgûş (F.) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.<br />hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.<br />hemâheng (F.) [ هم آهنگ ] uyumlu.<br />hemâhenk bk. hemâheng.<br />heman (F.) [ همان ] derhal, hemen.<br />hemânâ (F.) [ همانا ] adeta, tıpkı.<br />hemandem (F.) [ هماندم ] o anda.<br />hemânend (F.) [ همانند ] gibi.<br />hemasr (F.-A.) [ هم عصر ] çağdaş.<br />hemâvâz (F.) [ هم آواز ] bir ağız.<br />hembâz (F.) [ همباز ] ortak.<br />hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.<br />hemcins (F.-A.) [ هم جنس ] aynı cinsten.<br />hemcivâr (F.-A.) [ هم جوار ] komşu.<br />hemçü (F.) [ همچو ] gibi.<br />hemdem (F.) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.<br />hemderd (F.) [ هم درد ] dert ortağı.<br />hemdîger (F.) [ همدیگر ] birbiri.<br />heme (F.) [ همه ] tümü, hepsi.<br />hemegân (F.) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes.<br />hemfikir bk. hemfikr.<br />hemfikr (F.-A.) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir.<br />hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.<br />hemginân (F.) [ همگنان ] herkes.<br />hemhudûd (F.-A.) [ هم حدود ] sınırdaş.<br />hemhudut bk. hemhudûd.<br />hemin (F.) [ همين ] bu, işte bu.<br />hemîşe (F.) [ هميشه ] daima, her zaman.<br />hemkadd (F.-A.) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda.<br />hemkâr (F.) [ همکار ] meslektaş.<br />hemkîş (F.) [ همکيش ] dindaş.<br />hemm (A.) [ هم ] kaygı.<br />hemnâm (F.) [ همنام ] adaş.<br />hempâ (F.) [ همپا ] arkadaş, kafadar.<br />hemrâh (F.) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı.<br />hemrâz (F.) [ همراز ] sırdaş.<br />hemrîş (F.) [ همریش ] bacanak.<br />hemsâl (F.) [ همسال ] yaşıt.<br />hemsâye (F.) [ همسایه ] komşu.<br />hemsefer (F.-A.) [ همسفر ] yoldaş.<br />hemser (F.) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri.<br />hemsinn (F.-A.) [ هم سن ] yaşıt.<br />hemsohbet (F.-A.) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı.<br />hemşehrî (F.-A.) [ 1 [ هم شهری .hemşeri. 2.yurttaş.<br />hemşeri bk. hemşehrî.<br />hemşîre (F.) [ همشيره ] kızkardeş.<br />hemtâ (F.) [ همتا ] eş, benzer, denk.<br />hemvâr (F.) [ هموار ] düz.<br />hemvâre (F.) [ همواره ] daima.<br />hemyân (F.) [ هميان ] heybe.<br />hemzâd (F.) [ 1 [ همزاد .doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.<br />hemzebân (F.) [ همزبان ] aynı dili konuşan.<br />henâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.<br />hendese (Peh.>A.) [ هندسه ] geometri.<br />hendesî (A.) [ هندسی ] geometrik.<br />hengâm (F.) [ هنگام ] vakit, zaman.<br />hengâme (F.) [ هنگامه ] kargaşa.<br />henüz (F.) [ هنوز ] ancak, daha.<br />her (F.) [ هر ] her.<br />her halde 1.mutlaka, her durumda.<br />her vakit her zaman, daima.<br />herâyîne (F.) [ هر آیينه ] mutlaka.<br />herbâr (F.) [ هربار ] her defasında.<br />hercâî (F.) [ 1 [ هرجائی .şıpsevdi. 2.kararsız.<br />hercâyî bk. hercâî.<br />hercümerc (F.) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.<br />herçend (F.) [ هرچند ] ise de, her ne kadar.<br />herçibâdâbâd (F.) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun.<br />herdem (F.) [ هردم ] her an, daima.<br />herem (A.) [ هرم ] ehram.<br />hergele (F.) [ 1 [ خرگله .sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.<br />3.haylaz, yaramaz adam.<br />hergiz (F.) [ هرگز ] asla.<br />herze (F.) [ هرزه ] saçma.<br />herzegû (F.) [ هرزه گو ] saçmalayan.<br />herzegûyî (F.) [ هرزه گویی ] saçmalama.<br />hesâb (A.) [ حساب ] hesap.<br />hestî (F.) [ هستی ] varlık.<br />heşt (F.) [ هشت ] sekiz.<br />heştâd (F.) [ هشتاد ] seksen.<br />hetk (A.) [ هتک ] yırtma.<br />hettâk (A.) [ هتاک ] yırtan.<br />hevâ (A.) [ هوا ] istek, nefis isteği.<br />hevâdâr (A.-F.) [ هوادار ] istekli, taraftar.<br />hevâdâr (F.) [ هوادار ] havalı, havadar.<br />hevâperest (A.-F.) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan.<br />heves (A.) [ هوس ] istek, heves.<br />hevesât (A.) [ هوسات ] istekler, hevesler.<br />hevesdâr (A.-F.) [ هوسدار ] hevesli.<br />heveskâr (A.-F.) [ هوسکار ] hevesli, istekli.<br />hevl (A.) [ هول ] korku.<br />hevlnâk (A.-F.) [ هولناک ] korkunç.<br />hey’et (A.) [ 1 [ هيئت .ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.<br />hey’etşinâs (A.-F.) [ هيئت شناس ] astronom.<br />heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller.<br />heyecân (A.) [ 1 [ هيجان .coşku. 2.heyecan.<br />heyelân (A.) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan.<br />heyet bk. hey’et<br />heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum.<br />heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm.<br />heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu<br />heyhât (A.) [ هيهات ] yazık.<br />heykel (A.) [ 1 [ هيکل .heykel. 2.gövde.<br />heykeltıraş (A.-F.) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş.<br />heyûlâ (A.) [ 1 [ هيولا .ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.<br />heyzüm (F.) [ هيزم ] odun.<br />hezâr (F.) [ 1 [ هزار .bin. 2.bülbül.<br />hezârân (F.) [ هزاران ] binlerce.<br />hezârân (F.) [ هزاران ] bülbül.<br />hezârdestân (F.) [ هزاردستان ] bülbül.<br />hezârpâ (F.) [ هزارپا ] kırkayak.<br />hezeyân (A.) [ 1 [ هزیان .sayıklama. 2.saçmalama.<br />hezîmet (A.) [ هزیمت ] bozgun.<br />hezîmete uğramak bozguna uğramak.<br />hezl (A.) [ هزل ] şaka, şakalaşma.<br />hezlgû (A.-F.) [ هزل گو ] şakacı.<br />hıdiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.<br />hıfz (A.) [ 1 [ حفظ .koruma. 2.ezberleme.<br />hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.<br />hıfzıssıhha (A.) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma.<br />hılt (A.) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan<br />vücudundaki dört ana maddenin herbiri.<br />hınâ (A.) [ حنا ] kına.<br />hınzîr (A.) [ خنزیر ] domuz.<br />hırâmân (F.) [ 1 [ خرامان .salınan. 2.salınarak.<br />hıred (F.) [ خرد ] akıl.<br />hıredmend (F.) [ خردمند ] akıllı.<br />hırka (A.) [ خرقه ] hırka.<br />hırkapûş (A.-F.) [ 1 [ خرقه پوش .hırka giyen. 2.derviş.<br />hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.<br />hırmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.<br />hırs (A.) [ حرص ] hırs.<br />hırs (F.) [ خرس ] ayı.<br />hırz (A.) [ 1 [ حرز .sığınak. 2.nazar boncuğu.<br />hısâl (A.) [ خصال ] huy, haslet.<br />hısn (A.) [ حصن ] kale.<br />hışım (F.) [ خشم ] öfke.<br />hışımlanmak öfkelenmek.<br />hışm (F.) [ خشم ] öfke, hışım.<br />hışmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.<br />hışt (F.) [ 1 [ خشت .kerpiç. 2.tuğla.<br />hıtat (A.) [ خطط ] ülkeler, diyarlar.<br />hıtta (A.) [ خطه ] ülke, diyar.<br />hıyâbân (F.) [ خيابان ] cadde.<br />hıyânet (A.) [ خيانت ] hainlik.<br />hıyânetkâr (A.-F.) [ خيانتکار ] hain.<br />hıyâr (A.) [ خيار ] seçme hakkı.<br />hıyre (F.) [ 1 [ خيره .kamaşmış. 2.fersiz.<br />hıyreçeşm (F.) [ 1 [ خيره چشم .arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.<br />hıyreser (F.) [ خيره سر ] sersem.<br />hibâb (A.) [ 1 [ حباب .haplar. 2.tohumlar.<br />hibâle (A.) [ 1 [ حباله .bağ. 2.tuzak.<br />hibe (A.) [ هبه ] bağışlama, hibe.<br />hibr (A.) [ 1 [ حبر .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.<br />hibre (A.) [ خبره ] deneyim.<br />hicâ (A.) [ هجا ] yerme.<br />hicâb (A.) [ 1 [ حجاب .perde. 2.utanma.<br />hicaz (A.) [ 1 [ حجاز .Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.<br />hiciv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.<br />hicr (A.) [ هجر ] ayrılık.<br />hicrân (A.) [ 1 [ هجران .ayrılık. 2.ayrılık acısı.<br />hicret (A.) [ هجرت ] göç.<br />hicv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.<br />hicviye bk. hicviyye.<br />hicviyye (A.) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.<br />hîç (F.) [ هيچ ] hiç.<br />hîçkes (F.) [ هيچکس ] hiç kimse.<br />hidâ’ (A.) [ خداع ] düzen, komplo.<br />hidayet (A.) [ هدایت ] doğru yolu gösterme.<br />hidâyet etmek doğru yolu göstermek.<br />hiddet (A.) [ 1 [ حدت .öfke. 2.keskinlik.<br />hiddetlenmek öfkelenmek.<br />hidemat (A.) [ خدمات ] hizmetler.<br />hidiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.<br />hidmet (A.) [ خدمت ] hizmet.<br />hidmetkâr (A.-F.) [ خدمتکار ] hizmetçi.<br />hiffet (A.) [ 1 [ خفت .hafiflik. 2.hoppalık.<br />hijdeh (F.) [ هژده ] onsekiz.<br />hîk (F.) [ خيک ] tulum.<br />hikâyât (A.) [ حکایات ] hikayeler, öyküler.<br />hikâyet (A.) [ حکایت ] öykü, hikaye.<br />hikem (A.) [ حکم ] hikmetler.<br />hikmet (A.) [ 1 [ حکمت .bilgelik. 2.sebep.<br />hikmetşinâs (A.-F.) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci.<br />hil’at (A.) [ خلعت ] kaftan.<br />hilâf (A.) [ خلاف ] aykırı, zıt.<br />hilâfına aykırı olarak.<br />hilafında aykırı olarak.<br />hilâl (A.) [ 1 [ خلال .aralık. 2.kürdan.<br />hilâl (A.) [ هلال ] yeni ay, ilkay.<br />hîle (A.) [ حيله ] düzen, oyun, hile.<br />hîlebaz (A.-F.) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz.<br />hîlekâr (A.-F.) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci.<br />hilkat (A.) [ 1 [ خلقت .yaratılış. 2.Tanrı.<br />hilm (A.) [ حلم ] yumuşaklık.<br />hilye (A.) [ 1 [ حليه .süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.<br />himâr (A.) [ حمار ] eşek.<br />himaye (A.) [ حمایه ] koruma, esirgeme.<br />himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.<br />hîme (F.) [ هيمه ] odun.<br />himem (A.) [ همم ] himmetler, çabalar.<br />himmet (A.) [ همت ] çaba.<br />himmet etmek çaba göstermek.<br />hîn (A.) [ حين ] zaman, vakit, esna.<br />hinduvâne (F.) [ هندوانه ] karpuz.<br />hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.<br />hirâs (F.) [ هراس ] korku.<br />hired (F.) [ خرد ] akıl.<br />hiref (A.) [ حرف ] meslekler.<br />hirem (A.) [ هرم ] piramit.<br />hirfet (A.) [ حرفت ] meslek.<br />hirmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.<br />his bk. hiss.<br />hisâb (A.) [ حساب ] hesap.<br />hisân (A.) [ حصان ] at, aygır.<br />hisar (A.) [ حصار ] kale, hisar.<br />hiss (A.) [ حس ] duygu.<br />hisse (A.) [ حصه ] pay.<br />hissedar (A.-F.) [ حصه دار ] pay sahibi.<br />hissedar olmak payını almak.<br />hisset (A.) [ خست ] pintilik.<br />hissetmek duymak, algılamak.<br />hisseyâb (A.-F.) [ حصه یاب ] pay alan.<br />hisseyâb olmak payını almak.<br />hissî (A.) [ حسی ] duygulu.<br />hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ حس قبل الوقوع ] önsezi.<br />hissiyât (A.) [ حسيات ] duygular.<br />hissiye (A.) [ حسيه ] duygu.<br />hissolunmak duyulmak, hissedilmek.<br />hîş (F.) [ 1 [ خویش .kendi. 2.akraba.<br />hitâb (A.) [ خطاب ] konuşma, hitap etme.<br />hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.<br />hitâbe (A.) [ خطابه ] konuşma.<br />hitabet (A.) [ خطابت ] hatiplik.<br />hitâm (A.) [ ختام ] son. 2.son bulma.<br />hitam bulmak son bulmak, bitmek.<br />hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.<br />hitâma ermek sona ermek.<br />hitan (A.) [ ختان ] sünnet, sünnet etme.<br />hiyel (A.) [ حيل ] hileler.<br />hizâ (A.) [ حذا ] sıra.<br />hizâb (F.) [ خيزاب ] dalga.<br />hizâne (A.) [ خزانه ] hazine.<br />hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan<br />durmak.<br />hizâya girmek sıra olmak.<br />hizb (A.) [ 1 [ حزب .parti. 2.grup.<br />hizmet (A.) [ خدمت ] hizmet, görev yapma.<br />hizmet etmek görev yapmak.<br />hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.<br />hoca (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.<br />hod (F.) [ خود ] kendi.<br />hodbehod (F.) [ خودبخود ] kendi kendine.<br />hodbin (F.) [ خودبين ] bencil.<br />hodkâm (F.) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.<br />hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.<br />hodrey (F.-A.) [ خودرای ] başınabuyruk.<br />hodsitâ (F.) [ خودستا ] övüngen.<br />hokka (A.) [ 1 [ حقه .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.<br />hokkabaz (A.-F.) [ حقه باز ] düzenbaz.<br />hoşab (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.<br />hoşaf (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.<br />hoşâmedgû (F.) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen.<br />hoşâvâz (F.) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses.<br />hoşbû (F.) [ خوشبو ] hoş kokulu.<br />hoşgüvâr (F.) [ 1 [ خوش گوار .leziz. 2.hazmy kolay.<br />hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.<br />hoşnûd (F.) [ خشنود ] memnun, razı.<br />hoşnut bk. hoşnûd.<br />hoşrû (F.) [ خوش رو ] sevimli.<br />hoşsohbet (F.-A.) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı.<br />hû (A.) [ هو ] Tanrı.<br />hûb (F.) [ 1 [ خوب .güzel. 2.iyi.<br />hubb (A.) [ حب ] sevgi.<br />hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan<br />gelir.<br />hubeb (A.) [ حبب ] taneler.<br />hûbî (F.) [ خوبی ] güzellik.<br />hûbrûy (F.) [ خوبروی ] güzel yüzlü.<br />hûbter (F.) [ خوبتر ] daha güzel.<br />hubûb (A.) [ 1 [ حبوب .taneler. 2.haplar.<br />hububat (A.) [ حبوبات ] tahıl.<br />hubz (A.) [ خبز ] ekmek.<br />huccâc (A.) [ حجاج ] hacılar.<br />huccet (A.) [ حجت ] delil, kanıt.<br />huceste (F.) [ خجسته ] kutlu, uğurlu.<br />hûd (F.) [ خود ] miğfer.<br />hud’a (A.) [ خدعه ] düzen, dalavere.<br />hudâ (F.) [ خدا ] Tanrı.<br />hudâdâd (F.) [ 1 [ خداداد .Allah verdi. 2.Allah vergisi.<br />hudânekerde (F.) [ خدانکرده ] Allah göstermesin, Allah etmesin.<br />hudârâ (F.) [ خودآرا ] Allah aşkına.<br />hudâşinas (F.) [ خداشناس ] tanrıtanır.<br />hudâvend (F.) [ 1 [ خداوند .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.<br />hudâvendigâr (F.) [ خداوندگار ] padişah.<br />hudâyâ (F.) [ خدایا ] Tanrım.<br />huddâm (A.) [ خدام ] hizmetçiler.<br />hudperest (F.) [ خودپرست ] bencil.<br />hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.<br />hudûd (A.) [ حدود ] sınırlar.<br />hudûs (A.) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma.<br />huffâş (A.) [ خفاش ] yarasa.<br />huffâz (A.) [ حفاظ ] hafızlar.<br />hufre (A.) [ 1 [ حفره .çukur. 2.oyuk, delik.<br />hufte (F.) [ خفته ] uyuyan, uyumuş.<br />hûk (F.) [ خوک ] domuz.<br />hukne (A.) [ حقنه ] şırınga.<br />hukuk (A.) [ 1 [ حقوق .hukuk. 2.haklar.<br />hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk.<br />hukukşinas (A.-F.) [ حقوق شناس ] hukukçu.<br />hulâsa (A.) [ خلاصه ] özet.<br />hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası.<br />hulâsaten (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca.<br />huld (A.) [ خلد ] cennet.<br />hulefa (A.) [ خلفا ] halifeler.<br />hulk (A.) [ خلق ] huy.<br />hulkum (A.) [ حلقوم ] boğaz.<br />hulûl (A.) [ حلول ] gelme, gelip çatma.<br />hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.<br />hulûs (A.) [ خلوص ] içtenlik.<br />hulûskâr (A.-F.) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk.<br />hulyâ (Yun.>A.) [ خوليا ] hülya, hayal.<br />hum (F.) [ خم ] küp.<br />humâr (A.) [ خمار ] mahmurluk.<br />humekâ (A.) [ حمقا ] ahmaklar.<br />humhâne (F.) [ 1 [ خم خانه .şarap mahzeni. 2.meyhane.<br />humk (A.) [ حمق ] ahmaklık.<br />hummâ (A.) [ 1 [ حما .nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.<br />humret (A.) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık.<br />hums (A.) [ خمس ] beşte biri.<br />humûzet (A.) [ حموضت ] ekşilik.<br />hûn (F.) [ خون ] kan.<br />hûnâlûd (F.) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış.<br />hunbehâ (F.) [ خون بها ] diyet.<br />hunhâr (F.) [ خونخوار ] kan içen.<br />hunnâk (A.) [ خناق ] boğmaca.<br />hunrîz (F.) [ خونریز ] kan dökücü.<br />hunyâger (F.) [ خنياگر ] şarkıcı.<br />hûr (A.) [ حور ] huri.<br />hurâfât (A.) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar.<br />hurafe (A.) [ خرافه ] batıl inanç.<br />hurafeperver (A.-F.) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan.<br />hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.<br />hurd (F.) [ خرد ] küçük, ufak.<br />hurdebin (F.) [ 1 [ خرده بين .büyüteç. 2.mikroskop.<br />hurdegîr (F.) [ خرده گير ] kusur bulan.<br />hûri (A.) [ حوری ] huri, cennet kızı.<br />hurûc (A.) [ 1 [ خروج .çıkış. 2.ayaklanma.<br />hurûş (F.) [ خروش ] coşku, coşma.<br />husemâ (A.) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar.<br />husûf (A.) [ خسوف ] ay tutulması.<br />husûl (A.) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.<br />husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.<br />husûmet (A.) [ خصومت ] düşmanlık.<br />husûs (A.) [ خصوص ] konu.<br />husûsat (A.) [ خصوصات ] hususlar, konular.<br />hususî (A.) [ خصوصی ] özel.<br />husûsiyet (A.) [ خصوصيت ] özellik.<br />husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.<br />husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.<br />hûş (F.) [ هوش ] akıl.<br />hûşe (F.) [ 1 [ خوشه .salkım. 2.başak.<br />huşk (F.) [ خشک ] kuru.<br />huşksâlî (F.) [ خشک سالی ] kuraklık.<br />huşû (A.) [ 1 [ خشوع .alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.<br />huşûnet (A.) [ خشونت ] haşinlik, sertlik.<br />huşyâr (F.) [ هشيار ] akıllı.<br />hutût (A.) [ 1 [ خطوط .hatlar, yollar. 2.çizgiler.<br />hûy (F.) [ خوی ] huy.<br />huzme (A.) [ حزمه ] demet.<br />huzûr(A.) [ 1 [ حضور .hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.<br />huzzâr (A.) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar.<br />hüccet (A.) [ حجت ] delil, belge.<br />hücec (A.) [ حجج ] deliller, belgeler.<br />hüceyrat (A.) [ حجيرات ] hücrecikler.<br />hüceyre (A.) [ حجيره ] hücrecik.<br />hücre (A.) [ 1 [ حجره .odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.<br />hücum (A.) [ هجوم ] saldırı, akın.<br />hücürât (A.) [ حجرات ] hücreler.<br />hüdhüd (A.) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik.<br />hükemâ (A.) [ حکما ] bilgeler, hakîmler.<br />hükkâm (A.) [ حکام ] hakimler.<br />hükm (A.) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar.<br />hükmünde yerinde, gibi.<br />hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak.<br />hüküm vermek kesin karar vermek.<br />hükümat (A.) [ حکومات ] hükümetler.<br />hükümdar (A.-F.) [ حکمدار ] padişah, sultan, hüküm sahibi.<br />hükümdârî (A.-F.) hükümdarlık.<br />hükümet (A.) [ 1 [ حکومت .hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet.<br />hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek.<br />hükümet-i müstebide [ حکومت مستبده ] istibdat hükümeti.<br />hükümran (A.-F.) [ حکمران ] hüküm süren, hakim olan.<br />hükümran olmak hakim olmak.<br />hükümrânî (A.-F.) [ حکمرانی ] hüküm sürme, padişahlık.<br />hülâsa (A.) [ خلاصه ] özet.<br />hülâsa etmek özetlemek.<br />hülâsatan (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca.<br />hümâ (F.) [ 1 [ هما .zümrütüanka. 2.devletkuşu.<br />hümâyûn (F.) [ 1 [ همایون .kutlu. 2.padişah ile ile ilgili.<br />hüner (F.) [ هنر ] sanat, ustalık, beceri.<br />hünermend (F.) [ هنرمند ] marifetli, becerili, hüner sahibi.<br />hünkâr (F.) [ خنکار ] padişah.<br />hünsâ (A.) [ 1 [ خنثی .erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr.<br />hür (A.) [ حر ] özgür.<br />hürmet (A.) [ حرمت ] saygı.<br />hürmetkâr (A.-F.) [ حرمتکار ] saygı duyan.<br />hürr (A.) [ حر ] özgür.<br />hürriyet (A.) [ حریت ] özgürlük.<br />hüsam (A.) [ حسام ] kılıç.<br />hüsn (A.) [ حسن ] güzellik.<br />hüsn-i ahlak (A.-F.) [ حسن اخلاق ] güzel ahlak.<br />hüsn-i idare (A.-F.) [ حسن اداره ] iyi yönetim, iyi idare.<br />hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak.<br />hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak.<br />hüsn-i sûret (A.-F.) [ 1 [ حسن صورت . yüz güzelliği. 2.en iyi biçim.<br />hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek.<br />hüsr (A.) [ خسر ] zarar.<br />hüsran (A.) [ 1 [ خسران .zarar. 2.hayal kırıklığı.<br />hüsranhîz (A.-F.) [ خسران خيز ] zarar dolu, hüsran dolu.<br />hüsrev (F.) [ خسرو ] hükümdar, padişah.<br />hüveydâ (F.) [ هویدا ] açık, aşikâr, besbelli.<br />hüviyyet (A.) [ هویت ] asıl, kimlik.<br />hüzn (A.) [ حزن ] hüzün, üzüntü.<br />hüznengîz (A.-F.) [ حزن انگيز ] hüzün veren.<br />hüzzam (A.) [ حزام ] Türk musikîsinde bir makam.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-80894589070846618762010-02-18T00:38:00.000-08:002010-02-18T00:39:25.318-08:00Iıhlamur (Yun.>A.) [ اخلامور ] ıhlamur.<br />ık’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.<br />ıkd (A.) [ 1 [ عقد .dizi. 2.kolye, gerdanlık.<br />ıklîm (A.) [ اقليم ] iklim.<br />ıktıdâ (A.) [ اقتدا ] uyma.<br />ırdâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.<br />ırk (A.) [ 1 [ عرق .soy, ırk. 2.damar. 3.kök.<br />ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı.<br />ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk.<br />ırken (A.) [ عرقا ] ırk bakımından.<br />ırkî (A.) [ عرقی ] ırk ile ilgili.<br />ırz (A.) [ عرض ] namus, iffet.<br />ırzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.<br />ısdâr (A.) [ اصدار ] çıkartma.<br />ısfırâr (A.) [ اصفرار ] sararma.<br />ıskât (A.) [ اسقاط ] düşürme.<br />ıslâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform.<br />ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.<br />ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.<br />ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.<br />ısrar (A.) [ اصرار ] diretme, üsteleme.<br />ıstıbâr (A.) [ اصطبار ] sabretme.<br />ıstıfâ (A.) [ اصطفا ] seçme, ayıklama.<br />ıstıfâî (A.) [ اصطفائی ] seçimle ilgili.<br />ıstılâh (A.) [ اصطلاح ] terim, tabir.<br />ıstılâhât (A.) [ صطلاحات ] terimler, tabirler.<br />ıstınâ’ (A.) [ اصطناع ] seçme.<br />ıstırab (A.) [ اضطراب ] acı, ızdırap.<br />ışk (A.) [ عشق ] aşk.<br />ışka (A.) [ عشقه ] sarmaşık.<br />ıtk (A.) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme.<br />ıtknâme (A.-F.) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi.<br />ıtlak (A.) [ اطلاق ] bırakma, salma.<br />ıtnâb (A.) [ اطناب ] sözü uzatma.<br />ıtr (A.) [ عطر ] koku, ıtır.<br />ıtrî (A.) [ عطری ] ıtırlı, kokulu.<br />ıtriyyât (A.) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler.<br />ıttılâ’ (A.) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma.<br />ıttılâât (A.) [ اطلاعات ] bilgiler.<br />ıttırad (A.) [ اطراد ] ritm.<br />ıyâdet (A.) [ عيادت ] hasta ziyareti.<br />ıyâl (A.) [ عيال ] eş, hanım.<br />ız’âf (A.) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma.<br />ızdırap (A.) [ اضطراب ] acı.<br />ızlâl (A.) [ اضلال ] yoldan çıkarma.<br />ızlâl (A.) [ اظلال ] gölgede bırakma.<br />ızrâr (A.) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma.<br />ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.<br />ıztırâb (A.) [ اضطراب ] ızdırap, acı.<br />ıztırâbâver (A.) [ اضطراب آور ] acı verici.<br />ıztırâr (A.) [ اضطرار ] zorunluluk.<br />ıztırârî (A.) [ اضطراری ] zorunlu.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-665274781284153812010-02-18T00:34:00.002-08:002010-02-18T00:38:28.466-08:00İi’câz (A.) [ 1 [ اعجاز .aciz bırakma. 2.şaşırtma.<br />i’dâdî (A.) [ اعدادی ] lise.<br />i’dâm (A.) [ اعدام ] yok etme, öldürme.<br />i’lâ (A.) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme.<br />i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.<br />i’lâm (A.) [ اعلام ] bildirme.<br />i’lâm edilmek bildirilmek.<br />i’lân (A.) [ اعلان ] ilan.<br />i’mâl (A.) [ اعمال ] yapma, işleme.<br />i’mâr (A.) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme.<br />i’râz (A.) [ 1 [ اعراض .yüz çevirme. 2.uzak durma.<br />i’tâ (A.) [ 1 [ اعطا .verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.<br />i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.<br />i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.<br />i’tâ olunmak verilmek.<br />i’tâk (A.) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma.<br />i’tikâf (A.) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.<br />i’tilâ (A.) [ 1 [ اعتلا .yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.<br />i’tizâl (A.) [ اعتزال ] köşesine çekilme.<br />i’tizâr (A.) [ اعتذار ] özür dileme.<br />i’vicâc (A.) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma.<br />i’zâm (A.) [ 1 [ اعزام .gönderme. 2.gönderilme.<br />i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.<br />i’zâm etmek göndermek, yollamak.<br />i’zâz (A.) [ 1 [ اعزاز .değer verme. 2.ağırlama.<br />iâde (A.) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme.<br />iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,<br />iâde etmek geri vermek, geri göndermek.<br />iâde eylemek geri vermek.<br />iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.<br />iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.<br />iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.<br />iâdeten (A.) [ اعادة ] geri verilmek üzere.<br />iânât (A.) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar.<br />iâne (A.) [ اعانه ] yardım, bağış.<br />iâşe (A.) [ اعاشه ] geçindirme.<br />ib’âd (A.) [ ابعاد ] uzaklaştırma.<br />ibâ’ (A.) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma.<br />ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.<br />ibâd (A.) [ عباد ] kullar.<br />ibâdât (A.) [ عبادات ] ibadetler.<br />ibâdet (A.) [ عبادت ] klluk, tapınma.<br />ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.<br />ibadetgâh (A.-F.) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet.<br />ibâdethâne (A.-F.) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer.<br />ibâdullah (A.) [ 1 [ عبادالله .Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.<br />ibâhat (A.) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme.<br />ibâhî (A.) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören.<br />ibârât (A.) [ 1 [ عبارات .cümleler. 2.paragraflar.<br />ibâre (A.) [ 1 [ عباره .cümle. 2.paragraf.<br />ibâret (A.) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan.<br />ibâte (A.) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.<br />ibdâ’ (A.) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.<br />ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.<br />ibdâ’kâr (A.-F.) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren.<br />ibhâm (A.) [ ابهام ] belirsizlik.<br />ibhâmât (A.) [ ابهامات ] belirsizlikler.<br />ibkâ (A.) [ 1 [ ابقا .devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.<br />ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.<br />ibkâen (A.) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak.<br />ibl (A.) [ ابل ] deve.<br />iblâğ (A.) [ 1 [ابلاغ .bildirme. 2.ulaştırma.<br />iblîs (A.) [ 1 [ ابليس .şeytan. 2.hileci.<br />iblîsâne (A.-F.) [ ابليسانه ] şeytanca.<br />ibn (A.) [ ابن ] oğul.<br />ibrâ’ (A.) [ ابراء ] aklanma.<br />ibrâ’ etmek aklanmak.<br />ibrâm (A.) [ ابرام ] zorlama.<br />ibrânâme (A.-F.) [ ابرانامه ] aklanma belgesi.<br />ibrâz (A.) [ ابراز ] gösterme.<br />ibrâz edilmek gösterilmek.<br />ibrâz etmek göstermek.<br />ibre (A.) [ 1 [ ابره .iğne. 2.gösterge.<br />ibret (A.) [ عبرت ] hayat dersi.<br />ibretâmîz (A.-F.) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici.<br />ibretbahş (A.-F.) [ عبرت بخش ] ibret verici.<br />ibreten (A.) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak.<br />ibrîk (A.) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.<br />ibrişim (F.) [ ابریشم ] ipek, ibrişim.<br />ibtâl (A.) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.<br />ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.<br />ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.<br />ibtidâ (A.) [ 1 [ ابتدا .ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.<br />ibtidâ’ etmek başlamak.<br />ibtidâ’î (A.) [ 1 [ ابتدائی .ilkel. 2.ilkokul.<br />ibtidâr (A.) [ ابتدار ] başlama, girişme.<br />ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.<br />ibtidâr etmek başlamak, girişmek.<br />ibtihâc (A.) [ ابتهاج ] sevinme.<br />ibtilâ (A.) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük.<br />ibtinâ (A.) [ 1 [ ابتنا .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.<br />ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.<br />ibtinâ’en (A.) [ ابتناء ] dayanarak.<br />ibzâr (A.) [ ابزار ] gösterme.<br />îcâb (A.) [ ایجاب ] gerekme, gerek.<br />îcâbât (A.) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler.<br />icâbet (A.) [ 1 [ اجابت .kabul edilme. 2.uyma.<br />icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.<br />îcâd (A.) [ 1 [ ایجاد .var etme, yaratma. 2.icat.<br />îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.<br />îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.<br />icâleten (A.) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak.<br />îcâr (A.) [ 1 [ ایجار .kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.<br />îcâr edilmek kiraya verilmek.<br />îcâr etmek kiraya vermek.<br />icâre (A.) [ اجاره ] kira geliri.<br />îcâz (A.) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme.<br />icâzet (A.) [ 1 [ اجازت .izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.<br />icâzetnâme (A.-F.) [ اجازت نامه ] diploma.<br />icbâr (A.) [ اجبار ] zorlama.<br />icbâr edilmek zorlanmak.<br />icbâr etmek zorlamak.<br />iclâl (A.) [ اجلال ] ululama.<br />icmâ’ (A.) [ اجماع ] bir araya getirme.<br />icmâl (A.) [ 1 [ اجمال .özetleme. 2.özet. 3.toplam.<br />icmâl edilmek öçetlenmek.<br />icmâl etmek özetlemek.<br />icmâlen (A.) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek.<br />icmâlî (A.) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde.<br />icrâ (A.) [ 1 [ اجرا .yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,<br />yürütülme.<br />icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.<br />icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.<br />icrâât (A.) [ اجراآت ] yapılanlar.<br />ictihâd (A.) [ 1 [ اجتهاد .çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında<br />görüş bildirme.<br />ictimâ’ (A.) [ 1 [ اجتماع .toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.<br />ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.<br />ictimâât (A.) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler.<br />ictimâî (A.) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.<br />ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.<br />ictimâîleşmek sosyalleşmek.<br />ictimâiyyât (A.) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim.<br />ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.<br />ictimâiyyûn (A.) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler.<br />ictinâb (A.) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme.<br />ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.<br />ictisâr (A.) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma.<br />ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.<br />îd (A.) [ عيد ] bayram.<br />îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı.<br />îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı.<br />idâme (A.) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme.<br />idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.<br />idâre (A.) [ 1 [ اداره .döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.<br />4.yönetim.<br />idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.<br />idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim.<br />idârehâne (A.-F.) [ اداره خانه ] yönetim bürosu.<br />idârî (A.) [ اداری ] yönetimsel.<br />idbâr (A.) [ ادبار ] talihsizlik.<br />iddiâ (A.) [ 1 [ ادعا .düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.<br />idhâl (A.) [ 1 [ ادخال .içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.<br />idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.<br />idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,<br />ithal etmek.<br />idhâlât (A.) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları.<br />îdiyye (A.) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi.<br />idmân (A.) [ 1 [ ادمان .alıştırma. 2.spor, egzersiz.<br />idrâk (A.) [ 1 [ ادراک .kavrama, anlama. 2.erişme.<br />idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.<br />idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.<br />idrâr (A.) [ ادرار ] sidik.<br />îfâ (A.) [ 1 [ ایفا .yapma, yerine getirme. 2.ödeme.<br />îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.<br />îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.<br />îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma.<br />îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.<br />ifâdât (A.) [ افادات ] ifadeler.<br />ifâde (A.) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme.<br />ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.<br />ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.<br />ifâkat (A.) [ افاقت ] iyileşme.<br />ifâkat bulmak iyileşmek.<br />ifâze (A.) [ 1 [ افاضه .taşma. 2.bereketlendirme.<br />iffet (A.) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü.<br />ifhâm (A.) [ افهام ] anlatma.<br />ifhâm etmek anlatmak.<br />iflâh (A.) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma.<br />iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.<br />iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.<br />iflâs (A.) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.<br />ifnâ (A.) [ افنا ] yok etme.<br />ifrâğ (A.) [ افراغ ] dökme, boşaltma.<br />ifrât (A.) [ افراط ] aşırıya kaçma.<br />ifrâtkâr (A.-F.) [ افراطکار ] aşırıya kaçan.<br />ifratperestî (A.) [ افراط پرستی ] aşırıcılık.<br />ifrâz (A.) [ 1 [ افراز .parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.<br />ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.<br />ifrâzât (A.) [ 1 [ افراضات .salgılar. 2.parsellemeler.<br />ifrît (A.) [ عفریت ] mitolojik canavar.<br />ifsâd (A.) [ 1 [ افساد .bozma. 2.bozgunculuk yapma.<br />ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.<br />ifşâ (A.) [ افشا ] açığa vurma.<br />ifşâ edilmek açığa vurulmak.<br />ifşâ etmek açığa vurmak.<br />ifşâât (A.) [ افشاآت ] açığa vurmalar.<br />iftâr (A.) [ 1 [ افطار .oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.<br />iftâr etmek oruç açmak.<br />iftâriyye (A.) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.<br />iftihâr (A.) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç.<br />iftihar etmek övünmek, gurur duymak.<br />iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.<br />iftikâr (A.) [ افتقار ]yoksulluk çekme.<br />iftirâ (A.) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma.<br />iftirâk (A.) [ افتراق ] ayrılık.<br />iftirâs (A.) [ افتراس ] parçalama.<br />iftitâh (A.) [ 1 [ افتتاح .açılış. 2.başlama.<br />iftizâh (A.) [ افتضاح ] rezillik, skandal.<br />iğbirâr (A.) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme.<br />iğfâl (A.) [ 1 [ اغفال .aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.<br />iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.<br />iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.<br />iğlâk (A.) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma.<br />iğlât (A.) [ اغلاط ] yanıltma.<br />iğmâz (A.) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma.<br />iğnâ (A.) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.<br />iğrâk (A.) [ 1 [ اغراق .boğma. 2.abartma.<br />iğtinâm (A.) [ 1 [ اغتنام .ganimet bilme. 2.ganimet alma.<br />iğtişâş (A.) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi.<br />iğtişâşât (A.) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler.<br />iğvâ (A.) [ اغوا ] azdırma, ayartma.<br />iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.<br />ihâle (A.) [ احاله ] havale etme, bırakma.<br />îhâm (A.) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.<br />ihânet (A.) [ اهانت ] hainlik.<br />ihâta (A.) [ 1 [ احاطه .kavrama. 2.kuşatma, sarma.<br />ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.<br />ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.<br />ihbâr (A.) [ اخبار ] bildirme, haber verme.<br />ihbar etmek bildirmek, haber vermek.<br />ihbârnâme (A.-F.) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı.<br />ihdâ (A.) [ اهدا ] hediye etme.<br />ihdâ edilmek hediye edilmek.<br />ihdâ etmek hediye etmek.<br />ihdâs (A.) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme.<br />ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.<br />ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.<br />ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.<br />ihfâ (A.) [ اخفا ] gizleme, saklama.<br />ihfâf (A.) [ اخفاف ] hafife alma.<br />ihkâk (A.) [ احقاق ] hakkını verme.<br />ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme.<br />ihlâ (A.) [ اخلا ] boşaltma.<br />ihlâk (A.) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme.<br />ihlâl (A.) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme.<br />ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.<br />ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.<br />ihlâs (A.) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük.<br />ihmâl (A.) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma.<br />ihmâlkâr (A.-F.) [ اهمالکار ] ihmalci.<br />ihrâc (A.) [ 1 [ اخراج .çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.<br />ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.<br />ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.<br />ihrac olunmak çıkarılmak.<br />ihrâcât (A.) [ 1 [ اخراجات .çıkarmalar. 2.dışsatımlar.<br />ihrâk (A.) [ احراق ] yakma.<br />ihrak edilmek yakılmak.<br />ihrak olunmak yakılmak.<br />ihrâm (A.) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.<br />ihrâz (A.) [ احراز ] kazanma, elde etme.<br />ihraz etmek kazanmak, elde etmek.<br />ihsâ (A.) [ احصا ] sayma.<br />ihsâî (A.) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik.<br />ihsâiyyât (A.) [ احصائيات ] istatistik.<br />ihsâiyye (A.) [ احصائيه ] istatistik.<br />ihsân (A.) [ 1 [ احسان .bağış. 2.iyilik.<br />ihsâs (A.) [ احساس ] hissettirme.<br />ihtâr (A.) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma.<br />ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.<br />ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.<br />ihticâc (A.) [ احتجاج ] kanıt gösterme.<br />ihtidâ (A.) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma.<br />ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.<br />ihtifâ (A.) [ اختفا ] gizlenme.<br />ihtifâl (A.) [ احتفال ] anma töreni.<br />ihtikâr (A.) [ احتکار ] vurgun.<br />ihtilâc (A.) [ 1 [ اختلاج .çırpınma. 2.seğirme.<br />ihtilâf (A.) [ اختلاف ] uyuşmazlık.<br />ihtilâfat (A.) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar.<br />ihtilâl (A.) [ 1 [ اختلال .bozukluk, arıza. 2.ihtilal.<br />ihtilâlat (A.) [ 1 [ اختلالات .bozukluklar. 2.ihtilaller.<br />ihtilâm (A.) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması.<br />ihtilâs (A.) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma.<br />ihtilât (A.) [ 1 [ اختلاط .karışma. 2.görüşme, kaynaşma.<br />ihtilât etmek karışmak.<br />ihtimâl (A.) [ 1 [ احتمال .olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.<br />ihtimal ki (A.-F.) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen.<br />ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.<br />ihtimâlât (A.) [ احتمالات ] olasılıklar.<br />ihtimâm (A.) [ اهتمام ] özen.<br />ihtinâk (A.) [ اختناق ] boğulma.<br />ihtirâ (A.) [ اختراع ] icat, buluş.<br />ihtirâat (A.) [ اختراعات ] buluşlar.<br />ihtirak (A.) [ احتراق ] yanma.<br />ihtirâm (A.) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme.<br />ihtirâmen (A.) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak.<br />ihtirâs (A.) [ احتراص ] aşırı hırs.<br />ihtirâz (A.) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri durma.<br />ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.<br />ihtisâr (A.) [ اختصار ] kısaltma, özetleme.<br />ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.<br />ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.<br />ihtisâren (A.) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca.<br />ihtisâs (A.) [ اختصاص ] uzmanlık.<br />ihtişâm (A.) [ احتشام ] görkem.<br />ihtitâm (A.) [ اختتام ] sona erme.<br />ihtivâ (A.) [ احتوا ] içerme.<br />ihtivâ etmek içermek.<br />ihtiyâc (A.) [ 1 [ احتياج .gereksinim2.yoksulluk.<br />ihtiyâcât (A.) [ احتياجات ] gereksinimler.<br />ihtiyâl (A.) [ احتيال ] hile yapma.<br />ihtiyâr (A.) [ 1 [ اختيار .seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.<br />ihtiyârî (A.) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.<br />ihtiyât (A.) [ 1 [ احتياط .tedbirli davranış. 2.yedek.<br />ihtiyâten (A.) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.<br />ihtiyatkâr (A.-F.) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı.<br />ihtizâr (A.) [ احتضار ] can çekişme.<br />ihtizâz (A.) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş.<br />ihvân (A.) [ اخوان ] dostlar.<br />ihyâ (A.) [ 1 [ احيا .diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet<br />ederek geçirme.<br />ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.<br />ihzâr (A.) [ 1 [ احضار .çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.<br />ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.<br />ihzârî (A.) [ احضاری ] hazırlayıcı.<br />ik’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.<br />îkâ (A.) [ ایقا ] yapma.<br />îka etmek vermek, bırakmak.<br />ikâb (A.) [ عقاب ] ceza.<br />ikâl (A.) [ 1 [ عقال .bağ. 2.köstek, pranga.<br />ikâme (A.) [ 1 [ اقامه .kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.<br />ikâme etmek yerine koymak.<br />ikâmet (A.) [ 1 [ اقامت .oturma. 2.namaza durma.<br />ikâmetgah (A.-F.) [ اقامتگاه ] oturma yeri.<br />îkâz (A.) [ 1 [ ایقاظ .uyandırma. 2.uyarma.<br />îkâz edilmek uyarılmak.<br />îkâz etmek uyarmak.<br />ikbâl (A.) [ 1 [ اقبال .talih. 2.mutluluk.<br />ikdâm (A.) [ اقدام ] girişim.<br />iklîm (A.) [ 1 [ اقليم .ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.<br />ikmâl (A.) [ 1 [ اکمال .tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.<br />ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.<br />ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.<br />iknâ (A.) [ اقناع ] razı etme.<br />iknâ etmek razı etmek.<br />ikrâh (A.) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme.<br />ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.<br />ikrâhen (A.) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek.<br />ikrâm (A.) [ 1 [ اکرام .cömertlik. 2.sunma, armağan etme.<br />ikrâmiyye (A.) [ 1 [ اکراميه .bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.<br />ikrâr (A.) [ 1 [ اقرار .itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.<br />ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.<br />ikrâz (A.) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme.<br />iksîr (A.) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup.<br />iktibâs (A.) [ اقتباس ] alıntı.<br />iktibâs edilmek alınmak.<br />iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.<br />iktibâsât (A.) [ اقتباسات ] alıntılar.<br />iktidâ (A.) [ اقتدا ] uyma.<br />iktidâ etmek uymak.<br />iktidâr (A.) [ 1 [ اقتدار .güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.<br />iktifâ (A.) [ اکتفا ] yetinme.<br />iktifâ edilmek yetinilmek.<br />iktifâ etmek yetinmek.<br />iktihâl (A.) [ اکتحال ] sürme çekme.<br />iktirâh (A.) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma.<br />iktirân (A.) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma.<br />iktisâ (A.) [ اکتسا ] giyinme, bürünme.<br />iktisâ etmek giymek<br />iktisâb (A.) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma.<br />iktisâb etmek kazanmak.<br />iktisâb eylemek kazanmak.<br />iktisâd (A.) [ 1 [ اقتصاد .tutum. 2.ekonomi.<br />iktisâdî (A.) [ اقتصادی ] ekonomik.<br />iktisâdiyyât (A.) [ اقتصادیات ] ekonomi.<br />iktisâdiyyûn (A.) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler.<br />iktisâr (A.) [ اقتصار ] kısaltma.<br />iktitâf (A.) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme.<br />iktizâ (A.) [ 1 [ اقتضا .gerekme. 2.ihtiyaç.<br />iktizâ etmek gerekmek.<br />ilâ (A.) [ الی ] –e kadar.<br />ilâc (A.) [ 1 [ علاج .ilaç. 2.tedavi. 3.çare.<br />ilâcnâpezîr (A.-F.) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez.<br />ilâh (A.) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri.<br />ilâh (A.) [ اله ] tanrı, ilah.<br />ilâhe (A.) [ الهه ] tanrıça.<br />ilâhî (A.) [ 1 [ الهی .tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.<br />ilâhî (A.) [ الهی ] Tanrım.<br />ilâhiyyât (A.) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji.<br />ilânihâye (A.) [ الی نهایه ] sonuna kadar.<br />ilâvât (A.) [ علاوات ] ilaveler, ekler.<br />ilâve (A.) [ علاوه ] ek.<br />ilave etmek eklemek.<br />ilâveten (A.) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra.<br />ilel (A.) [ 1 [ علل .hastalıklar. 2.sebepler.<br />ilelebed (A.) [ الی الابد ] sonsuza dek.<br />ilgâ (A.) [ الغا ] lağvetme, kaldırma.<br />ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.<br />ilhâd (A.) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik.<br />ilhâk (A.) [ 1 [ الحاق .katma, karıştırma. 2.katılma.<br />ilhak olunmak katılmak.<br />ilhâm (A.) [ الهام ] esin.<br />ilhâmât (A.) [ الهامات ] ilhamlar, esinler.<br />ilim (A.) [ علم ] ilim.<br />ilkâ (A.) [ القا ] atma, bırakma.<br />ilkâ etmek atmak.<br />ilkâh (A.) [ القاح ] aşılama, dölleme.<br />illâ (A.) [ 1 [ الا . -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.<br />illet (A.) [ 1 [ علت .hastalık. 2.sebep.<br />illî (A.) [ علی ] nedensel.<br />illiyyet (A.) [ عليت ] nedensellik.<br />ilm (A.) [ علم ] bilim.<br />ilmî (A.) [ علمی ] bilimsel.<br />ilmiyye (A.) [ علميه ] din bilginleri.<br />ilsâk (A.) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.<br />iltibâs (A.) [ التباس ] benzerlik.<br />ilticâ (A.) [ التجا ] sığınma.<br />ilticâgâh (A.-F.) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri.<br />iltifat (A.) [ 1 [ التفات .dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.<br />iltihâb (A.) [ 1 [ التهاب .alevlenme. 2.yangı.<br />iltihak (A.) [ التحاق ] katılma.<br />iltihak etmek katılmak.<br />iltihâm (A.) [ التهام ] yara kapanması.<br />iltimâs (A.) [ التماس ] kayırma.<br />iltisâk (A.) [ التصاق ] kavuşma, yapışma.<br />iltisak etmek kavuşmak.<br />iltiyâm (A.) [ التيام ] yara iyileşmesi.<br />iltizâm (A.) [ 1 [ التزام .gerekli görme. 2.taraf tutma.<br />iltizâz (A.) [ التذاذ ] lezzet alma.<br />ilzâm (A.) [ الزام ] susturma.<br />îmâ (A.) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret.<br />îmâ etmek işaret etmek, göstermek.<br />imâd (A.) [ عماد ] direk.<br />imâl etmek yapmak.<br />imâle (A.) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma.<br />imâm (A.) [ 1 [ امام .namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.<br />îmân (A.) [ ایمان ] inanma.<br />iman etmek inanmak.<br />imâret (A.) [ 1 [ عمارت .aşevi. 2.bayındırlık.<br />imdâd (A.) [ امداد ] yardım isteme, imdat.<br />imhâ (A.) [ 1 [ امحا .yok etme. 2.yok edilme.<br />imhâ edilmek yok edilmek.<br />imhâ etmek yok etmek.<br />imkân (A.) [ امکان ] olanak.<br />imlâ (A.) [ 1 [ املا .doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı<br />imrâr (A.) [ امرار ] geçirme.<br />imsâk (A.) [ امساک ] orucun başlangıç saati.<br />imsâkiyye (A.) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren<br />çizelge.<br />imtidad etmek uzanmak.<br />imtihân (A.) [ 1 [ امتحان .sınav. 2.deneme.<br />imtinâ (A.) [ امتناع ] kaçınma.<br />imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.<br />imtisâl (A.) [ 1 [ امتثال .boyun eğme. 2.verilen işi yapma.<br />imtiyâz (A.) [ 1 [ امتياز .ayrıcalık. 2.kapitülasyon.<br />imtizâc (A.) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma.<br />imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.<br />în (F.) [ این ] bu.<br />in’âm (A.) [ 1 [ انعام .bağış, ihsan. 2.bahşiş.<br />in’ikâd (A.) [ 1 [ انعقاد .bağlanma. 2.toplanma.<br />in’ikâs (A.) [ اهعکاس ] yanıyma.<br />in’itâf (A.) [ 1 [ انعطاف .bükülme. 2.dönme.<br />in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.<br />inâd (A.) [ عناد ] inat.<br />inân (A.) [ عنان ] dizgin.<br />inâre (A.) [ اناره ] aydınlatma.<br />inâyât (A.) [ عنایات ] iyilikler.<br />inâyet (A.) [ عنایت ] iyilik.<br />incizâb (A.) [ انجذاب ] cazibeye kapılma.<br />ind (A.) [ 1 [ عند .kat. 2.görüş. 3.yan.<br />indî (A.) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.<br />indifâ (A.) [ اندفاع ] püskürme.<br />indifâ etmek püskürmek.<br />ineb (A.) [ عنب ] üzüm.<br />infâk (A.) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma.<br />infâz (A.) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma.<br />infiâl (A.) [ انفعال ] kırılma, gücenme.<br />infikâk (A.) [ انفکاک ] ayrılış.<br />infilâk (A.) [ انفلاق ] patlama.<br />infirâd (A.) [ انفراد ] bir başına kalma.<br />infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.<br />infisâl (A.) [ انفصال ] ayrılma.<br />inhibât (A.) [ انهباط ] düşüş.<br />inhidâm (A.) [ انهدام ] yıkılma.<br />inhilâl (A.) [ 1 [ انحلال .çözülme, ayrışma. 2.dağılma.<br />inhimâk (A.) [ انهماک ] aşırı düşkünlük.<br />inhinâ (A.) [ 1 [ انحنا .eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.<br />inhirâf (A.) [ انحراف ] sapma.<br />inhiraf olunmak dönülmek.<br />inhisâf (A.) [ 1 [ انخساف .ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını<br />kaybetmek.<br />inhisâr (A.) [ انحصار ] tekel.<br />inhitat (A.) [ انحطاط ] çöküş, düşüş.<br />inhizâm (A.) [ انهزام ] bozguna uğrama.<br />inkâr (A.) [ انکار ] yadsıma, reddetme.<br />inkâr edilmek yadsınmak.<br />inkâr etmek yadsımak.<br />inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm.<br />inkılâb etmek dönüşmek.<br />inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.<br />inkıtâ (A.) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama.<br />inkıyâd (A.) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme.<br />inkızâ (A.) [ انقضا ] geçip gitme.<br />inkibâz (A.) [ انقباض ] kabızlık.<br />inkirâz (A.) [ انقراض ] çökme, tükeniş.<br />inkisâm (A.) [ انقسام ] bölünme.<br />inkisâm etmek bölünmek.<br />inkisâr (A.) [ 1 [ انکسار .ilenme, beddua etme. 2.kırılma.<br />inkişâf (A.) [ 1 [ انکشاف .ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.<br />inkişaf bulmak gelişmek.<br />inkişaf etmek gelişmek.<br />insâf (A.) [ انصاف ] acıma.<br />insânî (A.) [ 1 [ انسانی .insanlık. 2.insan ile ilgili.<br />insaniyu’l-merkez (A.) [ انسانی المرکز ] insan merkezli.<br />insâniyyet (A.) [ انسانيت ] insanlık.<br />insibab etmek dökülmek.<br />insicâm (A.) [ انسجام ] düzen, sıra.<br />insiyâk (A.) [ انسياق ] içgüdü.<br />insiyâkî (A.) [ انسياقی ] içgüdüsel.<br />insücin (A.) [ انس و جن ] insanlar ve cinler.<br />inşâ (A.) [ 1 [ انشا .yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.<br />inşiâb (A.) [ 1 [ انشعاب .bölünme. 2.dallanma.<br />inşikâk (A.) [ انشقاق ] yarılma, bölünme.<br />inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.<br />inşirâh (A.) [ انشراح ] açılma, ferahlama.<br />intâc (A.) [ 1 [ انتاج .sonuçlandırma. 2.doğurma.<br />intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.<br />intâk (A.) [ انطاق ] konuşturma.<br />intânî (A.) [ انتانی ] mikroplu.<br />intibâ (A.) [ 1 [ انطباع .izlenim. 2.basılma.<br />intibâh (A.) [ انتباه ] uyanış.<br />intibâk (A.) [ انطباق ] uyum.<br />intifâ (A.) [ انطفا ] ateşin sönmesi.<br />intifâ’ (A.) [ انتفاع ] yararlanma.<br />intihâ (A.) [ 1 [ انتها .son. 2.sona erme.<br />intihâb (A.) [ 1 [ انتخاب .seçme. 2.seçilme. 3.seçim.<br />intihâb edilmek seçilmek.<br />intihab eylemek seçmek.<br />intihâbât (A.) [ انتخابات ] seçimler.<br />intihâl (A.) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme.<br />intihâr (A.) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma.<br />intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.<br />intikâd (A.) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit.<br />intikâl (A.) [ 1 [ انتقال .göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.<br />intikal etmek geçmek<br />intikâm (A.) [ انتقام ] öc.<br />intikam almak öc almak.<br />intikâmcû (A.-F.) [ انتقام جو ] intikamcı.<br />intisâb (A.) [ 1 [ انتساب .bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde<br />çalışmaya başlama.<br />intişâr (A.) [ 1 [ انتشار .yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.<br />intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.<br />intizâ’ (A.) [ انتزاع ] söküp alma.<br />intizâm (A.) [ انتظام ] düzen.<br />intizamperver (A.-F.) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli.<br />intizâr (A.) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş.<br />intizâr etmek beklemek.<br />inzâl (A.) [ انزال ] indirme.<br />inzibât (A.) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen.<br />inzimâm (A.) [ انضمام ] eklenme.<br />inzivâ (A.) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.<br />inzivagâh (A.-F.) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.<br />irâ’e (A.) [ ارائه ] gösterme.<br />irâ’e etmek göstermek.<br />îrâd (A.) [ 1 [ ایراد .getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.<br />irâde (A.) [ 1 [ اراده .istek. 2.buyruk.<br />irâdet (A.) [ ارادت ] isteme, istek.<br />îrânî (F.) [ ایرانی ] İranlı.<br />ircâ’ (A.) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme.<br />ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.<br />irfân (A.) [ 1 [ عرفان .bilme. 2.kültür.<br />irfanperver (A.-F.) [ عرفان پرور ] kültürlü.<br />irs (A.) [ 1 [ ارث .miras. 2.soyaçekim, kalıtım.<br />irsâl (A.) [ ارسال ] gönderme.<br />irsen (A.) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla.<br />irsî (A.) [ ارثی ] kalıtımsal.<br />irsiyyet (A.) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik.<br />irşâd (A.) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.<br />irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.<br />irtiâş (A.) [ ارتعاش ] titreme.<br />irtibât (A.) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi.<br />irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik.<br />irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici.<br />irticâlen (A.) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek.<br />irtidâd (A.) [ ارتداد ] dinden çıkma.<br />irtifâ (A.) [ ارتفاع ] yükseklik.<br />irtihâl (A.) [ 1 [ ارتحال .göçme. 2.ölüm.<br />irtihâl etmek ölmek.<br />irtikâ (A.) [ 1 [ ارتقا .yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.<br />irtikâb (A.) [ ارتکاب ] suç işleme.<br />irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.<br />irtişâ (A.) [ ارتشا ] rüşvet yeme.<br />irtizâk (A.) [ ارتزاق ] rızıklanma.<br />irzâ (A.) [ ارضا ] ikna etme, razı etme.<br />irzâ’ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.<br />is’âd (A.) [ اصعاد ] yükseltme.<br />is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.<br />is’âd olunmak yükseltilmek.<br />is’af olunmak yerine getirilmek.<br />is’âr (A.) [ اسعار ] fiyat belirleme.<br />isâbet (A.) [ اصابت ] rastgelme. 2.tutarlılık.<br />isâet (A.) [ اسائت ] kötülük etme.<br />îsâl (A.) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma.<br />isâl etmek ulaştırmak.<br />isâle (A.) [ اساله ] akıtma.<br />isbât (A.) [ اثبات ] kanıtlama.<br />isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.<br />îsevî (A.) [ عيسوی ] Hıristiyan.<br />îseviyyet (A.) [ عيسویت ] Hıristiyanlık.<br />isfenc (F.) [ اسفنج ] sünger.<br />ishâl (A.) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma.<br />iskân (A.) [ 1 [ اسکان .yerleştirme. 2.yerleştirilme.<br />iskân edilmek yerleştirilmek.<br />iskân etmek yerleştirmek.<br />iskat (A.) [ اسقاط ] düşürme.<br />iskât (A.) [ اسکات ] susturma.<br />iskât etmek susturmak.<br />islâm (A.) [ 1 [ اسلام .müslümanlık. 2.müslüman.<br />islâmiyyet (A.) [ اسلاميت ] müslümanlık.<br />ism (A.) [ اسم ] ad.<br />ismet (A.) [ 1 [ عصمت .masumluk. 2.haramdan kaçınma.<br />isnâ’aşer (A.) [ اثنی عشر ] oniki.<br />isnâd (A.) [ 1 [ اسناد .dayama, yükleme. 2.iftira.<br />isneyn (A.) [ اثنين ] pazartesi.<br />isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık.<br />istî’âb (A.) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.<br />isti’câl (A.) [ استعجال ] aceleci davranış.<br />isti’fâ (A.) [ 1 [ استعفا .affını isteme. 2.görevinden ayrılma.<br />isti’kâf (A.) [ اسعکاف ] bir yere kapanma.<br />isti’lâm (A.) [ استعلام ] bilgi isteme.<br />isti’mâl (A.) [ 1 [ استعمال .kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.<br />isti’mâl edilmek kullanılmak.<br />isti’mâl etmek kullanmak.<br />istiâne (a.) [ استعانه ] yardım isteme.<br />istiâne olunmak yardım istenmek.<br />istib’âd (A.) [ استبعاد ] uzak görme.<br />istibdâd (A.) [ استبداد ] baskı rejimi.<br />istibdâdkâr (A.-F.) [ استبدادکار ] baskıcı.<br />isticâbet (A.) [ استجابت ] kabul edilme.<br />isticvâb etmek sorgulamak.<br />istid’â (A.) [ 1 [ استدعا .dilekçe. 2.yalvararak isteme.<br />istid’ânâme (A.-F.) [ استدعانامه ] dilekçe.<br />istîdâd (A.) [ استعداد ] yetenek.<br />istidlâl (A.) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında<br />yargıda bulunma.<br />istifâdebahş (A.-F.) [ استفاده بخش ] yararlı.<br />istifhâm (A.) [ 1 [ استفهام .sorma. 2.soru işareti.<br />istifrâğ (A.) [ استفراغ ] kusma.<br />istifrâğ etmek kusmak.<br />istifsâr etmek açıklama istemek.<br />istigâse (A.) [ استغاثه ] yardım isteme.<br />istiğnâ (A.) [ 1 [ استغنا .kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.<br />3.tokgözlülük.<br />istiğrâk (A.) [ 1 [ استغراق .dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.<br />istihâle (A.) [ 1 [ استحاله .başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.<br />istihâre (A.) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten<br />sonra uykuya yatma.<br />istihâse (A.) [ استحاثه ] fosilleşme.<br />istihbâr (A.) [ استخبار ] duyum, haber alma.<br />istihbârât (A.) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar.<br />istihdâf (A.) [ استهداف ] hedef edinme.<br />istihdaf eylemek hedef edinmek.<br />istihdâm (A.) [ استخدام ] hizmete alma.<br />istihfâf (A.) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme.<br />istihfâfkâr (A.-F.) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen.<br />istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.<br />istihkak (A.) [ 1 [ استحقاق .hak etme. 2.hak edilmiş şey.<br />istihkâm (A.) [ 1 [ استحکام .sağlamlık. 2.siper.<br />istihkâr (A.) [ استحقار ] aşağılama.<br />istihlâk (A.) [ استهلاک ] tüketim.<br />istihlâk etmek tüketmek, harcamak.<br />istihmâm (A.) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma.<br />istihrâc (A.) [ 1 [ استخراج .çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.<br />istihrâc etmek çıkarmak.<br />istihsâl (A.) [ 1 [ استحصال .elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.<br />istihsân (A.) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme.<br />istihyâ (A.) [ استحيا ] utanma.<br />istihzâ (A.) [ استهزا ] alay.<br />istihzâ etmek alay etmek.<br />istihzâr (A.) [ 1 [ استحضار .hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.<br />istikâmet (A.) [ 1 [ استقامت .doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.<br />istikamet vermek yön vermek.<br />istikbâh (A.) [ استقباح ] ayıplama.<br />istikbâl (A.) [ 1 [ استقبال .karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.<br />istikbal etmek karşılamak.<br />istikbâr (A.) [ استکبار ] büyüklenme.<br />istikfâf (A.) [ استکفاف ] yetinme.<br />istiklâl (A.) [ استقلال ] bağımsızlık.<br />istikmâl (A.) [ استکمال ] tamamlama.<br />istikrâh (A.) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme.<br />istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.<br />istikrâr (A.) [ استقرار ] kararlılık.<br />istikrâz (A.) [ استقراض ] borçlanma.<br />istikşâf (A.) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma.<br />istîlâ (A.) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme.<br />istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.<br />istilzâm (A.) [ استلزام ] gerekme, gerektirme.<br />istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.<br />istilzâm eylemek gerektirmek.<br />istimâ’ (A.) [ استماع ] dinleme, kulak verme.<br />istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.<br />istimdâd (A.) [ استمداد ] yardım isteme.<br />istimhâl (A.) [ استمهال ] ek süre isteme.<br />istimlâk (A.) [ استملاک ] kamulaştırma.<br />istimlâk edilmek kamulaştırılmak.<br />istimlâk etmek kamulaştırmak.<br />istimnâ’ (A.) [ استمناء ] mastürbasyon.<br />istimrâr (A.) [ استمرار ] süreklilik.<br />istinâd (A.) [ 1 [ استناد .dayanma. 2.güvenme.<br />istinâd etmek dayanmak.<br />istinâden (A.) [ 1 [ استنادا .dayanarak. 2.güvenerek.<br />istinadgâh (A.-F.) [ استنادگاه ] dayanak.<br />istînâf (A.) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının<br />feshini isteme.<br />istinbât (A.) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.<br />istinkâf (A.) [ استنکاف ] çekimserlik.<br />istinkâf etmek çekimser kalmak.<br />istinşâk (A.) [ استنشاق ] buruna su çekme.<br />istintâk (A.) [ استنطاق ] sorgulama.<br />istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.<br />istirâhat (A.) [ استراحت ] dinlenme.<br />istirâhat etmek dinlenmek.<br />istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.<br />istirdâd (A.) [ استرداد ] geri isteme, geri alma.<br />istirdâd edilmek geri alınmak.<br />istirdâd etmek geri almak.<br />istirhâm (A.) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme.<br />istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.<br />istirhamkâr (A.-F.) [ استرحامکار ] yalvarırcasına.<br />istirkab etmek çekememek.<br />istiskâ (A.) [ 1 [ استسقا .yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.<br />istiskâl (A.) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme.<br />istisnâ (A.) [ استثنا ] kural dışı.<br />istisnâ’î (A.) [ استثنائی ] kural dışı.<br />istişâre (A.) [ استشاره ] danışma.<br />istişâre etmek danışmak.<br />istişhâd (A.) [ 1 [ استشهاد .kanıt gösterme. 2.örnek verme.<br />istişhâd yapmak örnek vermek.<br />istitâat (A.) [ استطاعت ] güç.<br />istitâr (A.) [ استتار ] örtünme.<br />istitrâden (A.) [ استطرادا ] sırası gelmişken.<br />istivâ (A.) [ 1 [ استوا .eşitlik. 2.düzlük.<br />istiz’âf (A.) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme.<br />istîzâh (A.) [ استيضاح ] gensoru.<br />istîzân (A.) [ استيذان ] izin isteme.<br />isyân (A.) [ عصيان ] başkaldırı.<br />îş (A.) [ 1 [ عيش .yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.<br />iş’âr (A.) [ اشعار ] bildirme, gösterme.<br />işâa (A.) [ اشاعه ] duyurma, yayma.<br />işârât (A.) [ اشارات ] işaretler.<br />işâret (A.) [ 1 [ اشارت .gösterme. 2.alamet. 3.iz.<br />işâreten (A.) [ اشارة ] işaret ederek.<br />işbâ’ (A.) [ 1 [ اشباع .doyurma. .doldurma.<br />işgâl (A.) [ 1 [ اشغال .meşgul etme. 2.ele geçirme.<br />işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.<br />işhâd (A.) [ اشهاد ] tanık getirme.<br />işkence (F.) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme.<br />işmi’zâz (A.) [ 1 [ اشمئزاز .surat ekşitme. 2.ürperme.<br />işrâk (A.) [ 1 [ اشراق .doğma. 2.aydınlatma.<br />işrâkî (A.) [ اشراقی ] Pisagorcu.<br />işret (A.) [ 1 [ عشرت .içki. 2.içki alemi.<br />işrîn (A.) [ عشرین ] yirmi.<br />iştiâl (A.) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.<br />iştibâh (A.) [ اشتباه ] kuşkuya düşme.<br />iştigâl (A.) [ اشتغال ] uğraşı.<br />iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.<br />iştihâ (A.) [ اشتها ] iştah.<br />iştihâengîz (A.) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici.<br />iştihâr (A.) [ اشتهار ] meşhur olma.<br />iştihâr etmek meşhur olmak.<br />iştikâk (A.) [ اشتقاق ] türeme.<br />iştimâl (A.) [ اشتمال ] kapsama.<br />iştirâ (A.) [ اشترا ] satın alma.<br />iştirâ etmek satın almak.<br />iştirâk (A.) [ 1 [ اشتراک .katılım. 2.ortaklık.<br />iştirâkiyye (A.) [ اشتراکيه ] komünizm.<br />iştiyâk (A.) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma.<br />îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.<br />işve (A.) [ عشوه ] cilve, naz, eda.<br />işvebâz (A.-F.) [ عشوه باز ] işveli.<br />işveger (A.-F.) [ عشوه گر ] işveli.<br />işvekâr (A.-F.) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr.<br />it’âm (A.) [ اطعام ] doyurma, yemek verme.<br />itâat (A.) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme.<br />itâat etmek uymak, boyun eğmek.<br />itâb (A.) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma.<br />itâle (A.) [ اطاله ] uzatma.<br />itbâ (A.) [ اتباع ] tabi kılma.<br />itfâ (A.) [ اطفا ] söndürme.<br />itfâ etmek söndürmek.<br />itfâiyye (A.) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı.<br />ithâf (A.) [ 1 [ اتحاف .hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir<br />kuruluşa manen hediye etmesi.<br />ithâm (A.) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma.<br />itham etmek suçlamak.<br />itibâr (A.) [ اعتبار ] saygınlık.<br />itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.<br />itibâren (A.) [ اعتبارا ] –den beri.<br />itibârî (A.) [ 1 [ اعتباری .göz kararı. 2.var sayılan.<br />itibariyle (A.-T.) bakımından.<br />itidâl (A.) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma.<br />itikâd (A.) [ اعتقاد ] inanç.<br />itikâd etmek inanmak.<br />itikâdât (A.) [ اعتقادات ] inançlar.<br />itikadiyât (A.) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler.<br />itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.<br />itilâf (A.) [ 1 [ ائتلاف .uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.<br />itilafkâr (A.-F.) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici.<br />itimâd (A.) [ اعتماد ] güven.<br />itimâd edilmek güvenilmek.<br />itimâd etmek güvenmek.<br />itimâden (A.) [ اعتمادا ] güvenerek.<br />itimâdnâme (A.-F.) [ اعتمادنامه ] güven mektubu.<br />itinâ (A.) [ اعتنا ] özen.<br />itinâ edilmek özen gösterilmek.<br />itinâ etmek özen göstermek.<br />itinakâr (A.-F.) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı.<br />itirâf (A.) [ 1 [ اعتراف .sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.<br />itisâf (A.) [ اعتساف ] yolsuzluk.<br />itiyâd (A.) [ اعتياد ] alışkanlık.<br />itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.<br />itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek.<br />itkân (A.) [ 1 [ اتقان .emin olma. 2.sağlamlaştırma.<br />itlâf (A.) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.<br />itmâm (A.) [ اتمام ] tamamlama, bitirme.<br />itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.<br />itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.<br />itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme.<br />ittibâ (A.) [ اتباع ] uyma, izleme.<br />ittibâ etmek uymak, izlemek.<br />ittibâen (A.) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.<br />ittifâk (A.) [ اتفاق ] birleşme.<br />ittifâken (A.) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele.<br />ittifâkî (A.) [ اتفاقی ] tesadüfî.<br />ittihâd (A.) [ اتحاد ] birlik.<br />ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm.<br />ittihâm (A.) [ اتهام ] töhmet altında kalma.<br />ittihâz (A.) [ 1 [ اتخاذ .alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.<br />ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.<br />ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.<br />ittikâ (A.) [ اتکا ] dayanma, yaslanma.<br />ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.<br />ittisâ (A.) [ 1 [ اتساع .genişlik. 2.genişleme.<br />ittisâl (A.) [ 1 [ اتصال .birleşme, kavuşma. 2.bitişik.<br />ityân (A.) [ اتيان ] getirme.<br />ivaz (A.) [ عوض ] karşılık, bedel.<br />ivazan (A.) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak.<br />iyâbüzihâb (A.) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş.<br />iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş.<br />iyân (A.) [ عيان ] açık, ayan beyan.<br />iz’âc etmek rahatsız etmek.<br />iz’âf (A.) [ اضعاف ] zayıflatma.<br />iz’ân (A.) [ 1 [ اذعان .kavrayış. 2.terbiye.<br />iz’ân etmek akıl etmek.<br />izâbe (A.) [ اذابه ] eritme.<br />izâe (A.) [ اضائه ] aydınlatma.<br />izâfe (A.) [ اضافه ] ekleme.<br />izâfet (A.) [ 1 [ اضافت .ilgi, bağ. 2.tamlama.<br />izâfeten (A.) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra.<br />izâfî (A.) [ اضافی ] göreceli.<br />izâfiyyet (A.) [ اضافيت ] görecelilik.<br />îzâh (A.) [ ایضاح ] açıklama.<br />îzâh edilmek açıklanmak.<br />îzâh etmek açıklamak.<br />îzâhât (A.) [ ایضاحات ] açıklamalar.<br />îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.<br />îzâhen (A.) [ ایضاحا ] açıklayarak.<br />izâle (A.) [ 1 [ ازاله .yok etme. 2.giderme.<br />izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.<br />izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.<br />izâm (A.) [ عظام ] büyükler, ulular.<br />izâr (A.) [ ازار ] peştemal.<br />izâr (A.) [ عذار ] yanak.<br />izdihâm (A.) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.<br />izdivâc (A.) [ ازدواج ] evlilik.<br />izdiyâd (A.) [ ازدیاد ] artış, çoğalma.<br />îzed (F.) [ ایزد ] Tanrı.<br />izhâr (A.) [ اظهار ] gösterme.<br />izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.<br />izin (A.) [ اذن ] izin.<br />izkâr (A.) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.<br />izlâl (A.) [ اذلال ] alçaltma.<br />izmihlâl (A.) [ اضمحلال ] yok olma.<br />izn (A.) [ اذن ] izin.<br />izz (A.) [ 1 [ عز .değer. 2.yücelik.<br />izzet (A.) [ 1 [ عزت .değer. 2.yücelik. 3.saygı.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-5117753292680027182010-02-18T00:34:00.001-08:002010-02-18T00:34:47.693-08:00Jjâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva.<br />jâjhây (F.) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek.<br />jâle (F.) [ ژاله ] çiy, şebnem.<br />jeng (F.) [ ژنگ ] pas.<br />jengâr (F.) [ ژنگار ] pas.<br />jerf (F.) [ ژرف ] derin.<br />jerfâ (F.) [ ژرفا ] derinlik.<br />jerfbîn (F.) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli.<br />jinde (F.) [ 1 [ ژنده .yırtık, eski. 2.yamalı hırka.<br />jindepûş (F.) [ 1 [ ژنده پوش .yamalı hırka giyen. 2.derviş.<br />jiyân (F.) [ 1 [ ژیان .kükremiş. 2.kızgın.<br />jülîde (F.) [ ژوليده ] dağınık, karışık.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-37036019157611682522010-02-18T00:31:00.000-08:002010-02-18T00:33:55.801-08:00Kka’b (A.) [ 1 [ کعب .aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.<br />ka’r (A.) [ 1 [ قعر .derinlik. 2.çukur. 3.dip.<br />kabâ (A.) [ قبا ] cübbe.<br />kabahat (A.) [ قباحت ] suç, kusur.<br />kabâih (A.) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler.<br />kabâil (A.) [ قبائل ] kâbileler.<br />kabîh (A.) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan.<br />kâbil (A.) [ 1 [ قابل .mümkün. 2.yetenekli.<br />kabîl (A.) [ قبيل ] gibi, benzeri.<br />kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.<br />kâbile (A.) [ قابله ] ebe.<br />kabîle (A.) [ قبيله ] boy, kâbile.<br />kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.<br />kâbiliyet (A.) [ قابليت ] yetenek.<br />kâbiliyyât (A.) [ قابليات ] yetenekler.<br />kâbin (F.) [ کابين ] mehir.<br />kabir (A.) [ قبر ] mezar.<br />kabl (A.) [ قبل ] önce.<br />kablelmîlad (A.) [ قبل الميلاد ] milattan önce.<br />kablettârih (A.) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi.<br />kablettarihî (A.) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi.<br />kabr (A.) [ قبر ] mezar kabir.<br />kabristan (A.-F.) [ قبرستان ] mezarlık.<br />kabul (A.) [ 1 [ قبول .kabul etme. 2.alma.<br />kâbûs (A.) [ کابوس ] karabasan.<br />kabz (A.) [ قبض ] tutma, kavrama.<br />kabza (A.) [ قبضه ] sap.<br />kâc (F.) [ کاج ] çam.<br />kad (A.) [ قد ] boy.<br />kadd (A.) [ قد ] boy.<br />kadeh (A.) [ 1 [ قدح .bardak. 2.içki kadehi.<br />kadem (A.) [ 1 [ قدم .adım. 2.ayak.<br />kademe (A.) [ 1 [ قدمه .basamak. 2.derece.<br />kader (A.) [ قدر ] ilahî takdir.<br />kadh (A.) [ قدح ] kötüleme, kınama.<br />kadı (A.) [ قاضی ] dinî yargıç.<br />kadid (A.) [ 1 [ قدید .kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.<br />kâdilkudât (A.) [ قاضی القضات ] başkadı.<br />kadim (A.) [ قدیم ] eski.<br />kadîmen (A.) [ قدیما ] eskiden.<br />kâdir (A.) [ قادر ] güçlü.<br />kadîr (A.) [ قدیر ] çok güçlü.<br />kadirdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.<br />kadirşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.<br />kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.<br />kadr (A.) [ 1 [ قدر .değer. 2.şeref. 3.derece.<br />kadrdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.<br />kadrşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.<br />kafâ (A.) [ قفا ] baş.<br />kafes (F.) [ 1 [ قفس .kafes. 2.pencere kafesi.<br />kâffe (A.) [ کافه ] tümü, hepsi.<br />kâfi (A.) [ کافی ] yeterli.<br />kâfile (A.) [ 1 [ قافله .kervan. 2.topluluk, kafile.<br />kafiyeperdâz (A.-F.) [ قافيه پرداز ] şair.<br />kâğıd (F.) [ کاغد ] kağıt.<br />kâh (F.) [ کاخ ] köşk, kasır.<br />kâh (F.) [ کاه ] saman.<br />kahbe (A.) [ 1 [ قحبه .fahişe, 2.alçak, namussuz.<br />kâhgil (F.) [ کاهگل ] sıva.<br />kahhar (A.) [ قهار ] kahredici.<br />kahır (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.<br />kâhil (A.) [ کاهل ] tembel.<br />kâhin (A.) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan.<br />kâhir (A.) [ قاهر ] kahreden, yok eden.<br />kahpe (A.) [ 1 [ قحبه .fahişe. 2.alçak, namussuz.<br />kahr (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.<br />kahraman (F.) [ قهرمان ] yiğit<br />kahrübâ (A.) [ کاهربا ] kehribar.<br />kaht (A.) [ قحط ] kıtlık.<br />kahve (A.) [ قهوه ] kahve.<br />kâid (A.) [ قائد ] komutan.<br />kâide (A.) [ 1 [ قاعده .kural. 2.temel, esas.<br />kâideten (A.) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla.<br />kâil (A.) [ 1 [ قائل .söyleyen. 2.razı olan.<br />kâil olmak razı olmak.<br />kâim (A.) [ 1 [ قائم .ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.<br />kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.<br />kâime (A.) [ 1 [ قائمه .kağıt para. 2.ferman.<br />kâimmakam (A.) [ 1 [ قائم مقام .kaymakam. 2.yerine geçen.<br />kâin (A.) [ کائن ] bulunan, yer alan.<br />kâinât (A.) [ 1 [ کائنات .evren. 2.dünya.<br />kâkül (F.) [ کاکل ] perçem.<br />kâl (A.) [ قال ] söz, laf.<br />kal’ (A.) [ قلع ] koparma, sökme.<br />kal’a (A.) [ قلعه ] kale<br />kâlâ (F.) [ 1 [ کالا .mal. 2.kumaş.<br />kalb (A.) [ 1 [ قلب .yürek. 2.gönül.<br />kalb (A.) [ قلب ] değiştirme.<br />kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.<br />kalbî (A.) [ 1 [ قلبی .yürekten. 2.kalp ile ilgili.<br />kalbüd (F.) [ 1 [ کالبد .beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.<br />kalbzen (A.-F.) [ قلب زن ] kalpazan.<br />kalem (A.) [ 1 [ قلم .kalem. 2.keski. 3.büro.<br />kalemkârî (A.-F.) [ 1 [ قلمکاری .nakkaşlık. 2.kalem işi.<br />kalemrev (A.-F.) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar.<br />kâlıb (A.) [ 1 [ قالب .kalıp. 2.beden.<br />kalil (A.) [ قليل ] az.<br />kallâş (A.) [ قلاش ] kalleş.<br />kalyân (F.) [ قليان ] nargile.<br />kâm (F.) [ 1 [ کام .damak. 2.arzu.<br />kamer (A.) [ قمر ] ay.<br />kameriyye (A.) [ قمریه ] çardak.<br />kâmet (A.) [ قامت ] boy.<br />kâmil (A.) [ 1 [ کامل .tam. 2.olgun. 3.bilgili.<br />kâmilen (A.) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle.<br />kamîs (A.) [ قميص ] gömlek.<br />kâmkâr (F.) [ کامکار ] mutlu.<br />kamus (A.) [ قاموس ] sözlük.<br />kâmyâb (F.) [ کامياب ] mutlu.<br />kân (F.) [ 1 [ کان .maden ocağı. 2.yurt, ocak.<br />kanâat (A.) [ قناعت ] yetinme.<br />kanaat etmek yetinmek.<br />kanât (A.) [ قنات ] yeraltı su kanalı.<br />kand (A.) [ قند ] şeker.<br />kâni (A.) [ قانع ] yetinen, kanaat eden.<br />kâni etmek ikna etmek.<br />kâni olmak ikna olmak.<br />kannâd (A.) [ قناد ] şekerci.<br />kantar (A.) [ قنطار ] baskül.<br />kanun (A.) [ 1 [ قانون .yasa. 2.yol yordam.<br />kânûn (A.) [ 1 [ کانون .ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.<br />kanunî (A.) [ 1 [ قانونی .yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.<br />kâr (F.) [ کار ] iş.<br />kâr etmek işlemek, tesir etmek.<br />karâbet (A.) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık.<br />karâin (A.) [ قرائن ] ipuçları, karineler.<br />karar (A.) [ 1 [ قرار .durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.<br />karargîr (A.-F.) [ قرارگير ] karar verilmiş.<br />karargîr olmak karara bağlanmak.<br />kârbân (F.) [ کاربان ] kervan.<br />kârd (F.) [ کارد ] bıçak.<br />kârdân (F.) [ کاردان ] işbilir.<br />kârgâh (F.) [ کارگاه ] işlik, iş yeri.<br />kârger (F.) [ کارگر ] işçi.<br />karha (A.) [ قرحه ] yara.<br />kârhane (F.) [ 1 [ کارخانه .fabrika. 2.işlik.<br />kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi.<br />kâri’ (A.) [ قارء ] okuyucu.<br />kâri’în (A.) [ قارئين ] okuyucular.<br />kâria (A.) [ قارئه ] bayan okuyucu.<br />karîb (A.) [ قریب ] yakın.<br />karîben (A.) [ قریبا ] yakında.<br />karîha (A.) [ قریحه ] düşünme gücü.<br />karin (A.) [ 1 [ قرین .yakın. 2.eş dost.<br />karîne (A.) [ قرینه ] ipucu.<br />kâriz (F.) [ کاریز ] yeraltı su kanalı.<br />karn (A.) [ 1 [ قرن .boynuz. 2.yüzyıl.<br />kârşinâs (F.) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan.<br />karûre (A.) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek.<br />kârvan (F.) [ کاروان ] kervan.<br />karvanserây (A.) [ کاروان سرای ] kervansaray.<br />karye (A.) [ قریه ] köy.<br />karz (A.) [ قرض ] borç.<br />kârzâr (F.) [ کارزار ] savaş.<br />kasab (A.) [ 1 [ قصب .şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.<br />kasaba (A.) [ قصبه ] kasaba.<br />kasâid (A.) [ قصائد ] kasideler.<br />kasâvet (A.) [ 1 [ قساوت .katılık, sertlik. 2.keder.<br />kasd (A.) [ 1 [ قصد .kasıt. 2.dövme.<br />kasden (A.) [ قصدا ] kasıtlı olarak.<br />kâse (F.) [ 1 [ کاسه .çanak, kâse.<br />kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası.<br />kâselîs (F.) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı.<br />kasem (A.) [ قسم ] yemin.<br />kasır (A.) [ قصر ] köşk.<br />kâsib (A.) [ کاسب ] kazanan.<br />kâsid (A.) [ 1 [ قاصد .ulak. 2.kasteden.<br />kaside (A.) [ قصيده ] kaside.<br />kasîdeserâ (A.-F.) [ قصيده سرا ] kaside şairi.<br />kasîr (A.) [ قصير ] kısa.<br />kasr (A.) [ قصر ] kasır, köşk.<br />kassab (A.) [ قصاب ] kasap.<br />kassar (A.) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı.<br />kasvet (A.) [ 1 [ قسوت .katılık. 2.gönül darlığı.<br />kasvet basmak gönlü daralmak.<br />kâş (F.) [ کاش ] keşke.<br />kâşâne (F.) [ 1 [ کاشانه .yuva. 2.mâlikâne.<br />kâşî (F.) [ کاشی ] çini, fayans.<br />kâşif (A.) [ کاشف ] keşfeden.<br />kâşki (F.) [ کاشکی ] keşke.<br />kat’ (A.) [ 1 [ قطع .kesme. 2.kesilme.<br />kat’an (A.) [ قطعا ] kesinlikle.<br />kat’en (A.) [ قطعا ] kesinlikle.<br />kat’î (A.) [ قطعی ] kesin.<br />kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.<br />kat’iyet (A.) [ قطعيت ] kesinlik.<br />kat’iyyen (A.) [ 1 [ قطعيا .kesinlikle. 2.asla.<br />katarât (A.) [ قطرات ] damlalar.<br />katf (A.) [ قطف ] devşirme.<br />kâtıbeten (A.) [ قاطبة ] asla, kesinlikle.<br />kâti’ (A.) [ قاطع ] kesen, kesici.<br />kâtib (A.) [ کاتب ] yazıcı.<br />kâtil (A.) [ قاتل ] öldüren.<br />katil (A.) [ قتل ] öldürme.<br />kâtip (A.) [ کاتب ] yazıcı.<br />katl (A.) [ قتل ] öldürme, katil.<br />katre (A.) [ قطره ] damla.<br />kavâfil (A.) [ قوافل ] kafileler.<br />kavâid (A.) [ قواعد ] kurallar, kâideler.<br />kavânîn (A.) [ قوانين ] kanunlar.<br />kavî (A.) [ قوی ] güçlü.<br />kavim (A.) [ قوم ] topluluk, ulus.<br />kavis (A.) [ قوس ] yay.<br />kaviyü’l-bünye (A.) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı.<br />kavl (A.) [ قول ] söz.<br />kavm (A.) [ قوم ] kavim, topluluk.<br />kavmî (A.) [ قومی ] kavme dayalı.<br />kavmiyet (A.) [ قوميت ] kavimlik.<br />kavs (A.) [ قوس ] yay.<br />kay’ (A.) [ قی ء ] kusma.<br />kayd (A.) [ 1 [ قيد .bağ. 2.zincir. 3.kayıt.<br />kazâ (A.) [ 1 [ قضا .ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.<br />kazâî (A.) [ قضائی ] yargı ile ilgili.<br />kazârâ (A.-F.) [ قضارا ] tesadüfen.<br />kazâyâ (A.) [ قضایا ] meseleler, problemler.<br />kâzî (A.) [ قاضی ] kadı.<br />kâzib (A.) [ کاذب ] yalancı.<br />kaziyye (A.) [ 1 [ قضيه .mesele. 2.önerme.<br />ke’enlemyekün (A.) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak.<br />ke’s (A.) [ 1 [ کأس .çanak. 2.kadeh.<br />kebed (A.) [ کبد ] karaciğer.<br />kebîr (A.) [ کبير ] büyük.<br />kebş (A.) [ کبش ] koç.<br />kebûd (F.) [ کبود ] mavi.<br />kebûter (F.) [ کبود ] güvercin.<br />kec (F.) [ کج ] eğri.<br />kecbîn (F.) [ کجبين ] şaşı.<br />keçel (F.) [ کچل ] kel.<br />kedd (A.) [ کد ] emek.<br />keder (A.) [ 1 [ کدر .üzüntü. 2.bulanıklık.<br />kedernâk (A.-F.) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli.<br />kedhüda (F.) [ کدخدا ] kâhya.<br />kedû (F.) [ کدو ] kabak.<br />kef (F.) [ کف ] köpük.<br />kefâlet (A.) [ کفالت ] kefillik.<br />kefçe (F.) [ کفچه ] kepçe.<br />kefel (A.) [ کفل ] kalça.<br />kefere (A.) [ کفره ] kafirler.<br />keff (A.) [ 1 [ کف .aya. 2.avuç.<br />keffe (A.) [ کفه ] kefe.<br />kefgîr (F.) [ کفگير ] kevgir.<br />kefil (A.) [ کفيل ] kefil, kefalet eden.<br />kefş (F.) [ کفش ] ayakkabı.<br />keftâr (F.) [ کفتار ] sırtlan.<br />kefter (F.) [ کفتر ] güvercin.<br />kehânet (A.) [ کهانت ] falcılık, kahinlik.<br />kehene (A.) [ کهنه ] kahinler.<br />kehf (A.) [ کهف ] mağara.<br />kehhâl (A.) [ 1 [ کحال .göze sürme çeken. 2.göz hekimi.<br />kehkeşan (F.) [ کهکشان ] samanyolu.<br />kej (F.) [ کژ ] eğik, eğri.<br />kejdüm (F.) [ کژدم ] akrep.<br />kelâğ (F.) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun.<br />kelâm (A.) [ کلام ] söz.<br />kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kur’ân.<br />kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri.<br />kelb (A.) [ کلب ] köpek.<br />kelimât (A.) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler.<br />kelime (A.) [ کلمه ] sözcük.<br />kelle (F.) [ کله ] baş.<br />kem (F.) [ کم ] az, eksik.<br />kemâbîş (F.) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı.<br />kemâfissâbık (A.) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi.<br />kemâkân (A.) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi.<br />kemâl (A.) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik.<br />kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.<br />kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.<br />kemân (F.) [ 1 [ کمان .yay. 2.keman.<br />kemânebrû (F.) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili.<br />kemankeş (F.) [ کمانکش ] okçu, yay çeken.<br />kemâyenbağî (A.) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi.<br />kemend (F.) [ کمند ] kement.<br />kemend-i zülf (F.) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi.<br />kemer (F.) [ کمر ] bel.<br />kemerbend (F.) [ کمربند ]] bel kayışı.<br />kemîn (F.) [ کمين ] pusu, tuzak.<br />kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.<br />kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.<br />kemter (F.) [ 1 [ کمتر .daha az. 2.değersiz.<br />kemyâb (F.) [ کمياب ] az bulunur.<br />kenâr (F.) [ 1 [ کنار .kıyı. 2.kenar, yan.<br />kenef (A.) [ 1 [ کنف .çevre. 2.sığınacak yer.<br />kenîse (A.) [ کنيسه ] kilise.<br />kenîz (F.) [ کنيز ] cariye.<br />kenz (A.) [ کنز ] hazine.<br />ker (F.) [ کر ] sağır.<br />kerâhet (A.) [ کراهت ] iğrenme tiksinme.<br />kerâmet (A.) [ 1 [ کرامت .cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı<br />hal.<br />kerân (F.) [ کران ] uç, kıyı.<br />kere (A.) [ کره ] kez.<br />kerefs (F.) [ کرفس ] kereviz.<br />kerem (A.) [ کرم ] cömertlik.<br />kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.<br />keremkâr (A.-F.) [ کرمکار ] cömert.<br />kerhen (A.) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek.<br />kerîh (A.) [ کریه ] iğrenç.<br />kerîm (A.) [ 1 [ کریم .cömert. 2.yüce.<br />kerîme (A.) [ کریمه ] kız çocuk.<br />kerkes (A.) [ کرکس ] akbaba.<br />kerrât (A.) [ کرات ] defalar.<br />kerre (A.) [ کره ] defa.<br />kerûbî (A.) [ کروبی ] büyük melek.<br />kervan (F.) [ کروان ] kafile, kervan.<br />kervansaray bk. karvanserây.<br />kes (F.) [ کس ] kişi, kimse.<br />kesâd (A.) [ کساد ] sürümsüz, kesat.<br />kesâfet (A.) [ 1 [ کثافت .yoğunluk. 2.çokluk.<br />kesâlet (A.) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik.<br />kesb (A.) [ کسب ] çalışarak kazanma.<br />kesbî (A.) [ کسبی ] çalışarak elde edilen.<br />kese (F.) [ کيسه ] torba, küçük torba.<br />kesîf (A.) [ 1 [ کثيف .yoğun. 2.kalın. 3.koyu.<br />kesîr (A.) [ کثير ] çok, bol.<br />kesîrü’l-istimâl (A.) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan.<br />kesret (A.) [ کثرت ] çokluk, bolluk.<br />kesretle :(A.-T.) çokça, bolca.<br />kesretli (A.-T.) çok, fazla.<br />keşf (A.) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma.<br />keşif (A.) [ کشف ] keşfetme, bulma.<br />keşkûl (F.) [ 1 [ کشکول .dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.<br />keşmekeş (F.) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme.<br />keştî (F.) [ کشتی ] gemi.<br />keştîbân (F.) [ کشتيبان ] kaptan.<br />ketif (A.) [ 1 [ کتف .omuz. 2.kürek kemiği.<br />ketm (A.) [ کتم ] gizleme, saklama.<br />kettân (A.) [ کتان ] keten.<br />ketûm (A.) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı.<br />kevâkib (A.) [ کواکب ] yıldızlar.<br />kevkeb (A.) [ کوکب ] yıldız.<br />kevkebe (A.) [ کوکبه ] gösteriş.<br />kevn (A.) [ کون ] varlık.<br />kevser (A.) [ 1 [ کوثر .cennet. 2.cennetteki bir havuz.<br />keyd (A.) [ کيد ] hile, düzen.<br />keyf (A.) [ کيف ] keyif, afiyet.<br />keyfe mâ ittafak (A.) [ کيف ما اتفق ] rastgele.<br />keyfiyet (A.) [ کيفيت ] nitelik<br />keyfiyyet (A.) [ کيفيت ] nitelik.<br />keyhân (F.) [ کيهان ] dünya.<br />keyvan (F.) [ کيوان ] Satürn, Zuhal.<br />kezâ (A.) [ کذا ] aynı şekilde, böylece.<br />kezâlik (A.) [ کذالک ] aynı şekilde.<br />kezzâb (A.) [ کذاب ] çok yalancı.<br />kıbâb (A.) [ قباب ] kubbeler.<br />kıbel (A.) [ قبل ] taraf, yön.<br />kıble (A.) [ 1 [ قبله .Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.<br />kıbtî (A.) [ قبطی ] çingene.<br />kıdem (A.) [ قدم ] eskilik.<br />kıdve (A.) [ قدوه ] önder.<br />kılâ’ (A.) [ قلاع ] kaleler.<br />kıllet (A.) [ قلت ] azlık.<br />kırâat (A.) [ قرائت ] okuma.<br />kırâat etmek okumak.<br />kırâathâne (A.-F.) [ 1 [ قرائت خانه . kahvehane. 2.okuma salonu.<br />kıran (A.) [ 1 [ قران .yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine<br />yaklaşması.<br />kırba (A.) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı.<br />kırtâsiye (A.) [ قرطاسيه ] kağıt işleri.<br />kısas (A.) [ قصه ] kıssalar, hikayeler.<br />kısm (A.) [ قسم ] kısım, bölüm.<br />kısmen (A.) [ قسما ] bir kısmı.<br />kısmet (A.) [ 1 [ قسمت .nasip, pay. 2.bölme.<br />kıssa (A.) [ 1 [ قصه .öykü, fıkra. 2.olay.<br />kıst (A.) [ 1 [ قسط .taksit. 2.parça.<br />kıstas (A.) [ 1 [ قسطاس .ölçü. 2.terazi.<br />kışr (A.) [ قشر ] kabuk.<br />kıt’a (A.) [ قطعه ] parça.<br />kıtal (A.) [ 1 [ قتال .savaş. 2.birbirini öldürme.<br />kıyafet (A.) [ قيافت ] kılık, görünüm.<br />kıyâm (A.) [ 1 [ قيام .kalkma. 2.ayaklanma.<br />kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.<br />kıyamet (A.) [ 1 [ قيامت .mahşer günü. 2.gürültü patırtı.<br />kıyas (A.) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese.<br />kıymet (A.) [ قيمت ] değer.<br />kıymet vermek değer vermek.<br />kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.<br />kıymetdar (A.-F.) [ قيمتدار ] değerli.<br />kıyr (A.) [ قير ] katran, zift.<br />kıyye (A.) [ قيه ] okka.<br />kibar (A.) [ کبار ] büyükler.<br />kibr (A.) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme.<br />kifayet (A.) [ 1 [ کفایت .yeterli olma. 2.yararlılık.<br />kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.<br />kihâlet (A.) [ 1 [ کحالت .göz hekimliği. 2.sürmecilik.<br />kîl (A.) [ قيل ] söz.<br />kilâb (A.) [ کلاب ] köpekler.<br />kîle (A.) [ کيله ] kile.<br />kilîsa (F.) [ کليسا ] kilise.<br />kilk (F.) [ کلک ] kamış kalem.<br />kîlükâl (A.) [ قيل و قال ] dedikodu.<br />kilye (A.) [ کليه ] böbrek.<br />kimyâger (A.-F.) [ کيمياگر ] kimyacı.<br />kimyevî (A.) [ کيميوی ] kimyasal.<br />kinâyeâmîz (A.-F.) [ کنایه آميز ] kinayeli.<br />kindar (F.) [ کيندار ] kinci.<br />kînecû (F.) [ کينه جو ] kinci.<br />kirâm (A.) [ 1 [ کرام .yüce kişiler. 2.cömertler.<br />kirâren (A.) [ کرارا ] defalarca.<br />kirbâs (A.) [ کرباس ] bez.<br />kirm (F.) [ کرم ] kurt, kurtçuk.<br />kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği.<br />kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği.<br />kîse (F.) [ 1 [ کيسه .torba, kese. 2.para kesesi.<br />kisve (A.) [ کسوه ] giysi.<br />kisvet (A.) [ 1 [ کسوت .giysi. 2.güreşçi kisbeti.<br />kîş (F.) [ کيش ] din.<br />kişt (F.) [ کشت ] ekin.<br />kiştzar (F.) [ کشتزار ] tarla.<br />kişver (F.) [ کشور ] ülke.<br />kişverküşâ (F.) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan.<br />kitâb (A.) [ کتاب ] kitap.<br />kitâbe (A.) [ 1 [ کتابه .mezar taşı yazısı. 2.yazıt.<br />kitabhâne (A.-F.) [ کتابخانه ] kütüphane.<br />kitmân (A.) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk.<br />kitmân etmek saklamak.<br />kiyâset (A.) [ کياست ] zekilik, uyanıklık.<br />kizb (A.) [ کذب ] yalan.<br />köhne (F.) [ کهنه ] eski.<br />kubh (A.) [ قبح ] çirkinlik.<br />kubûr (A.) [ قبور ] mezarlar.<br />kûçe (F.) [ کوچه ] sokak.<br />kudât (A.) [ قضات ] kadılar.<br />kûdek (F.) [ کودک ] çocuk.<br />kudemâ (A.) [ قدما ] eskiler.<br />kudret (A.) [ قدرت ] güç.<br />kudsî (A.) [ قدسی ] kutsal.<br />kudsiyân (A.-F.) [ قدسيان ] melekler.<br />kudsiyet (A.) [ قدسيت ] kutsallık.<br />kudsiyetşiken (A.-F.) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı<br />saygısız.<br />kudûm (A.) [ 1 [ قدوم .gelme. 2.kudüm.<br />kudûmzen (A.-F.) [ قدوم زن ] kudüm çalan.<br />kûfe (F.) [ کوفه ] küfe.<br />kufl (A.) [ قفل ] kilit.<br />kûfte (F.) [ 1 [ کوفته .ezik. 2.köfte.<br />kûh (F.) [ کوه ] dağ.<br />kûhân (F.) [ کوهان ] hörgüç.<br />kûhistan (F.) [ کوهستان ] dağlık.<br />kuhl (A.) [ کحل ] göz sürmesi.<br />kulel (A.) [ 1 [ قلل .kuleler. 2.doruklar.<br />kullâb (A.) [ قلاب ] kanca, çengel.<br />kulle (A.) [ 1 [ قله .kule. 2.doruk.<br />kulûb (A.) [ قلوب ] kalpler.<br />kumâr (A.) [ قمار ] kumar.<br />kumâş (A.) [ قماش ] kumaş.<br />kumrî (A.) [ قمری ] kumru.<br />kûr (F.) [ کور ] kör.<br />kur’a (A.) [ قرعه ] kur’a, ad çekme.<br />kurâ (A.) [ قراء ] köyler.<br />kurâze (A.) [ قراضه ] kırıntı, döküntü.<br />kurb (A.) [ 1 [ قرب .yakınlık. 2.yakın.<br />kûre (F.) [ کوره ] kuyumcu ocağı.<br />kûrî (F.) [ کوری ] körlük.<br />kurrâ (A.) [ قراء ] Kur’ân okuyucular.<br />kurs (A.) [ قرص ] yuvarlak.<br />kurûn (A.) [ 1 [ قرون .yüzyıllar. 2.çağlar.<br />kurûn-i kadîme (F.) [ قرون قدیمه ] eski çağlar.<br />kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ.<br />kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ.<br />kûs (F.) [ کوس ] kös, büyük davul.<br />kûse (F.) [ کوسه ] köse.<br />kusûr (A.) [ 1 [ قصور .kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.<br />kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.<br />kûşe (F.) [ کوشه ] köşe.<br />kûşiş (F.) [ کوشش ] çaba.<br />kûşk (F.) [ کوشک ] köşk.<br />kût (A.) [ قوت ] azık, yiyecek.<br />kûtah (F.) [ کوتاه ] kısa.<br />kûtahnazar (F.-A.) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz.<br />kutb (A.) [ قطب ] kutup.<br />kutn (A.) [ قطن ] pamuk.<br />kutr (A.) [ قطر ] çap.<br />kuûd (A.) [ قعود ] oturma.<br />kuvâ (A.) [ قوا ] güçler, kuvvetler.<br />kuvve (A.) [ قوه ] güç, kuvvet.<br />kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü.<br />kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü.<br />kuvvet (A.) [ 1 [ قوت .güç. 2.askerî güç.<br />kûy (F.) [ 1 [ کوی .köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.<br />kuyûd (A.) [ 1 [ قيود .bağlar. 2.kayıtlar.<br />kuyûdat (A.) [ قيودات ] kayıtlar.<br />kuzât (A.) [ قضات ] kadılar.<br />kûze (F.) [ کوزه ]] testi.<br />kübrâ (A.) [ کبرا ] en büyük.<br />küdûr (A.) [ کدور ] kederler.<br />küdûret (A.) [ 1 [ کدورت .bulanıklık. 2.tasa.<br />küffar (A.) [ کفار ] kafirler.<br />küfr (A.) [ 1 [ کفر .kafirlik. 2.küfür.<br />küfrbâz (A.-F.) [ کفرباز ] küfürbaz.<br />kühen (F.) [ کهن ] eski.<br />külah (F.) [ کلاه ] şapka.<br />külbe (F.) [ کلبه ] kulübe.<br />küleh (F.) [ کله ] külah, şapka.<br />külfet (A.) [ 1 [ کلفت .zahmet. 2.merasim.<br />küll (A.) [ کل ] tüm, bütün.<br />küllî (A.) [ 1 [ کلی .genel. 2.çok.<br />külliyyen (A.) [ کليا ] tamamen, tümü.<br />künc (F.) [ کنج ] köşe.<br />küngüre (F.) [ کنگره ] şerefe.<br />künh (A.) [ کنه ] asıl, öz.<br />künûn (F.) [ کنون ] şimdi.<br />künûz (A.) [ کنوز ] hazineler.<br />küre (A.) [ کره ] küre.<br />küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya.<br />kürevî (A.) [ کروی ] küresel.<br />kürre (F.) [ 1 [ کره .sıpa. 2.tay.<br />kürsî (A.) [ 1 [ کرسی .kürsü, taht. 2.başkent.<br />küsûf (A.) [ 1 [ کثوف .güneş tutulması. 2.tutulma.<br />küsûr (A.) [ 1 [ کسور .kesirler. 2.parçalar.<br />küşad (F.) [ 1 [ کشاد .açma. 2.açılma, açılış.<br />küşâd etmek açılış yapmak, açmak.<br />küştî (F.) [ کشتی ] güreş.<br />küttâb (A.) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar.<br />kütüb (A.) [ کتب ] kitaplar.<br />kütübhâne (A.-F.) [ کتبخانه ] kütüphane.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-21778970024748755552010-02-18T00:30:00.000-08:002010-02-18T00:31:41.889-08:00Llâ (A.) [ 1 [ لا .hayır. 2.yoktur.<br />la’l (A.) [ 1 [ لعل .al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.<br />lâakal (A.) [ لااقل ] en azından, hiç olmazsa.<br />lâbe (F.) [ لابه ] yalvarma.<br />lâbis (A.) [ لابس ] giyen.<br />lâbis olmak giymek.<br />lâbüd (A.) [ لابد ] gerekli, lazım.<br />lâcerem (A.) [ لاجرم ] kuşkusuz.<br />lâcverd (F.) [ لاجورد ] lacivert.<br />lâdînî (A.) [ لادینی ] laik, din dışı.<br />lâf (F.) [ لاف ] söz.<br />lafazan (F.) [ لافزن ] geveze.<br />lafız (A.) [ لفظ ] söz.<br />lâfügüzâf (F.) [ لاف و گزاف ] boş söz, zırva.<br />lafz (A.) [ لفظ ] söz, lafız.<br />lafzî (A.) [ لفظی ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili.<br />lâgar (F.) [ لاغر ] zayıf, cılız.<br />lağv (A.) [ 1 [ لغو .kaldırma. 2.boşuna.<br />lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.<br />lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.<br />lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.<br />lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.<br />lağz (A.) [ لغز ] sürçme.<br />lağziş (F.) [ لغزش ] sürçme, kayma.<br />lahd (A.) [ لحد ] mezar, lahit.<br />lahika (A.) [ لاحقه ] ek.<br />lahm (A.) [ لحم ] et.<br />lahn (A.) [ 1 [ لحن .uyum. 2.tavır. 3.dil.<br />laht (F.) [ لخت ] parça.<br />lâhûtî (A.) [ لاهوتی ] ilahî.<br />lahza (A.) [ لحظه ] an, lahza.<br />laîn (A.) [ لعين ] lanetlenmiş.<br />lakab (A.) [ لقب ] lakap.<br />lâkayd (A.) [ لاقيد ] kayıtsız.<br />lâkaydî (A.) [ لاقيدی ] kayıtsızlık.<br />lâkin (A.) [ لکن ] ancak, ne var ki.<br />laklâk (A.) [ لقلاق ] leylek.<br />laklaka (A.) [ لقلقه ] boş laf.<br />lâl (F.) [ لال ] dilsiz.<br />lâle (F.) [ لاله ] lale çiçeği.<br />lâlekâ (F.) [ 1 [ لالکا .pabuç. 2.taç, ibik.<br />lâlettayin (A.) [ لا علی التعيين ] gelişigüzel.<br />lâlezar (F.) [ لاله زار ] lale bahçesi.<br />lâmehâle (A.) [ لامحاله ] ister istemez, çaresiz.<br />lâmekan (A.) [ لامکان ] mekansızlık.<br />lâmi’ (A.) [ لامع ] parlayan.<br />lâmia (A.) [ لامعه ] parlayan.<br />lâmise (A.) [ لامسه ] dokunma duyusu.<br />lâne (F.) [ لانه ] yuva.<br />lanet (A.) [ لعنت ] lanet, beddua.<br />lâsiyyema (A.) [ لاسيما ] özellikle.<br />lâşe (F.) [ لاشه ] leş.<br />lâşehâr (F.) [ لاشه خوار ] leş yiyen.<br />latif (A.) [ لطيف ] hoş, yumuşak.<br />latife (A.) [ لطيفه ] şaka.<br />latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.<br />latifegû (A.-F.) [ لطيفه گو ] şakacı.<br />latme (A.) [ لطمه ] tokat.<br />lâubali (A.) [ لاابالی ] kayıtsız, gamsız.<br />lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.<br />lây (F.) [ 1 [ لای .çamur. 2.tortu.<br />lâya’kil (A.) [ لایعقل ] kendinde olmayan.<br />lâyemut (A.) [ لایموت ] ölümsüz.<br />lâyenkatı (A.) [ لاینقطع ] kesintisiz, sürekli.<br />lâyetecezza (A.) [ لایتجزا ] parçalanmaz, ayrılmaz.<br />lâyetegayyer (A.) [ لایتغير ] değişmez.<br />lâyetenâhi (A.) [ لا یتناهی ] sonsuz.<br />lâyetezelzül (A.) [ لا یتزلزل ] sarsılmaz.<br />lâyiha (A.) [ لایحه ] tasarı.<br />lâyuad (A.) [ لایعد ] sayısız.<br />lâzevâl (A.) [ لازوال ] yok olmaz, ölümsüz.<br />lâzım (A.) [ 1 [ لازم .gerekli. 2.geçişsiz.<br />lâzıme (A.) [ لازمه ] gerekli.<br />leâli (A.) [ لئالی ] inciler.<br />leb (F.) [ لب ] dudak.<br />lebâleb (F.) [ لبالب ] ağzına kadar dolu.<br />leben (A.) [ لبن ] süt.<br />leb-i derya (F.) [ لب دریا ] sahil, deniz kenarı.<br />lecâcet (A.) [ لجاجت ] inat.<br />lecûc (A.) [ لجوج ] inatçı.<br />ledünnî (A.) [ لدنی ] Tanrı sırlarıyla ilgili.<br />leffen (A.) [ لفا ] ilişikte.<br />leh (A.) [ له ] yan, yana, yararına.<br />lehv (A.) [ 1 [ لهو .oyun. 2.yararı olmayan işler.<br />leîm (A.) [ لئيم ] alçak.<br />leîmâne (A.-F.) [ لئيمانه ] alçakça.<br />leked (F.) [ 1 [ لکد .tekme. 2.çifte.<br />lekedâr (F.) [ لکه دار ] lekeli.<br />lem’a (A.) [ لمعه ] parıltı.<br />lemeân (A.) [ لمعان ] parıldama.<br />lemeât (A.) [ لمعات ] parıltılar.<br />lems (A.) [ لمس ] dokunma.<br />lemyezel (A.) [ 1 [ لم یزل .yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.<br />leng (F.) [ لنگ ] aksak, topal.<br />lerzân (F.) [ لرزان ] titrek.<br />lerziş (F.) [ لرزش ] titreme.<br />leşker (F.) [ 1 [ لشکر .asker. 2.ordu.<br />letâfet (A.) [ 1 [ لطافت .hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.<br />letâif (A.) [ لطائف ] şakalar, fıkralar, latifeler.<br />levâhık (A.) [ لواحق ] ekler.<br />levâyih (A.) [ لوایح ] tasarılar.<br />levâzım (A.) [ لوازم ] gereçler, gerekli şeyler.<br />levend (F.) [ 1 [ لوند .Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.<br />levh (A.) [ لوح ] levha.<br />levha (A.) [ لوحه ] plaka, tabela.<br />levn (A.) [ 1 [ لون .renk. 2.tür.<br />levs (A.) [ لوث ] pislik.<br />levze (A.) [ 1 [ لوزه .badem. 2.bademcik.<br />leyâlî (A.) [ ليالی ] geceler.<br />leyl (A.) [ ليل ] gece.<br />leyle (A.) [ ليله ] gece.<br />leylî (A.) [ ليلی ] yatılı.<br />leylünehâr (A.) [ ليل و نهار ] gece gündüz.<br />leyyin (A.) [ لين ] yumuşak.<br />lezâiz (A.) [ لذات ] lezzetler.<br />lezîz (A.) [ لذیذ ] lezzetli.<br />lezzât (A.) [ 1 [ لذات .lezzetler. 2.zevkler.<br />lezzet (A.) [ 1 [ لذت .lezzet, tad. 2.zevk.<br />libas (A.) [ لباس ] giysi.<br />licâm (F.) [ لجام ] gem.<br />lifâfe (A.) [ لفافه ] sargı.<br />ligâm (F.) [ 1 [ لگام .gem. 2.dizgin.<br />lihâf (A.) [ لحاف ] yorgan.<br />lihye (A.) [ لحيه ] sakal.<br />lîk (F.) [ ليک ] ama ancak.<br />likâ (A.) [ 1 [ لقا .buluşma. 2.yüz.<br />lîme (F.) [ ليمه ] parça.<br />lîmû (F.) [ ليمو ] limon.<br />lisân (A.) [ لسان ] dil.<br />lisanî (A.) [ لسانی ] dil ile ilgili.<br />lisâniyyat (A.) [ لسانيات ] dilbilim.<br />lise (A.) [ لثه ] diş eti.<br />livâ (A.) [ لوا ] sancak, bayrak.<br />livata (A.) [ لواطه ] kulamparalık, oğlancılık.<br />liyakat (A.) [ لياقت ] yaraşma.<br />lu’bet (A.) [ لعبت ] oyuncak.<br />lu’betbaz (A.-F.) [ لعبت باز ] kuklacı.<br />luâb (A.) [ لعاب ] salya.<br />lugât (A.) [ 1 [ لغات .sözlük. 2.kelimeler.<br />lugat (A.) [ 1 [ لغت .söz. 2.sözlük. 3.kelime.<br />lugaz (A.) [ لغز ] bilmece.<br />lukme (A.) [ لقمه ] lokma.<br />lûle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.<br />lutf (A.) [ 1 [ لطف .iyilik, lütuf. 2.güzellik.<br />lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.<br />lutfkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.<br />lutufdîde (A.-F.) [ لطف دیده ] iyilik görmüş, lütuf görmüş.<br />lutufkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.<br />lü’lü (A.) [ لؤلؤ ] inci.<br />lübb (A.) [ لب ] öz.<br />lücce (A.) [ 1 [ لجه .kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.<br />lüknet (A.) [ لکنت ] dil tutukluğu.<br />lüle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.<br />lüzum (A.) [ لزوم ] gereklilik, lazım olma.<br />lüzum görmek gerekli bulmak.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-67123845128414271422010-02-18T00:23:00.000-08:002010-02-18T00:30:25.224-08:00Mmâ (A.) [ ما ] su.<br />mâ (F.) [ ما ] biz.<br />ma’âyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.<br />ma’ber (A.) [ معبر ] geçit.<br />ma’ni (A.) [ معنی ] anlam.<br />ma’raz (A.) [ معرض ] sergi.<br />ma’reke (A.) [ معرکه ] savaş alanı.<br />ma’şerî (A.) [ معشری ] kollektif.<br />maâbid (A.) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri.<br />maâbir (A.) [ معابر ] geçitler.<br />maâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.<br />mâadâ (A.) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.<br />maâdin (A.) [ معادن ] madenler.<br />maalesef (A.) [ مع الأسف ] ne yazık ki.<br />maalmemnûniye (A.) [ مع الممنونيه ] seve seve.<br />maânî (A.) [ معانی ] anlamlar.<br />maârif (A.) [ 1 [ معارف .bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.<br />maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.<br />maâş (A.) [ 1 [ معاش .geçim. 2.aylık.<br />maatteessüf (A.) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.<br />maazâlik (A.) [ مع ذلک ] bununla birlikte.<br />maâzallah (A.) [ معاذ الله ] Allah esirgesin.<br />mâba’dut-tabîa (A.) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi.<br />mâba’duttabîiyye (A.) [ مابعدالطبيعيه ] metafizik, doğa ötesi.<br />mâbad (A.) [ مابعد ] sonraki.<br />mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.<br />mabed (A.) [ 1 [ معبد .tapınak. 2.ibadethane.<br />mâbeyn (A.) [ 1 [ مابين .arası. 2.padişah sarayı.<br />mabud (A.) [ معبود ] ibadet edilen,<br />mâcera (A.) [ 1 [ ماجرا .cereyan eden. 2.serüven.<br />mâceraperest (A.-F.) [ ماجراپرست ] maceracı.<br />maceraperestî (A.-F.) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik.<br />mâdâmülhayat (A.) [ مادامالحيات ] ömür boyu.<br />madde be madde (A.-F.) [ ماده بماده ] madde madde.<br />maddî (A.) [ 1 [ مادی .madde ile ilgili. 2.materyalist.<br />maddiyet (A.) [ مادیت ] maddîlik.<br />maddiyye (A.) [ 1 [ مادیه .madde ile ilgili. 2.matetaryalist.<br />mâde (F.) [ ماده ] dişi.<br />mâdelet (A.) [ معدلت ] adalet.<br />madeniyyât (A.) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji.<br />mâder (F.) [ مادر ] anne.<br />maderî (F.) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı.<br />mâderzâd (F.) [ مادرزاد ] anadan doğma.<br />mâdiyân (F.) [ مادیان ] kısrak.<br />madûd (A.) [ معدود ] sayılı.<br />madûd olmak sayılmak.<br />mâdum (A.) [ معدوم ] yok olmuş.<br />mâdumiyet (A.) [ معدوميت ] yokluk.<br />mâdun (A.) [ مادون ] ast, aşağıda, alt.<br />mâfevk (A.) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı.<br />mafsal (A.) [ مفصل ] eklem.<br />magâre (A.) [ مغاره ] mağara.<br />mağâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.<br />mağâzî (A.) [ 1 [ مغازی .savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.<br />mağbûn (A.) [ مغبون ] aldatılmış.<br />mağdûr (A.) [ مغدور ] haksızlığa uğramış.<br />mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.<br />mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.<br />mağduriyet (A.) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.<br />mağfiret (A.) [ مغفرت ] yarlıgama.<br />mağfiret etmek yarlıgamak.<br />mağfur (A.) [ مغفور ] yarlıganmış.<br />mağlata (A.) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca.<br />mağlub (A.) [ مغلوب ] yenik.<br />mağmûm (A.) [ مغموم ] gamlı, kederli.<br />mağrib (A.) [ 1 [ مغرب .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.<br />mağrur (A.) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş.<br />mağrûr olmak gururlanmak.<br />mağrûrane (A.-F.) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek.<br />mağsub (A.) [ مغصوب ] gaspedilmiş.<br />mağşuş (A.) [ مغشوش ] karışmış.<br />mağz (F.) [ 1 [ مغز .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.<br />mağzûb (A.) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış.<br />mâh (F.) [ ماه ] ay.<br />mahabbet (A.) [ محبت ] sevgi.<br />mahabbet eylemek sevmek.<br />mahâfil (A.) [ 1 [ محافل .mahfiller. 2.toplantı yerleri.<br />mahâkim (A.) [ محاکم ] mahkemeler.<br />mahal (A.) [ محل ] yer.<br />mahall (A.) [ محل ] yer.<br />mahallî (A.) [ 1 [ محلی .yerel. 2.yerli.<br />mahalliye (A.) [ محليه ] yerel.<br />mâhâne (F.) [ ماهانه ] aylık.<br />mahâret (A.) [ مهارت ] beceri.<br />mâhasal (A.) [ ماحصل ] sonuç.<br />mahâsin (A.) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler.<br />mâhazar (A.) [ ماحضر ] hazırda olan.<br />mahâzin (A.) [ مخازن ] mahzenler.<br />mahâzîr (A.) [ محاذیر ] sakıncalar.<br />mahbes (A.) [ محبس ] hapishane.<br />mahbûb (A.) [ 1 [ محبوب .sevilen. 2.sevgili.<br />mahbus (A.) [ 1 [ محبوس .hapsedilmiş. 2.hapishane.<br />mahcûb (A.) [ 1 [ محجوب .örtülmüş. 2.utangaç.<br />mahcûb etmek utandırmak.<br />mahcûb olmak utanmak.<br />mahcûbiyet (A.) [ محجوبيت ] utangaçlık.<br />mahcûz (A.) [ محجوظ ] hacizli.<br />mahcûz olmak haczedilmek.<br />mahdud (A.) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı.<br />mahdum (A.) [ مخدوم ] oğul.<br />mâhe (F.) [ ماهه ] matkap.<br />mahfaza (A.) [ محفظه ] kutu, kap.<br />mahfî (A.) [ مخفی ] gizli.<br />mahfil (A.) [ 1 [ محفل .toplantı yeri. 2.cami mahfili.<br />mahfiyyen (A.) [ مخفيا ] gizlice.<br />mahfuz (A.) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış.<br />mâh-ı nev (F.) [ ماه نو ] hilal, ay.<br />mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay.<br />mâhî (F.) [ ماهی ] balık.<br />mahir (A.) [ ماهر ] becerili, maharetli.<br />mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü.<br />mahkûk (A.) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.<br />mahkum (A.) [ محکوم ] hüküm giymiş.<br />mahkûm etmek hüküm giydirmek.<br />mahkum olmak hüküm giymek.<br />mahlas (A.) [ مخلص ] takma ad.<br />mahlû (A.) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş.<br />mahluk (A.) [ مخلوق ] yaratık.<br />mahlul (A.) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.<br />mahlut (A.) [ مخلوط ] karışık.<br />mahmûd (A.) [ 1 [ محمود .övülmüş. 2.hamd edilmiş.<br />mahmul (A.) [ محمول ] yüklü.<br />mahmur (A.) [ مخمور ] uykulu, baygın.<br />mâhpâre (F.) [ 1 [ ماه پاره .ay parçası. 2.çok güzel.<br />mahrec (A.) [ مخرج ] çıkış yeri.<br />mahrem (A.) [ 1 [ محرم .nikah düşmeyen. 2.gizli.<br />mâhru (F.) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />mahruk (A.) [ محروق ] yanık, yanmış.<br />mahrûkat (A.) [ محروقات ] yakacak.<br />mahrum (A.) [ محروم ] yoksun.<br />mahrum etmek yoksun bırakmak.<br />mahrum olmak yoksun kalmak.<br />mahrumiyet (A.) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk.<br />mahrut (A.) [ مخروط ] koni.<br />mahsûb (A.) [ محسوب ] hesap edilen.<br />mahsûl (A.) [ محصول ] ürün, sonuç.<br />mahsur (A.) [ محصور ] kuşatılmış.<br />mahsus (A.) [ 1 [ مخصوص .özgü, ayrılmış. 2.bilerek.<br />mahsûs (A.) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir.<br />mahşer (A.) [ 1 [ محشر .kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.<br />mâhtâb (F.) [ ماهتاب ] mehtap.<br />mahtûm (A.) [ مختوم ] mühürlü.<br />mahtût (A.) [ 1 [ مخطوط .yazılı. 2.çizili.<br />mahv (A.) [ 1 [ محو .yok etme. 2.yok olma.<br />mahvetmek (A.-T.) yok etmek.<br />mahz (A.) [ محض ] sırf, sade, tam.<br />mahzar (A.) [ 1 [ محضر .huzur, kat. 2.görünüş.<br />mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü.<br />mahzun etmek hüzünlendirmek.<br />mahzun olmak hüzünlenmek.<br />mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde.<br />mahzur (A.) [ محذور ] sakınca.<br />mahzur görmek sakıncalı bulmak.<br />mahzûzat (A.) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler.<br />mâî (A.) [ 1 [ مائی .su ile ilgili. 2.mavi.<br />mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su.<br />mâide (A.) [ مائده ] sofra.<br />mâil (A.) [ 1 [ مائل .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.<br />mâil olmak eğilim göstermek.<br />maîşet (A.) [ معيشت ] geçim, dirlik.<br />maiyyet (A.) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.<br />mak’ad (A.) [ 1 [ مقعد .makat, kıç. 2.minder.<br />makâbir (A.) [ مقابر ] mezarlar, kabirler.<br />mâkabl (A.) [ ماقبل ] önceki, önü.<br />mâkablettârih (A.) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi.<br />makâl (A.) [ مقال ] söz.<br />makam (A.) [ 1 [ مقام .yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı<br />makâmat (A.) [ مقامات ] makamlar.<br />makarr (A.) [ 1 [ مقر .başkent. 2.merkez.<br />makâsıd (A.) [ مقاصد ] maksatlar.<br />makber (A.) [ مقبر ] mezar.<br />makbere (A.) [ مقبره ] mezar.<br />makbul (A.) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen.<br />makbuz (A.) [ 1 [ مقبوض .alınmış. 2.alındı belgesi.<br />makdem (A.) [ مقدم ] gelme, geliş.<br />makdur (A.) [ 1 [ مقدور .güç. 2.elden gelen.<br />makes (A.) [ معکس ] yansıma yeri.<br />makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.<br />makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.<br />makhûr (A.) [ 1 [ مقهور .kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.<br />mâkiyan (F.) [ ماکيان ] tavuk.<br />makrun (A.) [ مقرون ] yakın.<br />maksad (A.) [ مقصد ] amaç.)<br />maksûd (A.) [ مقصود ] istenilen, maksat.<br />makta (A.) [ 1 [ مقطع .kesim yeri. 2.kesit.)<br />maktel (A.) [ 1 [ مقتل .öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.<br />maktû (A.) [ 1 [ مقطوع .kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.<br />maktül (A.) [ مقتول ] öldürülen.<br />maktül olmak öldürülmek.<br />mâkul (A.) [ معقول ] akla uygun.<br />makûlat (A.) [ معقولات ] aklî bilgiler.<br />makûle (A.) [ مقوله ] kategori.<br />makûs (A.) [ 1 [ معکوس .ters. 2.uğursuz.<br />mal (A.) [ 1 [ مال .mal. 2.servet.<br />mâlâmâl (F.) [ مالامال ] dopdolu.<br />mâlî (A.) [ 1 [ مالی .mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.<br />mâlihulya (Yun.-A.) [ مالی خوليا ] melankoli.<br />mâlik (A.) [ مالک ] sahip.<br />mâlikiyet (A.) [ مالکيت ] sahip olma.<br />maliye (A.) [ ماليه ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona<br />bağlı daireler.<br />malûl (A.) [ معلول ] özürlü, hastalıklı.<br />malûlen (A.) [ معلولا ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.<br />malûlîn (A.) [ معلولين ] hastalar, sakatlar.<br />malûm (A.) [ معلوم ] bilinen.<br />malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.<br />malûmat (A.) [ معلومات ] bilgi.<br />malûmatfurûş (A.-F.) [ معلومات فروش ] bilgiçlik taslayan.<br />malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.<br />malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.<br />mâmafih (A.) [ مع مافيه ] bununla birlikte.<br />mâmelek (A.) [ ماملک ] sahip olunan.<br />mamûl (A.) [ 1 [ معمول .yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.<br />mamûlat (A.) [ معمولات ] imal edilenler.<br />mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.<br />mamûr (A.) [ معمور ] bayındır, imar edilmiş.<br />mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.<br />mamûr etmek bayındırlaştırmak.<br />mamûr olmak bayındır olmak.<br />mamûre (A.) [ معموره ] bayındır yer.<br />mamûriyet (A.) [ معموریت ] bayındırlık.<br />mana (A.) [ معنی ] anlam.<br />manalandırmak anlam kazandırmak.<br />manen (A.) [ 1 [ معنا .mana yolu ile. 2.gönülden.<br />mânend (F.) [ مانند ] gibi.<br />manevî (A.) [ 1 [ معنوی .anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.<br />maneviyat (A.) [ 1 [ معنویات .manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.<br />mani (A.) [ معنی ] engel.<br />mani olmak engel olmak.<br />mânia (A.) [ مانعه ] engel.<br />manidar (A.-F.) [ معنی دار ] anlamlı.<br />mansıb (A.) [ منصب ] devlet memuriyetindeki makam.<br />mansıbdar (A.-F.) [ منصبدار ] makam sahibi devlet memuru.<br />mansur (A.) [ منصور ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.<br />mantıkan (A.) [ منطقا ] mantık bakımından.<br />mantıkî (A.) [ منطقی ] mantıklı.<br />mantıkiyyûn (A.) [ منطقيون ] mantıkçılar, mantık bilginleri.<br />manzar (A.) [ 1 [ منظر .seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.<br />manzara (A.) [ منظره ] görünüm.<br />manzum (A.) [ منظوم ] nazmedilmiş.<br />manzûmât (A.) [ منظومات ] manzumeler.<br />manzûme (A.) [ 1 [ منظومه .dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.<br />manzur (A.) [ 1 [ منظور .bakılan. 2.dikkat çeken.<br />manzur olmak görülmek, göze çarpmak.<br />mâr (F.) [ مار ] yılan.<br />maraz (A.) [ مرض ] hastalık.<br />marazî (A.) [ مرضی ] hastalıklı, hastalkla ilgili.<br />mârgîr (F.) [ مارگير ] yılancı, yılan tutan.<br />marifet (A.) [ 1 [ معرفت .bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.<br />mariz (A.) [ مریض ] hasta.<br />mârpîç (F.) [ مارپيچ ] marpuç, nargile marpucu.<br />maruf (A.) [ 1 [ معروف .bilinen. 2.ünlü, tanınmış.<br />marûf olmak tanınmak, bilinmek.<br />maruz (A.) [ 1 [ معروض .arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.<br />maruz olmak karşı karşıya kalmak.<br />maruzat (A.) [ معروضات ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.<br />mâsabak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.<br />masâri (A.) [ مصارع ] dizeler, mısralar.<br />masârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.<br />masdar (A.) [ 1 [ مصدر .çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.<br />mâsebak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.<br />mashara (A.) [ مسخره ] soytarı.<br />mâsiva (A.) [ 1 [ ماسوی .Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.<br />masiyet (A.) [ 1 [ معصيت .günah. 2.isyan.<br />maskat (A.) [ 1 [ مسقط .düşüş yeri.<br />maskat-ı re’s [ مسقط رأس ] doğum yeri.<br />maslahat (A.) [ 1 [ مصلحت .iş. 2.dirlik düzenlik.<br />maslahatgüzar (A.-F.) [ مصلحت گزار ] elçi adına devlet işlerini yürüten.<br />masnû (A.) [ 1 [ مصنوع .yapma, yapay. 2.sanatlı.<br />masraf (A.) [ مصرف ] harcama, gider.<br />masrû (A.) [ مصروع ] saralı.<br />masrûf (A.) [ مصروف ] harcanmış.<br />masruf olmak harcanmak.<br />mass (A.) [ مص ] emme.<br />massetmek emmek, çekmek.<br />mâst (F.) [ ماست ] yoğurt.<br />mastaba (A.) [ 1 [ مصطبه .meyhane. 2.sedir.<br />masum (A.) [ 1 [ معصوم .suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.<br />masumane (A.-F.) [ معصومانه ] masumca.<br />masume (A.) [ 1 [ معصومه .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.<br />masumiyet (A.) [ معصوميت ] masumluk, suçsuzluk.<br />masûn (A.) [ مصون ] korunmuş, saklanmış.<br />masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.<br />mâşe (F.) [ ماشه ] maşa.<br />maşer (A.) [ معشر ] toplum.<br />maşerî (A.) [ معشری ] kollektif, ortaklaşa.<br />mâşıta (A.) [ ماشطه ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.<br />mâşî (A.) [ ماشی ] yürüyen.<br />mâşiyen (A.) [ ماشيا ] yürüyerek.<br />maşrık (A.) [ مشرق ] doğu.<br />maşûk (A.) [ معشوق ] (erkek) sevgili.<br />maşuka (A.) [ معشوقه ] (bayan) sevgili.<br />matbaa (A.) [ مطبعه ] basımevi.<br />matbah (A.) [ مطبخ ] mutfak.<br />matbû (A.) [ 1 [ مطبوع .basılı. 2.hoşa giden, hoş.<br />matbûat (A.) [ 1 [ مطبوعات .basın. 2.basılı şeyler.<br />mâtem (A.) [ ماتم ] yas.<br />mâtem tutmak yas tutmak.<br />mâtemdar (A.-F.) [ ماتمدار ] yaslı.<br />mâtemî (A.-F.) [ ماتمی ] yaslı.<br />mâtemli (A.-T.) yaslı.<br />mâtemserâ (A.-F.) [ ماتمسرا ] yas tutulan ev.<br />mâtemzede (A.-F.) [ ماتم زده ] yaslı.<br />matla (A.) [ 1 [ مطلع .doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.<br />matlab (A.) [ 1 [ مطلب .konu. 2.istek.<br />matlub (A.) [ 1 [ مطلوب .istenilen, aranan. 2.alacak.<br />matlûb etmek istemek.<br />matrûd (A.) [ مطرود ] kovulmuş.<br />matrûş (A.) [ 1 [ مطروش .sakalsız. 2.tıraşlanmış.<br />matuf (A.) [ معطوف ] yönelik, çevrili.<br />matûh (A.) [ معتوه ] bunak, bunamış.<br />matûhe (A.) [ معتوهه ] bunak, bunamış (bayan).<br />mâvaka (A.) [ ماوقع ] olup biten.<br />mâverâ (A.) [ 1 [ ماورا .öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.<br />mavtın (A.) [ موطن ] yurt tutulan yer.<br />mâye (F.) [ 1 [ مایه .maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.<br />mâyedar (F.) [ 1 [ مایه دار .mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.<br />mâyi (A.) [ مایع ] sıvı.<br />mayûb (A.) [ 1 [ معيوب .kusurlu. 2.ayıplanmış.<br />mazanna (A.) [ 1 [ مظنه .ermiş sanılan.2.zan altındaki.<br />mazarrat (A.) [ 1 [ مضرت .zarar verme. 2.zarar.<br />mazarrât (A.) [ مضرات ] zararlar.<br />mazbata (A.) [ مضبطه ] tutanak.<br />mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.<br />mazbut (A.) [ 1 [ مضبوط .zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.<br />mazbutat (A.) [ مضبوطات ] kayda geçirilenler.<br />mazeret (A.) [ معذرت ] özür.<br />mazerethâh (A.-F.) [ معذرت خواه ] özür dileyen.<br />mazhar (A.) [ 1 [ مظهر .ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.<br />mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.<br />mâzi (A.) [ ماضی ] geçmiş, geçmiş zaman.<br />mazlum (A.) [ 1 [ مظلوم .zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.<br />mazlumâne (A.-F.) [ مظلومانه ] mazlumca.<br />mazlûmiyet (A.) [ 1 [ مظلوميت .mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız<br />olma.<br />mazmaza (A.) [ مضمضه ] gargara.<br />mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.<br />mazmun (A.) [ 1 [ مضمون .kavram. 2.ince söz.<br />maznun (A.) [ مظنون ] zanlı.<br />maznun olmak zan altında kalmak.<br />mazrub (A.) [ 1 [ مضروب .dövülen. 2.çarpılan.<br />mazruf (A.) [ 1 [ مظروف .kaba konulan. 2.zarflı.<br />mâzu (F.) [ مازو ] mazı.<br />mazûl (A.) [ معزول ] görevden alınmış, azledilmiş.<br />mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.<br />mazur (A.) [ معذور ] özürlü.<br />me’vâ (A.) [ مأوا ] sığınma yeri.<br />me’yûs (A.) [ مأیوس ] umutsuz.<br />me’yûs etmek umutsuz bırakmak.<br />me’yûs olmak umudunu yitirmek.<br />meâb (A.) [ مآب ] sığınma yeri.<br />meâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.<br />meâhiz (A.) [ مآخذ ] kaynaklar.<br />meâl (A.) [ مآل ] anlam.<br />meâric (A.) [ معارج ] merdivenler.<br />meâsî (A.) [ 1 [ معاصی .isyanlar. 2.günahlar.<br />meâyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.<br />mebâd (F.) [ مباد ] sakın, aman sakın, olmaya.<br />mebâdâ (F.) [ مبادا ] sakın, aman sakın, olmaya.<br />mebâdî (A.) [ مبادی ] ilkeler, prensipler.<br />mebâhis (A.) [ مباحث ] konular, bahisler.<br />mebânî (A.) [ 1 [ مبانی .temeller. 2.yapılar, binalar.<br />mebde’ (A.) [ 1 [ مبدأ .başlangıç noktası.<br />mebde-i tarih [ مبدأ تاریخ ] tarih başlangıcı.<br />mebhas (A.) [ 1 [ مبحث .bölüm, fasıl. 2.bilim.<br />mebhûs (A.) [ مبحوث ] bahsedilen.<br />mebhût (A.) [ مبهوت ] şaşkın.<br />meblağ (A.) [ 1 [ مبلغ .tutar. 2.para.<br />mebnâ (A.) [ مبنی ] bina.<br />mebnî (A.) [ 1 [ مبنی .dayanan. 2.bina edilmiş.<br />mebsût (A.) [ مبسوط ] yaygın, açık.<br />mebsûten (A.) [ مبسوطا ] yaygın olarak.<br />mebus (A.) [ 1 [ مبعوث .gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.<br />mebzûl (A.) [ مبذول ] bol.<br />mebzûlen (A.) [ مبذولا ] bolca.<br />mebzûliyet (A.) [ مبذوليت ] bolluk.<br />mec’ûl (A.) [ مجعول ] yapay.<br />mecâl (A.) [ 1 [ مجال .güç, kuvvet. 2.fırsat.<br />mecâlis (A.) [ مجالس ] meclisler.<br />mecâmi (A.) [ مجامع ] toplantı yerleri.<br />mecânîn (A.) [ مجانين ] mecnunlar, çılgınlar.<br />mecbûr (A.) [ 1 [ مجبور .zorunlu. 2.zora koşulmuş.<br />mecbûrî (A.) [ مجبوری ] zorunlu.<br />mecbûriyet (A.) [ مجبوریت ] zorunluluk.<br />meccânen (A.) [ مجانا ] parasız olarak.<br />meccânî (A.) [ مجانی ] parasız.<br />mecd (A.) [ مجد ] ululuk.<br />mecelle (A.) [ مجله ] dergi.<br />mechûl (A.) [ مجهول ] bilinmeyen.<br />mechûlât (A.) [ مجهولات ] bilinmeyenler.<br />mechûliyet (A.) [ مجهوليت ] bilinmezlik.<br />mechûlünneseb (A.) [ مجهول النسب ] onun bunun çocuğu.<br />mecîd (A.) [ مجيد ] ulu.<br />meclis (A.) [ مجلس ] toplantı yeri.<br />meclisefrûz (A.-F.) [ مجلس افروز ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.<br />meclûb (A.) [ 1 [ مجلوب .celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.<br />mecma’ (A.) [ مجمع ] toplantı yeri.<br />mecmû’ (A.) [ مجموع ] toplam, tümü.<br />mecmûa (A.) [ 1 [ مجموعه .dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya<br />getirildiği eser.<br />mecmûan (A.) [ مجموعا ] toplam olarak.<br />mecnûn (A.) [ 1 [ مجنون .delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.<br />mecnûnâne (A.-F.) [ مجنونانه ] çılğınca, delicesine.<br />mecrâ (A.) [ 1 [ مجرا .su yatağı. 2.yol, güzergah.<br />mecrûh (A.) [ مجروح ] yaralı.<br />mecrûhîn (A.) [ مجروحين ] yaralılar.<br />mecûsî (A.) [ مجوسی ] ateşperest, ateşe tapan.<br />meczûb (A.) [ 1 [ مجذوب .cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.<br />med’uv (A.) [ مدعو ] davetli.<br />med’uvvîn (A.) [ مدعوین ] davetliler.<br />medâfin (A.) [ مدافن ] mezarlar.<br />medâr (A.) [ 1 [ مدار .yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.<br />medâric (A.) [ مدارج ] merdivenler.<br />medâris (A.) [ مدارس ] medreseler.<br />medd (A.) [ 1 [ مد .uzatma. 2.çekme.<br />meddâh (A.) [ 1 [ مداح .çok öven. 2.meddah.<br />meded (A.) [ مدد ] yardım, medet.<br />mededhâh (A.-F.) [ مددخواه ] yardım isteyen.<br />mededkâr (A.-F.) [ مددکار ] yardım eden, yardımcı.<br />mededres (A.-F.) [ مددرس ] yardıma koşan, imdada koşan.<br />medenî (A.) [ 1 [ مدنی .şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.<br />medenîleşmek uygarlaşmak.<br />medeniyyet (A.) [ مدنيت ] uygarlık.<br />medfa (A.) [ مدفع ] top.<br />medfen (A.) [ مدفن ] mezar, defin yeri.<br />medfû (A.) [ 1 [ مدفوع .çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.<br />medfûn (A.) [ مدفون ] gömülü, defnedilmiş.<br />medfûn edilmek gömülmek.<br />medh (A.) [ مدح ] övgü.<br />medhal (A.) [ 1 [ مدخل .giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.<br />medhaldâr (A.-F.) [ مدخلدار ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.<br />medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.<br />medhedilmek övülmek.<br />medhetmek övmek.<br />medhiye (A.) [ مدحيه ] övgü.<br />medhiyyât (A.) [ مدحيات ] övgüler.<br />medhûş (A.) [ مدهوش ] dehşete kapılmış.<br />medîd (A.) [ 1 [ مدید .uzun. 2.çekilmiş.<br />medîde (A.) [ 1 [ مدیده .uzun. 2.çekilmiş.<br />medîha (A.) [ مدیحه ] övgü şiiri, kaside.<br />medîhagû (A.-F.) [ مدیحه گو ] övgü şairi, kaside şairi.<br />medîne (A.) [ 1 [ مدینه .şehir. 2.Medine.<br />medînetünnebî (A.) [ مدینة النبی ] Medine.<br />medînetüsselam (A.) [ مدینة السلام ] Bağdat.<br />medlûl (A.) [ مدلول ] kanıt olarak gösterilen.<br />medresevî (A.) [ مدرسوی ] medrese ile ilgili.<br />medrûs (A.) [ 1 [ مدروس .eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.<br />medyûn (A.) [ مدیون ] borçlu.<br />mefâhîm (A.) [ مفاهيم ] mefhumlar.<br />mefâhir (A.) [ مفاخر ] övünülecek şeyler.<br />mefâsıl (A.) [ مفاصل ] eklemler.<br />mefâtih (A.) [ مفاتيح ] anahtarlar.<br />mefhar (A.) [ مفخر ] övünç kaynağı.<br />mefhum (A.) [ مفهوم ] kavram.<br />mefhûm olmak anlaşılmak.<br />mefkûd (A.) [ 1 [ مفقود .kayıp. 2.yok olmuş.<br />mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.<br />mefkûre (A.) [ مفکوره ] ülkü, ideal.<br />mefkûrevî (A.) [ مفکوروی ] ülkü ile ilgili.<br />meflûc (A.) [ مفلوج ] felçli.<br />meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.<br />meflûciyet (A.) [ 1 [ مفلوجيت .felçlilik. 2.kıpırdayamama.<br />mefrûş (A.) [ مفروش ] döşenmiş.<br />mefrûşat (A.) [ مفروشات ] döşeme.<br />mefrûz (A.) [ مفروز ] ayırılmış.<br />mefrûz (A.) [ مفروض ] farzedilmiş.<br />meftûh (A.) [ 1 [ مفتوح .açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.<br />meftûn (A.) [ مفتون ] tutkun, aşık.<br />meftûn etmek aşık etmek.<br />meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.<br />meftûniyet (A.) [ مفتونيت ] tutkunluk.<br />meger (F.) [ 1 [ مگر .meğer. 2.oysa.<br />meges (F.) [ مگس ] sinek.<br />meğâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.<br />meh (F.) [ مه ] ay.<br />mehâbet (A.) [ مهابت ] heybetlilik.<br />mehâlik (A.) [ مهالک ] tehlikeli yerler.<br />mehâr (F.) [ مهار ] yular, dizgin.<br />mehaz (A.) [ مأخذ ]] kaynak.<br />mehbil (A.) [ مهبل ] rahim yolu.<br />mehd (A.) [ مهد ] beşik.<br />mehekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.<br />mehîb (A.) [ مهيب ] heybetli.<br />mehl (A.) [ مهل ] süre tanıma.<br />mehleke (A.) [ مهلکه ] tehlikeli yer.<br />mehlikâ (F.-A.) [ مه لقا ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />mehpare (F.) [ 1 [ مه پاره .ay parçası. 2.güzel yüzlü.<br />mehpeyker (F.) [ مه پيکر ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.<br />mehr (A.) [ مهر ] mehir.<br />mehrû (F.) [ مهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.<br />mehtâb (F.) [ مهتاب ] mehtap, ay ışığı.<br />mehûz (A.) [ مأخوذ ] alınmış.<br />mehveş (F.) [ 1 [ مهوش .ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.<br />mekân (A.) [ 1 [ مکان .yer. 2.ev.<br />mekâre (A.) [ مکاره ] kiralık binek veya yük hayvanı.<br />mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.<br />mekârim (A.) [ مکارم ] cömertlikler.<br />mekâtîb (A.) [ مکاتيب ] mektuplar.<br />mekâtib (A.) [ مکاتب ] okullar.<br />mekâtib-i âliye [ مکاتب عاليه ] yüksekokullar.<br />mekâtib-i askeriye [ مکاتب عسکریه ] askerî okullar.<br />mekhûl (A.) [ مکحول ] sürmeli.<br />meknûn (A.) [ 1 [ مکنون .dizili. 2.gizli.<br />mekr (A.) [ مکر ] hile.<br />mekrûh (A.) [ مکروه ] iğrenç.<br />meks (A.) [ مکث ] duralama, duraklama.<br />meksur (A.) [ مکسور ] kırık.<br />mekşûf (A.) [ مکشوف ] keşfedilmiş.<br />mekteb (A.) [ 1 [ مکتب .okul. 2.ekol.<br />mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul.<br />mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu.<br />mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise.<br />mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul.<br />mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul.<br />mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi.<br />mektep (A.) [ مکتب ] okul.<br />mektub (A.) [ 1 [ مکتوب .yazılı. 2.mektup.<br />mektûbat (A.) [ مکتوبات ] mektuplar.<br />mektûbî (A.) [ مکتوبی ] valilik özel kalem müdürü.<br />mektûm (A.) [ مکتوم ] gizli.<br />melabe (A.) [ ملعبه ] oyuncak.<br />melâbis (A.) [ ملابس ] giysiler.<br />melah (F.) [ ملخ ] çekirge.<br />melahat (A.) [ ملاحت ] yüz güzelliği.<br />melâhide (A.) [ ملاحده ] dinsizler, tanrıtanımazlar.<br />melâik (A.) [ ملائک ] melekler.<br />melâike (A.) [ ملائکه ] melekler.)<br />melâl (A.) [ ملال ] sıkıntı, usanma.<br />melalli (A.-T.) sıkıntılı.<br />melanet (A.) [ ملعنت ] melunluk.<br />melce (A.) [ ملجأ ] sığınak, sığınacak yer.<br />melekât (A.) [ ملکات ] yetiler.<br />meleke (A.) [ ملکه ] yeti.<br />meleksîmâ (A.) [ ملک سيما ] melek yüzlü güzel.<br />melekût (A.) [ ملکوت ] ruhlar alemi.<br />melfûfen (A.) [ ملفوفا ] ilişikte.<br />melhûz (A.) [ ملحوظ ] düşünülen, öngörülen.<br />melik (A.) [ ملک ] padişah.<br />mellah (A.) [ ملاح ] gemici.<br />melsûk (A.) [ ملصوق ] yapışık.<br />melûf (A.) [ مألوف ] alışık.<br />melun (A.) [ ملعون ] lanet olası.<br />memâlik (A.) [ 1 [ ممالک .ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.<br />memât (A.) [ ممات ] ölüm.<br />memduh (A.) [ ممدوح ] övülmüş.<br />memer (A.) [ ممر ] geçit.<br />memhûr (A.) [ ممهور ] mühürlü.<br />memleket (A.) [ 1 [ مملکت .ülke. 2.şehir.<br />memlûk (A.) [ مملوک ] köle.<br />memnû (A.) [ ممنوع ] yasak.<br />memnûa (A.) [ ممنوعه ] yasak.<br />memnûiyet (A.) [ منوعيت ] yasak olma hali.<br />memnûn (A.) [ 1 [ ممنون .mutlu, razı. 2.sevinçli.<br />memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.<br />memnuniyet (A.) [ ممنونيت ] memnunluk.<br />memûl (A.) [ مأمول ] umulan, beklenilen.<br />memur (A.) [ 1 [ مأمور .görevli. 2.devlet memuru.<br />memurîn (A.) [ مأمورین ] memurlar, görevliler.<br />memûriyet (A.) [ مأموریت ] memurluk.<br />memzuc (A.) [ ممزوج ] karışık.<br />men (F.) [ من ] ben.<br />men’ (A.) [ 1 [ منع .engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.<br />3.yasaklama. 4.yasaklanma.<br />men’ edilmek yasaklanmak.<br />men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.<br />men’ olunmak yasaklanmak.<br />menâbi’ (A.) [ منابع ] kaynaklar.<br />menâfi’ (A.) [ منافع ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.<br />menâkıb (A.) [ مناقب ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.<br />menâm (A.) [ 1 [ منام .uyku. 2.rüya.<br />menâre (A.) [ مناره ] minare.<br />menâsıb (A.) [ مناصب ] makamlar.<br />menâtık (A.) [ مناطق ] bölgeler.<br />menâzır (A.) [ مناظر ] manzaralar.<br />menâzil (A.) [ 1 [ منازل .konaklar. 2.aşamalar.<br />menba (A.) [ 1 [ منبع .kaynak. 2.pınar.<br />menfâ (A.) [ منفی ] sürgün.<br />menfaat (A.) [ منفعت ] çıkar, yarar.<br />menfaatperest (A.-F.) [ منفعت پرست ] çıkarcı.<br />menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.<br />menfez (A.) [ منفذ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.<br />menfî (A.) [ 1 [ منفی .olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz<br />yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.<br />menfur (A.) [ منفور ] nefret edilen.<br />menhî (A.) [ منهی ] yasaklanmış.<br />menhiyat (A.) [ منهيات ] yasaklar.<br />menhus (A.) [ منحوس ] uğursuz.<br />meni (A.) [ منی ] sperma.<br />menî (F.) [ منی ] benlik.<br />menî’ (A.) [ منيع ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.<br />menkabe (A.) [ منقبه ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle<br />bağdaşmaz öyküler.<br />menkûha (A.) [ منکوحه ] nikahlı hanım, eş.<br />menkul (A.) [ 1 [ منقول .nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.<br />menkûş (A.) [ منقوش ] nakışlı, işlemeli, desenli.<br />mensûb (A.) [ منصوب ] nispet edilen, ait, bağlı.<br />mensûbîn (A.) [ منصوبين ] mensuplar.<br />mensubiyet (A.) [ منصوبيت ] mensup olma, bağlı olma.<br />mensûc (A.) [ منسوج ] dokunmuş.<br />mensûcât (A.) [ 1 [ منسوجات .dokumalar. 2.dokuma sektörü.<br />mensûh (A.) [ منسوخ ] hükümsüz.<br />mensûr (A.) [ منثور ] düzyazı.<br />menşe (A.) [ منشا ] köken..<br />menşur (A.) [ 1 [ منشور .ferman. 2.prizma.<br />menus (A.) [ 1 [ مأنوس .alışılmış. 2.alışkın.<br />menût (A.) [ منوط ] bağlı.<br />menzil (A.) [ 1 [ منزل .konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.<br />menzil alınmak yol alınmak.<br />menzil almak yol almak.<br />menzilgâh (A.-F.) [ منزلگاه ] konak yeri.<br />mer’î (A.) [ مرئی ] yürürlükte, geçerli.<br />mera (A.) [ مرعی ] otlak.<br />merâkiz (A.) [ مراکز ] merkezler.<br />merâm (A.) [ مرام ] amaç, anlatılmak istenen şey.<br />merâret (A.) [ مرارت ] acılık.<br />merâsî (A.) [ مراثی ] ağıtlar, mersiyeler.<br />merâsim (A.) [ 1 [ مراسم .törenler. 2.tören.<br />merâtib (A.) [ مراتب ] rütbeler, mertebeler.<br />merbut (A.) [ مربوط ] bağlı.<br />merbûtiyet (A.) [ 1 [ مربوطيت .bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.<br />mercân (A.) [ مرجان ] mercan.<br />merci (A.) [ مرجع ] başvuru yeri.<br />merd (F.) [ 1 [ مرد .adam. 2.yiğit.<br />merdâne (F.) [ مردانه ] yiğitçe.<br />merdiven (F.) [ نردبان ] merdiven.<br />merdûd (A.) [ مردود ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.<br />merdum (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.<br />merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..<br />merdüm (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.<br />merdümek (F.) [ مردمک ] gözbebeği.<br />merdümgiriz (F.) [ مرمگریز ] insanlardan kaçan.<br />merdümhar (F.) [ مردم خوار ] insan yiyen, yamyam.<br />merdümî (F.) [ 1 [ مردمی .insanlık. 2.yiğitlik.<br />meremmet (A.) [ مرمت ] onarım.<br />meremmet etmek onarmak.<br />merg (F.) [ مرگ ] ölüm.<br />mergub (A.) [ مرغوب ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.<br />merhale (A.) [ 1 [ مرحله .aşama. 2.konak, menzil.<br />merhamet (A.) [ مرحمت ] acıma.<br />merhamet etmek acımak.<br />merhametli (A.-T.) acıyan.<br />merhametsiz (A.-T.) acımasız.<br />merhem (A.) [ مرهم ] pomad, yara kremi.<br />merhemsâz olmak çare bulmak.<br />merhûm (A.) [ مرحوم ] (erkek) ölü.<br />merhûme (A.) [ مرحومه ] (bayan) ölü.<br />merhun (A.) [ 1 [ مرهون .rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.<br />merih (A.) [ مریخ ] Mars.<br />merkad (A.) [ مرقد ] mezar.<br />merkeb (A.) [ 1 [ مرکب .binit. 2.eşek.<br />merkum (A.) [ مرقوم ] adı geçen, anılan; yazılmış.<br />merkûz (A.) [ مرکوز ] dikili, dikilmiş.<br />mermi (A.) [ مرمی ] kurşun.<br />mermûz (A.) [ 1 [ مرموز .gizemli. 2.rumuzlu.<br />merrât (A.) [ مرات ] defalar.<br />merre (A.) [ مره ] defa.<br />mersiye (A.) [ مرثيه ] ağıt, mersiye.<br />mertebe (A.) [ 1 [ مرتبه .derece. 2.miktar.<br />merzagî (A.) [ مرزغی ] bataklık.<br />merzüban (F.) [ 1 [ مرزبان .sınır muhafızı. 2.sınır beyi.<br />mesâ (A.) [ مسا ] akşam.<br />mesâcid (A.) [ مساجد ] mesçitler.<br />mesafe (A.) [ مسافه ] uzaklık.<br />mesâha (A.) [ مساحه ] ölçüm.<br />mesai (A.) [ مساعی ] çalışma, çalışmalar.<br />mesâib (A.) [ مصائب ] musibetler.<br />mesâil (A.) [ مسائل ] meseleler.<br />mesâkîn (A.) [ 1 [ مساکن .yoksullar. 2.miskinler.<br />mesâkin (A.) [ مساکن ] konutlar.<br />mesâme (A.) [ مسامه ] derideki küçük delikler.<br />mesârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.<br />mesâvî (A.) [ مساوی ] kötülükler.<br />mescid (A.) [ مسجد ] mesçit.<br />mesdûd (A.) [ مسدود ] kapalı, set çekili, tıkalı.<br />mesel (A.) [ 1 [ مثل .örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.<br />meselâ (A.) [ مثلا ] örneğin.<br />mesele (A.) [ 1 [ مسئله .mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.<br />meserrât (A.) [ مسرات ] sevinçler.<br />meserret (A.) [ مسرت ] sevinç.<br />mesh (A.) [ مسخ ] silme, sıvama.<br />meshetmek silmek, sıvamak.<br />meshûr (A.) [ مسحور ] büyülenmiş.<br />meshûr etmek büyülemek.<br />meshûr olmak büyülenmek.<br />mesîh (A.) [ مسيح ] İsa.<br />mesîhî (A.) [ مسيحی ] Hıristiyan.<br />mesîhiyyet (A.) [ مسيحيت ] Hıristiyanlık.<br />mesîr (A.) [ 1 [ مسير .seyir yeri. 2.güzergah.<br />mesîre (A.) [ مسيره ] gezinti yeri.<br />mesken (A.) [ مسکن ] konut.<br />mesken etmek yurt tutmak.<br />mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.<br />meskenet (A.) [ مسکنت ] miskinlik.<br />meskûkât (A.) [ مسکوکات ] madenî paralar, sikkeler.<br />meskûn (A.) [ مسکون ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.<br />meslah (A.) [ مسلخ ] mezbaha.<br />meslek (A.) [ 1 [ مسلک .yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.<br />meslûl (A.) [ مسلول ] veremli.<br />mesmû (A.) [ مسموع ] duyulan, işitilen.<br />mesmûat (A.) [ مسموعات ] duyulanlar, işitilenler.<br />mesmûm (A.) [ مسموم ] zehirli.<br />mesned (A.) [ 1 [ مسند .dayanak. 2.makam.<br />mesnevîhan (A.-F.) [ مثنوی خوان ] mesnevi okuyan.<br />mesruk (A.) [ مسروق ] çalınmış.<br />mesrûr (A.) [ مسرور ] sevinçli.<br />mesrûrane (A.-F.) [ مسرورانه ] sevinçle.<br />messah (A.) [ مساح ] ölçümcü.<br />mest (F.) [ مست ] sarhoş, mest.<br />mestâne (F.) [ مستانه ] sarhoşça.<br />mestî (F.) [ مستی ] sarhoşluk.<br />mest-i harâb (F.-A.) [ مست خراب ] körkütük sarhoş.<br />mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.<br />mestûr (A.) [ مستور ] örtülü, gizli, kapalı.<br />mestûr (A.) [ مسطور ] yazılı.<br />mesud (A.) [ 1 [ مسعود .mutlu, saadetli. 2.kutlu.<br />mesûdâne (A.-F.) [ مسعودانه ] mesutça, bahtiyarlıkla.<br />mesuliyet (A.) [ مسئوليت ] sorumluluk.<br />meş’al (A.) [ مشعل ] meşale.<br />meş’um (A.) [ مشئوم ] uğursuz, şom.<br />meş’ûr (A.) [ مشعور ] bilinçli, şuurlu.<br />meşâgil (A.) [ مشاغل ] uğraşlar.<br />meşâhîr (A.) [ مشاهير ] ünlüler.<br />meşâil (A.) [ مشاعل ] meşaleler.<br />meşakkat (A.) [ مشقت ] sıkıntı, güçlük.<br />meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.<br />meşâmm (A.) [ مشام ] burun.<br />meşârık (A.) [ مشارق ] doğular.<br />meşâyih (A.) [ مشایخ ] şeyhler.<br />meşbû (A.) [ 1 [ مشبوع .dolu. 2.tok, doygun.<br />meşcer (A.) [ مشجر ] ağaçlık.<br />meşcere (A.) [ مشجره ] ağaçlık.<br />meşgale (A.) [ مشغله ] uğraşı.<br />meşgûliyet (A.) [ مشغوليت ] iş güç.<br />meşhed (A.) [ مشهد ] şehit düşülen yer.<br />meşher (A.) [ مشهر ] sergi, sergilenen yer.<br />meşhûd (A.) [ مشهود ] görülmüş, gözlenmiş.<br />meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.<br />meşhûn (A.) [ مشحون ] dolu.<br />meşhûr (A.) [ مشهور ] ünlü, tanınmış, bilinen.<br />meşîhat (A.) [ 1 [ مشيخت .şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.<br />meşk (A.) [ 1 [ مشق .yazı örneği. 2.temrin.<br />meşk (F.) [ مشک ] kırba.<br />meşkûk (A.) [ مشکوک ] şüphe götürür.<br />meşkûkiyyet (A.) [ مشکوکيت ] şüphe götürme.<br />meşkûr (A.) [ مشکور ] övülen, beğenilen.<br />meşreb (A.) [ 1 [ مشرب .yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.<br />meşrebe (A.) [ مشربه ] maşrapa.<br />meşrû (A.) [ مشروع ] yasal.<br />meşrûbât (A.) [ مشروبات ] içilecek şeyler.<br />meşrûh (A.) [ مشروح ] açıklanmış, şerhedilmiş.<br />meşrûhât (A.) [ مشروحات ] açıklamalar.<br />meşrûiyyet (A.) [ مشروعيت ] yasallık.<br />meşrût (A.) [ مشروط ] koşullu.<br />meşrut olunmak şart koşulmak.<br />meşşâte (A.) [ مشاطه ] gelin süsleyen.<br />meşveret (A.) [ مشورت ] danışma.<br />meşveret etmek danışmak.<br />metâ (A.) [ متاع ] mal, eşya.<br />metâli (A.) [ مطالع ] doğuş yerleri.<br />metânet (A.) [ متانت ] dayanıklılık.<br />metbû (A.) [ متبوع ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.<br />metin (A.) [ متين ] sağlam, dayanıklı.<br />metn (A.) [ متن ] yazıya dökülmüş bilgi.<br />metremik’ab (A.) [ مترو مکعب ] metreküp.<br />metrûk (A.) [ متروک ] terkedilmiş.<br />metrûkat (A.) [ متروکات ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.<br />metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.<br />mev’ize (A.) [ موعظه ] öğüt.<br />mev’ûd (A.) [ 1 [ موعود .vaat edilmiş. 2.vadeli.<br />mevâd (A.) [ مواد ] maddeler.<br />mevârid (A.) [ موارد ] konular, hususlar, yerler.<br />mevc (A.) [ موج ] dalga.<br />mevce (A.) [ موجه ] dalga.<br />mevcûd (A.) [ 1 [ موجود .var. 2.hazır. 3.varlık.<br />mevcûdât (A.) [ موجودات ] varlıklar.<br />mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.<br />mevcûdiyyet (A.) [ موجودیت ] var olma, varlık.<br />meveddet (A.) [ مودت ] sevgi.<br />mevhibe (A.) [ موهبه ] bağış.<br />mevhûm (A.) [ موهوم ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.<br />mevki (A.) [ 1 [ موقع .durum, konum. 2.yer.<br />mevkib (A.) [ موکب ] alay, kafile.<br />mevkif (A.) [ 1 [ موقف .durak. 2.istasyon.<br />mevki-i rüchan (A.-F.) [ موقع رجحان ] tercih mevkii.<br />mevkûf (A.) [ موقوف ] vakfedilmiş.<br />mevkufleh (A.) [ موقوف له ] vakfeden.<br />mevlâ (A.) [ 1 [ مولی .Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.<br />mevlid (A.) [ 1 [ مولد .doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.<br />mevsuk (A.) [ موثوق ] güvenilir, belgeye dayanan.<br />mevsûkiyet (A.) [ موثوقيت ] güvenilirlik, belgeye dayanma.<br />mevsûm (A.) [ موسوم ] adlandırılmış.<br />mevt (A.) [ موت ] ölüm.<br />mevtâ (A.) [ موتا ] ölüler.<br />mevtâî (A.) [ موتائی ] ölümcül.<br />mevtın (A.) [ موطن ] yurt.<br />mevzi (A.) [ موضع ] yer.<br />mevzi’î (A.) [ موضعی ] yerel.<br />mevzû (A.) [ موضوع ] konu.<br />mevzu-i bahis (A.-F.) [ موضوع بحث ] sözkonusu.<br />mevzun (A.) [ 1 [ موزون .biçimli, düzgün. 2.vezinli.<br />mey (F.) [ 1 [ می .şarap. 2.içki.<br />meyânında (F.-T.) arasında.<br />meydân (A.) [ ميدان ] alan.<br />meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.<br />meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.<br />meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.<br />meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.<br />meyil vermek eğilim göstermek.<br />meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.<br />meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.<br />meyl etmek (A.-T.) eğilmek.<br />meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.<br />meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.<br />meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.<br />meyt (A.) [ ميت ] ölü.<br />meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.<br />meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.<br />meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.<br />meyyit (A.) [ ميت ] ölü.<br />mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.<br />mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.<br />mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.<br />mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.<br />mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.<br />mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.<br />mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.<br />mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.<br />mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.<br />mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.<br />mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.<br />mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.<br />mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.<br />mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.<br />meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.<br />meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.<br />mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.<br />mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.<br />mezra (A.) [ مزرع ] tarla.<br />mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.<br />mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.<br />mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.<br />mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.<br />mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.<br />mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.<br />mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.<br />mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.<br />mısra (A.) [ مصراع ] dize.<br />mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.<br />mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.<br />mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.<br />miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.<br />micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.<br />midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.<br />midhat (A.) [ مدحت ] övgü.<br />mie (A.) [ مائه ] yüz.<br />miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.<br />miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.<br />mîh (F.) [ ميخ ] çivi.<br />mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.<br />mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.<br />mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.<br />mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.<br />mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.<br />mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.<br />mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.<br />mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.<br />mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.<br />mihrak (A.) [ محراق ] odak.<br />mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.<br />mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.<br />mihver (A.) [ محور ] eksen.<br />mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.<br />mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.<br />mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.<br />mikraz (A.) [ مقراض ] makas.<br />mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.<br />mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.<br />mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.<br />milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.<br />milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.<br />milk (A.) [ ملک ] mülk.<br />millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.<br />millî (A.) [ ملی ] ulusal.<br />milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.<br />milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.<br />milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.<br />mîna (F.) [ مينا ] mine.<br />minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.<br />minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.<br />minen (A.) [ منن ] minnetler.<br />minkale (A.) [ منقله ] iletki.<br />minkar (A.) [ منقار ] gaga.<br />minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.<br />minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.<br />minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.<br />minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.<br />mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.<br />mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.<br />mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.<br />miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.<br />mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.<br />mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.<br />mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.<br />mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.<br />mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.<br />mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.<br />mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.<br />misal (A.) [ ] örnek.<br />misal almak örnek almak.<br />misâli (A.-T.) gibi.<br />misillü (A.-T.) gibi.<br />miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.<br />miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.<br />misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.<br />mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.<br />mithara (A.) [ مطهره ] matara.<br />mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.<br />miyâh (A.) [ مياه ] sular.<br />miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.<br />miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.<br />mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.<br />mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet<br />günü.<br />mû (F.) [ مو ] kıl.<br />muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.<br />mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını<br />okuyan müezzin.<br />mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.<br />mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.<br />mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.<br />mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.<br />mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.<br />mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.<br />muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.<br />muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.<br />muaddil (A.) [ معدل ] denk.<br />muâdele (A.) [ معادله ] denklem.<br />muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.<br />muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.<br />muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.<br />muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.<br />muâhede yapmak antlaşma yapmak.<br />muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.<br />muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.<br />muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.<br />muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.<br />mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.<br />muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.<br />muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.<br />muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.<br />muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.<br />muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.<br />muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.<br />muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.<br />muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.<br />muamma (A.) [ معما ] bilmece.<br />muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.<br />muânid (A.) [ معاند ] inatçı.<br />muannid (A.) [ معند ] inatçı.<br />muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.<br />muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.<br />muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.<br />muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.<br />muasırlaşmak çağdaşlaşmak.<br />muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.<br />muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.<br />muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.<br />muavenet etmek yardım etmek.<br />muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.<br />muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.<br />muayyen (A.) [ معين ] belirli.<br />muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.<br />muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.<br />muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.<br />mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.<br />mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.<br />mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.<br />mûcib olmak sebep olmak.<br />mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.<br />mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.<br />mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.<br />mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.<br />mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.<br />muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.<br />mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.<br />mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.<br />mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.<br />muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.<br />muğber olmak kırılmak, gücenmek.<br />muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.<br />muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.<br />muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.<br />muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.<br />muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.<br />muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.<br />muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.<br />muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.<br />muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.<br />muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.<br />muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.<br />muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.<br />muhafaza etmek korumak, saklamak.<br />muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.<br />muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.<br />muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.<br />muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.<br />muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.<br />muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.<br />muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.<br />muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.<br />muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.<br />muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.<br />muhâl (A.) [ محال ] imkansız.<br />muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.<br />muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.<br />muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.<br />muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.<br />muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.<br />muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.<br />muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.<br />muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.<br />muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.<br />muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.<br />muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.<br />muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.<br />muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.<br />muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.<br />muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.<br />muharrir (A.) [ محرر ] yazar.<br />muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.<br />muhasara etmek sarmak, kuşatmak.<br />muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.<br />muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.<br />muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.<br />muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.<br />muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.<br />muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.<br />muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.<br />muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.<br />muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.<br />muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.<br />muhık (A.) [ محق ] haklı.<br />muhib (A.) [ محب ] seven.<br />mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.<br />muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.<br />muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.<br />muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.<br />muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.<br />muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.<br />muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.<br />muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.<br />muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.<br />muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.<br />muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.<br />muhterik olmak yanmak.<br />muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.<br />muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.<br />muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.<br />muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.<br />muhtevî olmak içermek, içine almak.<br />muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.<br />muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.<br />mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.<br />mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.<br />mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.<br />mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.<br />mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.<br />mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.<br />mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.<br />mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.<br />mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.<br />mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.<br />mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.<br />mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.<br />mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.<br />mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.<br />mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.<br />mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.<br />mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.<br />mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)<br />mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.<br />mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.<br />mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.<br />mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.<br />mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.<br />mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.<br />mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.<br />mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.<br />mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.<br />mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.<br />muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.<br />muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.<br />muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.<br />muktedî olmak uymak.<br />muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.<br />muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)<br />muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.<br />mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.<br />mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.<br />mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.<br />munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.<br />munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.<br />munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.<br />munkalib olmak değişmek, dönüşmek.<br />munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.<br />munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.<br />munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.<br />munsarif olmak vazgeçmek.<br />munsif (A.) [ منصف ] insaflı.<br />muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.<br />muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.<br />muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.<br />muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.<br />munzam (A.) [ منضم ] ek.<br />mûr (F.) [ مور ] karınca.<br />murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.<br />murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.<br />murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.<br />murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.<br />murahhas (A.) [ مرخص ] delege.<br />murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.<br />murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.<br />murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.<br />murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.<br />murg (F.) [ مرغ ] kuş.<br />murûr etmek geçmek.<br />murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.<br />musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.<br />musâb olmak yakalanmak, tutulmak.<br />musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.<br />musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.<br />musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.<br />musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.<br />musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.<br />musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine<br />bakan.<br />musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.<br />musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.<br />musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.<br />musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.<br />musattah (A.) [ مسطح ] düz.<br />musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.<br />musavvir (A.) [ مصور ] ressam.<br />mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.<br />musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.<br />mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.<br />musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.<br />musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.<br />mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.<br />mûş (F.) [ موش ] fare.<br />muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.<br />mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.<br />muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.<br />muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.<br />mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.<br />mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.<br />mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.<br />mutâlebe etmek istemek, talep etmek.<br />mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.<br />mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.<br />mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.<br />mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.<br />mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.<br />mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.<br />mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.<br />mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.<br />mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.<br />mutazarrır olmak zarar görmek.<br />muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.<br />mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.<br />mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.<br />mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.<br />mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.<br />mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.<br />mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.<br />mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.<br />mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.<br />muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.<br />muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.<br />muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.<br />muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.<br />muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.<br />muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.<br />muvafık gelmek uygun olmak.<br />muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.<br />muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.<br />muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.<br />muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.<br />muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.<br />muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.<br />muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.<br />muvazene (A.) [ موازنه ] denge.<br />muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.<br />muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.<br />muvazi (A.) [ موازی ] paralel.<br />muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.<br />muzaffer olmak zafer kazanmak.<br />muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.<br />muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.<br />muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.<br />muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.<br />muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.<br />muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.<br />mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.<br />mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.<br />mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.<br />mübahese olunmak tartışılmak.<br />mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.<br />mübalağa edilmek abartılmak.<br />mübalağa etmek abartmak.<br />mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.<br />mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.<br />mübareze etmek mücadele etmek.<br />mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.<br />mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.<br />mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.<br />mübâyaa etmek almak, satın almak.<br />mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.<br />mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.<br />mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.<br />mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.<br />mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.<br />mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.<br />mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.<br />mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.<br />mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.<br />mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.<br />mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.<br />mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.<br />mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.<br />mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.<br />mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.<br />müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.<br />mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.<br />mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.<br />mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.<br />mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.<br />mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.<br />mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.<br />mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.<br />müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.<br />müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.<br />müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.<br />müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.<br />müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.<br />müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.<br />müddet (A.) [ مدت ] süre.<br />müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.<br />müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.<br />müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.<br />müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.<br />müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.<br />müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.<br />müdrik olmak idrak etmek.<br />müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.<br />müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.<br />müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.<br />müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.<br />müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.<br />müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.<br />müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.<br />müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.<br />müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.<br />müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.<br />müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.<br />müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.<br />müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.<br />müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.<br />müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.<br />müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.<br />müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.<br />müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.<br />müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.<br />müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.<br />müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.<br />müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.<br />mühim (A.) [ مهم ] önemli.<br />mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.<br />mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.<br />mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.<br />mühlet vermek süre tanımak.<br />mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.<br />mühr (F.) [ مهر ] mühür.<br />mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.<br />mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.<br />mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.<br />müje (F.) [ مژه ] kirpik.<br />müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.<br />mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.<br />mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.<br />mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.<br />mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.<br />mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.<br />mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.<br />mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.<br />mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.<br />mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.<br />mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.<br />müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.<br />müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.<br />mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.<br />mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.<br />mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.<br />mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.<br />mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.<br />mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.<br />mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.<br />mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.<br />mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.<br />mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.<br />mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.<br />mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.<br />mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.<br />mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.<br />mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.<br />mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.<br />mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.<br />mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.<br />mümasil olmak berbirine benzemek.<br />mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.<br />mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.<br />mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.<br />mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.<br />mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.<br />müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.<br />mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.<br />mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.<br />mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.<br />mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.<br />mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.<br />mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.<br />mün’adim olmak yok olmak.<br />mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.<br />mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.<br />mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.<br />münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.<br />münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.<br />münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.<br />münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.<br />münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.<br />münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.<br />münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.<br />münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.<br />münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.<br />münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.<br />münatif olmak çevrilmek.<br />münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.<br />münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.<br />münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.<br />münbit (A.) [ منبت ] verimli.<br />müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.<br />müncer olmak sonuçlanmak.<br />mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.<br />mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.<br />münderis olmak izi kalmamak.<br />münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.<br />münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.<br />münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.<br />münevver eylemek aydınlatmak.<br />münfail olmak gücenmek, alınmak.<br />münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.<br />münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.<br />münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.<br />münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.<br />münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.<br />münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.<br />münhezim olmak bozguna uğramak.<br />müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.<br />münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.<br />münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.<br />münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.<br />münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.<br />münkesir olmak kırılmak.<br />münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.<br />münselib olmak kalmamak.<br />müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.<br />müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.<br />müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.<br />münteha (A.) [ منتها ] son.<br />müntehi olmak sona ermek, son bulmak.<br />müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.<br />müntesip bk. müntesib.<br />münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.<br />müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.<br />müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.<br />müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.<br />mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.<br />müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.<br />müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.<br />müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.<br />mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.<br />müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.<br />mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.<br />mürde (F.) [ مرده ] ölü.<br />mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.<br />müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.<br />müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.<br />mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.<br />müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.<br />mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.<br />mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.<br />mürg (F.) [ مرغ ] kuş.<br />mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.<br />mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.<br />mürit bk. murid.<br />mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.<br />mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.<br />mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.<br />mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.<br />mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.<br />mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.<br />mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.<br />mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.<br />mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.<br />mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.<br />mürûr etmek geçmek.<br />mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.<br />mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.<br />müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.<br />müsaade edilmek izin verilmek.<br />müsaade etmek izin vermek.<br />müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.<br />müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.<br />müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.<br />müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.<br />müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.<br />müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.<br />müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.<br />müsadere etmek mal varlığına el koymak.<br />müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.<br />müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.<br />müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.<br />müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.<br />müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.<br />müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.<br />müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.<br />müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.<br />müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.<br />müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.<br />müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.<br />müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.<br />müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.<br />müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.<br />müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.<br />müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.<br />müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.<br />müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.<br />müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.<br />müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.<br />müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.<br />müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.<br />müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.<br />müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.<br />müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.<br />müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.<br />müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.<br />müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.<br />müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.<br />müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.<br />müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.<br />müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.<br />müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.<br />müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.<br />müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.<br />müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.<br />müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.<br />müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.<br />müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.<br />müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.<br />müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.<br />müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.<br />müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.<br />müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.<br />müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.<br />müstebân olmak anlaşılmak.<br />müstebid (A.) [ مستبد ] despot.<br />müstefid olmak yararlanmak.<br />müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.<br />müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.<br />müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.<br />müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.<br />müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.<br />müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.<br />müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.<br />müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.<br />müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.<br />müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.<br />müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.<br />müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.<br />müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.<br />müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.<br />müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.<br />müşâhede edilmek gözlemlenmek.<br />müşâhede olunmak gözlemlenmek.<br />müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.<br />müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.<br />müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.<br />müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.<br />müşavere etmek danışmak.<br />müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.<br />müşerref olmak şeref kazanmak.<br />müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.<br />müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.<br />müşir (A.) [ مشير ] mareşal.<br />müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.<br />müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.<br />müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.<br />müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.<br />müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.<br />müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.<br />müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.<br />müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.<br />müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.<br />müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.<br />müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.<br />mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.<br />mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma.<br />müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.<br />müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.<br />müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.<br />müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.<br />müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.<br />müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.<br />müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.<br />müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.<br />müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.<br />müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.<br />mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.<br />mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.<br />mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.<br />mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.<br />mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.<br />mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.<br />mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.<br />mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,<br />tecavüzcü.<br />müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.<br />mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.<br />mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.<br />mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.<br />mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.<br />mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.<br />müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.<br />müteellim (A.) [ متألم ] elemli.<br />müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.<br />müteessif olmak üzülmek.<br />müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.<br />müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.<br />müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.<br />müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.<br />müteezzi etmek acı çektirmek.<br />mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.<br />mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.<br />mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.<br />mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.<br />müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.<br />mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.<br />mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.<br />mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.<br />mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.<br />mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.<br />mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.<br />müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.<br />müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.<br />mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.<br />mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.<br />mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.<br />mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.<br />mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.<br />mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.<br />mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.<br />mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.<br />mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.<br />mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.<br />mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.<br />mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.<br />mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.<br />mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.<br />mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.<br />mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.<br />mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.<br />mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.<br />mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.<br />mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.<br />mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.<br />mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.<br />mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.<br />mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.<br />mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.<br />mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.<br />mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.<br />mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.<br />mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.<br />mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.<br />müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.<br />mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.<br />müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.<br />müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.<br />mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.<br />mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.<br />mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.<br />mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.<br />mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.<br />müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.<br />müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.<br />müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.<br />müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.<br />müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.<br />müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.<br />müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.<br />müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.<br />müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.<br />müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.<br />mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.<br />mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.<br />mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.<br />mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.<br />mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.<br />mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.<br />mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.<br />müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.<br />müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.<br />müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.<br />mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.<br />mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.<br />mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.<br />müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.<br />müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.<br />mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.<br />mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.<br />mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.<br />müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.<br />müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.<br />müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.<br />müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.<br />müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.<br />müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.<br />müyesser olmak gerçekleşmek.<br />müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.<br />müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.<br />müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.<br />müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.<br />müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.<br />müzekker (A.) [ مذکر ] eril.<br />müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.<br />müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.<br />müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-8975699983504889012010-02-18T00:21:00.000-08:002010-02-18T00:23:00.395-08:00Nnâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.<br />na’l (A.) [ نعل ] nal.<br />na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.<br />na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.<br />na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.<br />na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.<br />na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.<br />na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.<br />na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.<br />nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.<br />naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.<br />nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.<br />nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.<br />nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.<br />nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.<br />nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.<br />nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.<br />nabz (A.) [ نبض ] nabız.<br />nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.<br />nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.<br />nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.<br />nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.<br />nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.<br />nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.<br />nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.<br />nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.<br />nâdim (A.) [ نادم ] pişman.<br />nâdim etmek pişman etmek.<br />nâdim olmak pişman olmak.<br />nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.<br />nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.<br />nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.<br />nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.<br />nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.<br />nâf (F.) [ ناف ] göbek.<br />nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.<br />nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.<br />nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.<br />nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.<br />nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.<br />nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.<br />nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.<br />nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.<br />nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.<br />nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.<br />nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.<br />nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.<br />nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.<br />nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.<br />nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.<br />nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.<br />nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.<br />nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.<br />nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.<br />nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.<br />nahif (A.) [ نحيف ] cılız.<br />nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.<br />nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.<br />nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.<br />nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.<br />nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.<br />nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.<br />nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.<br />nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.<br />nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.<br />nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.<br />nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.<br />nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.<br />nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.<br />nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.<br />nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.<br />nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.<br />nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.<br />nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.<br />nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.<br />nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.<br />nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.<br />nakış (A.) [ نقش ] desen.<br />nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.<br />nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.<br />nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.<br />nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.<br />nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.<br />nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.<br />nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.<br />nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.<br />nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.<br />naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.<br />nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.<br />nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.<br />nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.<br />nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.<br />nakşedilmek işlenmek.<br />nakş etmek işlemek.<br />nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.<br />nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.<br />nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.<br />nâlân etmek inletmek.<br />nâlân olmak inlemek.<br />nâle (F.) [ ناله ] inilti.<br />nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.<br />nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.<br />nam vermek ad vermek, adlandırmak.<br />nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.<br />nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.<br />3.yabancı.<br />nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.<br />nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.<br />nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.<br />nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.<br />nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.<br />namaz (F.) [ نماز ] namaz.<br />namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.<br />nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.<br />nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.<br />nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.<br />nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.<br />nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.<br />nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.<br />nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.<br />nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.<br />nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.<br />nâmına (F.-T.) adına.<br />nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.<br />nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.<br />nâmus (A.<Yun.) [ 1 [ ناموس .ırz. 2.dürüstlük. 3.yasa.<br />nâmuskâr (A.-F.) [ ناموسکار ] namuslu.<br />namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.<br />nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.<br />nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.<br />nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.<br />namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.<br />nân (F.) [ نان ] ekmek.<br />nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.<br />nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.<br />nâr (A.) [ نار ] ateş.<br />nâr (F.) [ نار ] nar.<br />nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.<br />nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.<br />nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.<br />nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.<br />narh (F.) [ نرخ ] nark.<br />nâs (A.) [ ناس ] insanlar.<br />nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.<br />nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.<br />nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.<br />nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.<br />nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.<br />nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.<br />nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.<br />nass (A.) [ نص ] kesinlik.<br />nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.<br />nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.<br />nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.<br />nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.<br />nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.<br />nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.<br />nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.<br />nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.<br />nats (A.) [ نطس ] nadas.<br />natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.<br />nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.<br />nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.<br />nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.<br />nâvek (F.) [ ناوک ] ok.<br />nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.<br />nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.<br />nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.<br />nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.<br />naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.<br />naza çekmek nazlanmak.<br />nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.<br />nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.<br />nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.<br />nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.<br />nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.<br />nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.<br />nazarî (A.) [ نظری ] teorik.<br />nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.<br />nazariye (A.) [ نظریه ] teori.<br />nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.<br />nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.<br />nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.<br />nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.<br />nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.<br />nâzırlık (A.-T.) bakanlık.<br />nazif (A.) [ نظيف ] temiz.<br />nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.<br />nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.<br />nâzil (A.) [ نازل ] inen.<br />nâzil olmak inmek.<br />nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.<br />nazîr (A.) [ نظير ] benzer.<br />nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz<br />söyleme.<br />nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.<br />nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.<br />nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.<br />nebât (A.) [ نبات ] bitki.<br />nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.<br />nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.<br />nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.<br />neberd (F.) [ نبرد ] savaş.<br />nebî (A.) [ نبی ] peygamber.<br />nebîre (A.) [ نبيره ] torun.<br />necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.<br />necâset (A.) [ نجاست ] pislik.<br />necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.<br />necîs (A.) [ نجيس ] pis.<br />necm (A.) [ نجم ] yıldız.<br />nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.<br />nedâmet getirmek pişman olmak.<br />nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet<br />arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.<br />nedret (A.) [ ندرت ] azlık.<br />nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.<br />nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.<br />nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.<br />nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.<br />nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.<br />nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.<br />nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.<br />nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.<br />nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.<br />nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.<br />nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.<br />nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.<br />neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.<br />nefy (A.) [ ] sürgün.<br />nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.<br />nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.<br />nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.<br />neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.<br />nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.<br />nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.<br />nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.<br />nehy etmek yasaklamak.<br />nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.<br />nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.<br />nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.<br />nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.<br />nem (F.) [ نم ] rutubet.<br />nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.<br />nemed (F.) [ نمد ] keçe.<br />nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.<br />nemek (F.) [ نمک ] tuz.<br />neml (A.) [ نمل ] karınca.<br />nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.<br />neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.<br />nerd (F.) [ نرد ] tavla.<br />nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.<br />nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.<br />nesc (A.) [ نسج ] doku.<br />neseb (A.) [ نسب ] soy.<br />nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.<br />nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.<br />nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.<br />nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.<br />nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.<br />nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.<br />nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.<br />nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.<br />neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.<br />neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.<br />neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.<br />neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.<br />neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.<br />neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.<br />neşr olunmak yayınlanmak.<br />neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.<br />neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.<br />neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.<br />neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.<br />neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.<br />neşveyâb olmak neşelenmek.<br />netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.<br />netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.<br />netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.<br />netîcepezîr olmak sonuçlanmak.<br />nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.<br />nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.<br />nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.<br />nevâ (F.) [ نوا ] ses.<br />nevâde (F.) [ نواده ] torun.<br />nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.<br />nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.<br />nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.<br />nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.<br />nevâziş eylemek okşamak.<br />nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.<br />nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.<br />nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.<br />nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.<br />neve (F.) [ نوه ] torun.<br />nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.<br />nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.<br />nevid (F.) [ نوید ] müjde.<br />nevin (F.) [ نوین ] yeni.<br />nevm (A.) [ نوم ] uyku.<br />nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.<br />nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.<br />nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.<br />nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.<br />nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.<br />nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.<br />nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.<br />nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.<br />neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.<br />neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.<br />neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.<br />nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.<br />nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.<br />nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.<br />nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.<br />nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.<br />nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.<br />nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.<br />nezih (A.) [ نزیه ] temiz.<br />nezr (A.) [ نذر ] adak.<br />nezr etmek adamak.<br />nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.<br />nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.<br />nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.<br />niam (A.) [ نعم ] nimetler.<br />nida etmek seslenmek.<br />nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.<br />nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.<br />nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.<br />nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.<br />nigâh eylemek bakmak.<br />nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.<br />nigeh (F.) [ نگه ] bakış.<br />nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.<br />nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.<br />nihâl (F.) [ نهال ] fidan.<br />nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.<br />nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.<br />nihayet (A.) [ نهایت ] son.<br />nihayet bulmak sona ermek.<br />nijâd (F.) [ نژاد ] soy.<br />nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.<br />nikab (A.) [ نقاب ] peçe.<br />nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.<br />nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.<br />nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.<br />nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.<br />nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.<br />nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.<br />nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.<br />nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.<br />nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.<br />nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.<br />nisâr (A.) [ نثار ] saçma.<br />nisâr etmek saçmak.<br />nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.<br />nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.<br />nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.<br />nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.<br />nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.<br />nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.<br />nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.<br />nişîn (F.) [ نشين ] oturan.<br />niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.<br />niyâm (F.) [ نيام ] kın.<br />niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.<br />niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.<br />niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.<br />niyyet (A.) [ نيت ] niyet.<br />nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.<br />nizâm (A.) [ نظام ] düzen.<br />nizâm bulmak düzene girmek.<br />nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.<br />nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.<br />nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.<br />noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.<br />nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.<br />nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.<br />nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.<br />nukud (A.) [ نقود ] nakitler.<br />nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.<br />nur (A.) [ نور ] ışık.<br />nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.<br />nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.<br />nusrat vermek üstünlük vermek.<br />nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.<br />nûş etmek içmek.<br />nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.<br />nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.<br />nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.<br />nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.<br />nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.<br />nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.<br />nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.<br />nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.<br />nüfuz etmek işlemek, etki etmek.<br />nükhet (A.) [ نکهت ] koku.<br />nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.<br />nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.<br />nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.<br />nümayan olmak görünmek.<br />nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.<br />nümune (F.) [ نمونه ] örnek.<br />nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.<br />nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.<br />nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.<br />nüvid (F.) [ نوید ] müjde.<br />nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.<br />nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-12035312355279049832010-02-18T00:20:00.001-08:002010-02-18T00:20:59.975-08:00Öömr (A.) [ عمر ] ömür.<br />örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.<br />örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.<br />örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.<br />örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.<br />örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.<br />öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.<br />özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.<br />özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-18708909833500497162010-02-18T00:19:00.000-08:002010-02-18T00:20:21.080-08:00Ppâ (F.) [ پا ] ayak.<br />pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.<br />pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.<br />pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.<br />pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.<br />pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.<br />pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.<br />pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.<br />pâçe (F.) [ پاچه ] paça.<br />pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.<br />pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.<br />pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.<br />paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.<br />pâk (F.) [ پاک ] temiz.<br />pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.<br />pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.<br />pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.<br />paklanmak temizlenmek.<br />pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.<br />pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.<br />pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.<br />pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.<br />pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.<br />paralamak parçalamak, parça parça etmek.<br />paralanmak parça parça olmak.<br />pârçe (F.) [ پارچه ] parça.<br />pâre (F.) [ پاره ] parça.<br />pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.<br />pârelenmek parça parça olmak.<br />pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.<br />pars (F.) [ پارس ] panter.<br />pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.<br />pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.<br />pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.<br />pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.<br />pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.<br />pâyân (F.) [ پایان ] son.<br />pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.<br />pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.<br />pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.<br />pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.<br />pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.<br />pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.<br />pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.<br />pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.<br />pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.<br />pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.<br />pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.<br />pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.<br />pazar eylemek alışveriş yapmak.<br />peder (F.) [ پدر ] baba.<br />pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.<br />pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.<br />pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.<br />pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.<br />pehlivan bk. pehlevân.<br />pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.<br />pehn (F.) [ پهن ] geniş.<br />pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.<br />pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.<br />pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.<br />peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.<br />pelîd (F.) [ پليد ] kirli.<br />penah (F.) [ پناه ] sığınma.<br />penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.<br />penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.<br />penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.<br />penc (F.) [ پنج ] beş.<br />pence (F.) [ پنجه ] pençe.<br />pencidü bk. pencüdü.<br />pencise bk. pencüse.<br />penciyek bk. pencüyek.<br />pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.<br />pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.<br />pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.<br />pençe (F.) [ پنجه ] pençe.<br />pend (F.) [ پند ] öğüt.<br />pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.<br />penîr (F.) [ پنير ] peynir.<br />per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.<br />perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.<br />perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.<br />perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.<br />perend (F.) [ پرند ] atlas.<br />perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.<br />perest (F.) [ پرست ] tapan.<br />perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.<br />perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.<br />perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.<br />perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.<br />perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.<br />perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.<br />perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.<br />pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.<br />pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.<br />perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.<br />perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.<br />perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.<br />perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.<br />perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.<br />perişan olmak darmadağın olmak.<br />perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.<br />perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.<br />perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.<br />pertavsız (F.) büyüteç.<br />pertev (F.) [ پرتو ] ışık.<br />pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.<br />pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.<br />pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.<br />pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.<br />pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.<br />pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.<br />perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.<br />perverde etmek beslemek, gütmek.<br />perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.<br />pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.<br />pes (F.) [ پس ] arka.<br />pesend (F.) [ پسند ] beğenen.<br />pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.<br />pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.<br />peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.<br />peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.<br />peşin (F.) [ پيشين ] önceden.<br />peşm (F.) [ پشم ] yün.<br />peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.<br />peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.<br />peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.<br />peyâm (F.) [ پيام ] haber.<br />peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.<br />peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.<br />peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.<br />peygam (F.) [ پيغام ] haber.<br />peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.<br />peyk (F.) [ پيک ] ulak.<br />peykân (F.) [ پيکان ] temren.<br />peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.<br />peyker (F.) [ پيکر ] yüz.<br />peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.<br />peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.<br />pîl (F.) [ پيل ] fil.<br />pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.<br />pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.<br />pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.<br />pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.<br />pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.<br />pistan (F.) [ پستان ] meme.<br />piste (F.) [ پسته ] fıstık.<br />pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.<br />pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.<br />pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.<br />pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.<br />pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu<br />başlatan sanatçı.<br />pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.<br />pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.<br />pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.<br />pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.<br />piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç<br />taşlarından paytak.<br />piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.<br />post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.<br />postîn (F.) [ پستين ] kürk.<br />postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke<br />şeyhi.<br />pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.<br />puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.<br />pul (F.) [ پول ] para.<br />pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.<br />pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.<br />pur (F.) [ پر ] dolu.<br />pûr (F.) [ پور ] oğul.<br />pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.<br />pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.<br />pûte (F.) [ پوته ] pota.<br />pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.<br />pûyân olmak geçip gitmek.<br />pûziş (F.) [ پوزش ] özür.<br />pür (F.) [ پر ] dolu.<br />pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.<br />pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.<br />pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.<br />püser (F.) [ پسر ] oğul.<br />püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.<br />püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-84170467602119359602010-02-18T00:17:00.000-08:002010-02-18T00:18:53.875-08:00Rra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.<br />ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.<br />ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.<br />ra’şe vermek titretmek.<br />ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.<br />rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.<br />rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.<br />rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.<br />râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.<br />râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.<br />râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.<br />râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.<br />rabt (A.) [ ربط ] bağlama.<br />rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.<br />rabt etmek bağlamak, tutturmak.<br />rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.<br />râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.<br />raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.<br />râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.<br />racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.<br />radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.<br />rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.<br />rağbet etmek ilgi duymak.<br />râh (F.) [ راه ] yol.<br />râhib (A.) [ راهب ] rahip.<br />rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.<br />rahl (A.) [ رحل ] semer.<br />rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.<br />rahm etmek acımak, merhamet etmek.<br />rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.<br />rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.<br />rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.<br />râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.<br />rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.<br />rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.<br />rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.<br />rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.<br />rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.<br />rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.<br />raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.<br />rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.<br />râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.<br />raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.<br />râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.<br />rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.<br />râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.<br />râkib olmak binmek.<br />râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.<br />râkid (A.) [ راکد ] durgun.<br />rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.<br />rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.<br />rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.<br />raks (A.) [ رقص ] dans.<br />raks etmek dans etmek.<br />râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.<br />râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.<br />râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.<br />ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.<br />ramak kalmak çok az bir şey kalmak.<br />ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.<br />raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.<br />rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.<br />rasad edilmek gözlemlenmek.<br />rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.<br />rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.<br />rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.<br />râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.<br />rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.<br />râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.<br />râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.<br />râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.<br />râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.<br />ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.<br />râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.<br />râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.<br />ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.<br />rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.<br />râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.<br />ravza (A.) [ روضه ] bahçe.<br />ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.<br />rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.<br />râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.<br />rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.<br />râyet (A.) [ رایت ] sancak.<br />râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.<br />râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.<br />râyiha (A.) [ رایحه ] koku.<br />râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.<br />râz (F.) [ راز ] sır.<br />râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.<br />râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.<br />re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.<br />re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.<br />re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.<br />re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.<br />re’y (A.) [ رأی ] görüş.<br />reâya (A.) [ رعایا ] halk.<br />rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.<br />recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.<br />recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.<br />recm edilmek taşlanarak öldürülmek.<br />recül (A.) [ رجل ] erkek.<br />recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.<br />recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.<br />redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.<br />redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.<br />ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.<br />refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.<br />refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.<br />refâkat etmek eşlik etmek.<br />refakatinde eşliğinde, beraberinde.<br />reff (A.) [ رف ] raf.<br />refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.<br />refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.<br />refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.<br />reft (F.) [ رفت ] gidiş.<br />reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.<br />reg (F.) [ رگ ] damar.<br />regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.<br />reh (F.) [ ره ] yol.<br />rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.<br />rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.<br />rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.<br />rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.<br />rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.<br />rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.<br />rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.<br />rehn (A.) [ رهن ] rehin.<br />rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.<br />reis (A.) [ رئيس ] başkan.<br />rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.<br />rekz (A.) [ رکز ] dikme.<br />rekz edilmek dikilmek.<br />rekz etmek dikmek.<br />remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.<br />remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.<br />reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.<br />remmal (A.) [ رمال ] falcı.<br />remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.<br />renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.<br />rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.<br />rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.<br />rencîde etmek incitmek.<br />rencîde olmak incinmek.<br />rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.<br />reng (F.) [ رنگ ] renk.<br />rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.<br />rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.<br />resâ (F.) [ رسا ] olgun.<br />resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.<br />resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.<br />resm -i geçit geçit töreni.<br />resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.<br />resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.<br />resmiyet bk. resmiyyet.<br />resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.<br />resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.<br />resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.<br />reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.<br />reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.<br />reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.<br />reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.<br />retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.<br />revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.<br />revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.<br />revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.<br />revaç bk. revac.<br />revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.<br />revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.<br />revan olmak gitmek, yola koyulmak.<br />revgan bk. rugan<br />reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.<br />revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.<br />revnak vermek canlılık kazandırmak.<br />revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.<br />revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.<br />revzen (F.) [ روزن ] pencere.<br />re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.<br />reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.<br />rez (F.) [ رز ] asma.<br />rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.<br />rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.<br />rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.<br />rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.<br />rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.<br />rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.<br />rızk (A.) [ رزق ] rızık.<br />riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.<br />riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.<br />riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.<br />ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.<br />ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.<br />ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.<br />ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.<br />ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.<br />ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.<br />ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.<br />rie (A.) [ رئه ] akciğer.<br />rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.<br />rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.<br />rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.<br />rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.<br />rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.<br />rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.<br />rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.<br />rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.<br />rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.<br />rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.<br />rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.<br />riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.<br />riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.<br />riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.<br />riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.<br />riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.<br />riyâset etmek başkanlık yapmak.<br />riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.<br />riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.<br />riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.<br />riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.<br />riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.<br />riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.<br />rû (F.) [ رو ] yüz.<br />rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.<br />rûbah (F.) [ روباه ] tilki.<br />rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.<br />rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.<br />rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.<br />rugan (F.) [ روغن ] yağ.<br />rûh (A.) [ روح ] can, ruh.<br />ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.<br />ruham (A.) [ رخام ] mermer.<br />ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.<br />ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.<br />rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.<br />rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.<br />rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.<br />ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.<br />ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.<br />ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.<br />rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.<br />rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.<br />rûşen kılmak açıklamak, söylemek.<br />rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.<br />rûy (F.) [ روی ] yüz.<br />rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.<br />rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.<br />rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.<br />rûze (F.) [ روزه ] oruç.<br />rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.<br />rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.<br />rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.<br />rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.<br />rübab (A.) [ رباب ] rebap.<br />rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.<br />rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.<br />rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.<br />rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.<br />rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.<br />rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.<br />rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.<br />rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.<br />rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.<br />rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.<br />rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.<br />rüya (A.) [ رویا ] düş.<br />rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-55695540775416061652010-02-18T00:14:00.000-08:002010-02-18T00:17:05.152-08:00Ssâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.<br />sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.<br />sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.<br />sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.<br />saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.<br />saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.<br />saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.<br />sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.<br />sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.<br />sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.<br />sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.<br />sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.<br />sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.<br />sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.<br />sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.<br />sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.<br />sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.<br />sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.<br />sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.<br />sabr (A.) [ صبر ] sabır.<br />sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.<br />sabun (A.) [ صابون ] sabun.<br />sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.<br />sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.<br />sad (F.) [ صد ] yüz.<br />sadâ (A.) [ صدا ] ses.<br />sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.<br />sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.<br />sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.<br />sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.<br />sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.<br />saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.<br />sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.<br />sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.<br />sadef (A.) [ صدف ] sedef.<br />sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.<br />sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.<br />sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.<br />sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.<br />sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.<br />sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.<br />sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.<br />sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.<br />sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.<br />sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.<br />sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.<br />sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.<br />sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.<br />sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.<br />sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.<br />sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.<br />sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.<br />saf (A.) [ صف ] sıra.<br />safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.<br />safâ eylemek şenlenmek.<br />safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.<br />safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.<br />safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.<br />safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.<br />safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.<br />safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.<br />safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.<br />safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.<br />safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.<br />saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.<br />safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.<br />sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.<br />sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.<br />safîr (A.) [ صفير ] ıslık.<br />safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.<br />safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.<br />safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya<br />söz.<br />safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.<br />safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.<br />safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.<br />sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.<br />sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.<br />sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.<br />sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.<br />sâha (A.) [ ساحه ] alan.<br />sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.<br />sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.<br />sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.<br />sahâkâr bk. sehâkâr.<br />sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.<br />sahâvet bk. sehâvet.<br />sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.<br />sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.<br />sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.<br />sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.<br />sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.<br />sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.<br />sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.<br />sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.<br />sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.<br />sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.<br />sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.<br />sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.<br />sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.<br />sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.<br />sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.<br />sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.<br />sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.<br />sahr (A.) [ صخر ] kaya.<br />sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.<br />sahre (A.) [ صخره ] kaya.<br />saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.<br />sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.<br />sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.<br />sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.<br />sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.<br />sâib (A.) [ صائب ] isabetli.<br />sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.<br />sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.<br />sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.<br />sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.<br />sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.<br />sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.<br />sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.<br />sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.<br />saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.<br />sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.<br />sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.<br />sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.<br />sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.<br />sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.<br />sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.<br />sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.<br />sâkıt olmak düşmek.<br />sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.<br />sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.<br />sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.<br />sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.<br />sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.<br />sakka (A.) [ سقا ] saka.<br />sâl (F.) [ سال ] yıl.<br />salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.<br />salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.<br />salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..<br />salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.<br />salât (A.) [ صلات ] namaz.<br />sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.<br />salib (A.) [ صليب ] haç.<br />salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.<br />sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.<br />sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.<br />sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.<br />sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.<br />sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.<br />sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.<br />sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.<br />sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.<br />sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.<br />sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.<br />sâmî (A.) [ سامی ] yüce.<br />sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.<br />sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.<br />samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.<br />samîmî (A.) [ صميمی ] içten.<br />samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.<br />sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.<br />sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.<br />sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.<br />sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.<br />sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.<br />sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.<br />sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.<br />sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.<br />sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.<br />sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.<br />saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.<br />sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.<br />sâr (A.) [ ثار ] öc.<br />sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.<br />sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.<br />sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.<br />sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.<br />sarf olunmak harcanmak.<br />sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.<br />sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.<br />sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.<br />sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.<br />sârik (A.) [ سارق ] hırsız.<br />sârim (A.) [ صارم ] keskin.<br />sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.<br />sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.<br />sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.<br />satl (A.) [ سطل ] kova.<br />satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.<br />savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.<br />savb (A.) [ صوب ] yön.<br />savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.<br />savm (A.) [ صوم ] oruç.<br />savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.<br />savt (A.) [ صوت ] ses.<br />sayd (A.) [ صيد ] av.<br />saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.<br />sâye (F.) [ سایه ] gölge.<br />sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.<br />sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.<br />sayf (A.) [ صيف ] yaz.<br />sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.<br />sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.<br />sâyis (A.) [ سایس ] seyis.<br />saykal (A.) [ صيقل ] cila.<br />saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.<br />sayyad (A.) [ صياد ] avcı.<br />saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.<br />se (F.) [ سه ] üç.<br />seb’ (A.) [ سبع ] yedi.<br />seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.<br />seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.<br />sebak (A.) [ سبق ] ders.<br />sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.<br />sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.<br />sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.<br />sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.<br />sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.<br />sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.<br />sebebiyet vermek sebep olmak.<br />sebed (A.) [ سبد ] sepet.<br />sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.<br />sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.<br />sebk (A.) [ سبک ] üslup.<br />sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.<br />seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.<br />sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.<br />sebt edilmek kayda geçirilmek.<br />sebt etmek kayda geçirmek.<br />sebû (F.) [ سبو ] testi.<br />sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.<br />sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.<br />sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.<br />sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.<br />sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.<br />sebz (F.) [ سبز ] yeşil.<br />sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.<br />sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.<br />secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.<br />secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.<br />seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.<br />seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.<br />seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.<br />sedâ (A.) [ صدا ] ses.<br />sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.<br />sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.<br />sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.<br />sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.<br />seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.<br />sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.<br />sedy (A.) [ ثدی ] meme.<br />sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.<br />sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.<br />sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.<br />sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.<br />sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.<br />sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.<br />seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.<br />seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.<br />seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.<br />seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.<br />seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.<br />sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.<br />sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.<br />sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.<br />sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.orospu.<br />sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.<br />sefir (A.) [ سفير ] elçi.<br />sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.<br />seg (F.) [ سگ ] köpek.<br />segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.<br />sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.<br />sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.<br />sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.<br />sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.<br />sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.<br />sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.<br />sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.<br />seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.<br />sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.<br />sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.<br />sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.<br />sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.<br />sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.<br />sehl (A.) [ سهل ] kolay.<br />sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.<br />sehm (F.) [ سهم ] korkunç.<br />sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.<br />sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.<br />sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.<br />sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.<br />sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.<br />sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.<br />sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.<br />sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.<br />sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.<br />sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.<br />sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.<br />sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.<br />selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.<br />selâs (A.) [ ثلاث ] üç.<br />selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.<br />selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.<br />selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.<br />selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.<br />selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.<br />selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.<br />selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.<br />selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.<br />selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.<br />selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.<br />selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.<br />selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.<br />selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.<br />selim (A.) [ سليم ] sağlam.<br />selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.<br />selîs (A.) [ سليس ] akıcı.<br />selle (A.) [ سله ] sele.<br />sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.<br />sem (A.) [ سم ] zehir.<br />sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.<br />semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.<br />semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.<br />semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.<br />semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.<br />semân (A.) [ ثمان ] sekiz.<br />semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.<br />semâvât (A.) [ سموات ] gökler.<br />semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.<br />semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.<br />semek (A.) [ سمک ] balık.<br />semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.<br />semen (A.) [ سمن ] semizlik.<br />semen (F.) [ سمن ] yasemin.<br />semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.<br />semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.<br />semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.<br />semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.<br />semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.<br />semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.<br />semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.<br />semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.<br />semîn (A.) [ ثمين ] değerli.<br />semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.<br />semmûr (A.) [ سمور ] samur.<br />semra (A.) [ سمرا ] esmer.<br />semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.<br />senâ (A.) [ ثنا ] övgü.<br />senâ etmek övmek.<br />senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.<br />senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.<br />senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.<br />senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.<br />sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.<br />sene (A.) [ سنه ] yıl.<br />sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.<br />sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.<br />sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.<br />sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.<br />senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.<br />sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.<br />senedât (A.) [ سندات ] belgeler.<br />senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.<br />senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.<br />seng (F.) [ سنگ ] taş.<br />sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.<br />sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.<br />sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.<br />senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.<br />sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.<br />seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.<br />sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.<br />sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.<br />ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.<br />serâ (A.) [ ثرا ] toprak.<br />serâ (F.) [ سرا ] saray.<br />serâb (A.) [ سراب ] serap.<br />serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.<br />serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.<br />serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.<br />serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.<br />serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.<br />serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.<br />serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.<br />serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.<br />serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.<br />seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye<br />nazırlığı.<br />serây (F.) [ سرای ] saray.<br />serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.<br />serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.<br />serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.<br />serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.<br />serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..<br />serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.<br />serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.<br />serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.<br />serd etmek dile getirmek.<br />serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.<br />serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.<br />serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.<br />serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.<br />seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.<br />serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.<br />serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.<br />serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.<br />sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.<br />sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.<br />serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.<br />serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.<br />serî (A.) [ سریع ] hızlı.<br />serîr (A.) [ سریر ] taht.<br />serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.<br />seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.<br />serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.<br />serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.<br />serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.<br />serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.<br />serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.<br />serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.<br />sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.<br />sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.<br />sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.<br />sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.<br />sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.<br />sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.<br />sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.<br />sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.<br />sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.<br />sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.<br />sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.<br />sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.<br />serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.<br />serrâc (A.) [ سراج ] saraç.<br />serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.<br />serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.<br />serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.<br />sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.<br />sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.<br />serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.<br />serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.<br />serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.<br />serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.<br />serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.<br />servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.<br />server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.<br />serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.<br />servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.<br />servistân (F.) [ سروستان ] servilik.<br />servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.<br />serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.<br />serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.<br />setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.<br />setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.<br />settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.<br />sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.<br />sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.<br />sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.<br />sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.<br />sevb (A.) [ ثوب ] giysi.<br />sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.<br />sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.<br />seviyye (A.) [ سویه ] düzey.<br />sevk (A.) [ سوق ] gönderme.<br />sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.<br />sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.<br />sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.<br />sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.<br />sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.<br />seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.<br />seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.<br />seyf (A.) [ سيف ] kılıç.<br />seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.<br />seyl (A.) [ سيل ] sel.<br />seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.<br />seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.<br />seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.<br />seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.<br />seyr etmek izlemek.<br />seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.<br />seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.<br />seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.<br />seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.<br />seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.<br />seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.<br />seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.<br />seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.<br />seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.<br />seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.<br />seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.<br />seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.<br />seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.<br />seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.<br />seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.<br />seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.<br />seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.<br />sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.<br />sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.<br />sıbt (A.) [ سبط ] torun.<br />sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.<br />sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.<br />sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.<br />sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.<br />sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.<br />sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.<br />sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.<br />sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.<br />sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.<br />sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.<br />sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.<br />sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.<br />sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.<br />sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.<br />sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.<br />sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.<br />sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.<br />sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.<br />sımt (A.) [ سمط ] dizi.<br />sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.<br />sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.<br />sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.<br />sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.<br />sınf (A.) [ صنف ] sınıf.<br />sırâc (A.) [ سراج ] kandil.<br />sırât (A.) [ صراط ] yol.<br />sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.<br />sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.<br />sırr (A.) [ سر ] giz, sır.<br />sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.<br />sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.<br />sî (F.) [ سی ] otuz.<br />siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.<br />sîb (F.) [ سيب ] elma.<br />sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.<br />sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.<br />sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine<br />geçilemeyen bir ağaç.<br />sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.<br />sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.<br />sih (F.) [ سيخ ] şiş.<br />sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.<br />sihir (A.) [ سحر ] büyü.<br />sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.<br />sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.<br />sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.<br />sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.<br />sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.<br />sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.<br />silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.<br />sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.<br />silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.<br />sill (A.) [ سل ] verem.<br />sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.<br />silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.<br />silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.<br />sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.<br />sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.<br />sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.<br />simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.<br />sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.<br />sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.<br />simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.<br />simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.<br />sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.<br />sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.<br />sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.<br />sinan (A.) [ سنان ] mızrak.<br />sindân (F.) [ سندان ] örs.<br />sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.<br />sine (A.) [ سنه ] uyuklama.<br />sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.<br />sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.<br />sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.<br />sînî (F.) [ سينی ] tepsi.<br />sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.<br />sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.<br />sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.<br />sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.<br />sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.<br />sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.<br />sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.<br />sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.<br />sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.<br />sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.<br />sîr (F.) [ سير ] sarmısak.<br />sîr (F.) [ سير ] tok.<br />sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.<br />sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.<br />sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.<br />sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.<br />sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.<br />sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.<br />sirkat edilmek çalınmak.<br />sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.<br />sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.<br />sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.<br />sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.<br />sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.<br />sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.<br />sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.<br />sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.<br />sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.<br />sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.<br />sitt (A.) [ ست ] altı.<br />sitte (A.) [ سته ] altı.<br />sittîn (A.) [ ستين ] altmış.<br />sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.<br />sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.<br />siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.<br />siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.<br />siyâh (F.) [ سياه ] kara.<br />siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.<br />siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.<br />siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.<br />siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.<br />siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.<br />siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.<br />siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.<br />siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.<br />siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.<br />sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.<br />sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.<br />sû (F.) [ سو ] yön, taraf.<br />sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.<br />su’âl (A.) [ سؤال ] soru.<br />su’âl eylemek soru sormak.<br />su’âl olunmak soru sorulmak.<br />su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.<br />su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.<br />su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.<br />suâl îrad edilmek soru yöneltmek.<br />sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.<br />subh (A.) [ صبح ] sabah.<br />subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.<br />subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.<br />subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.<br />sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.<br />sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.<br />sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.<br />sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.<br />sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.<br />sûf (A.) [ صوف ] yün.<br />suffe (A.) [ صفه ] sofa.<br />sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.<br />sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.<br />sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.<br />sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.<br />suhan (F.) [ سخن ] söz.<br />sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.<br />suhen (F.) [ سخن ] söz.<br />sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.<br />suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.<br />sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.<br />sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.<br />sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.<br />sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.<br />sûk (A.) [ سوق ] çarşı.<br />sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.<br />sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.<br />sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.<br />sulh (A.) [ صلح ] barış.<br />sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.<br />sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.<br />sulta (A.) [ سلطه ] baskı.<br />sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.<br />sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.<br />sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.<br />sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.<br />sûr (A.) [ سور ] hisar.<br />sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.<br />sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.<br />sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.<br />surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.<br />sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.<br />sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.<br />sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.<br />sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.<br />surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen<br />paralar ve armağanlar.<br />sûsen (F.) [ سوسن ] susam.<br />sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.<br />sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.<br />sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.<br />suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.<br />sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.<br />sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.<br />sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.<br />sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.<br />sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.<br />sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.<br />sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.<br />sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.<br />sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.<br />sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.<br />sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.<br />sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.<br />südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.<br />süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.<br />süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.<br />süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.<br />süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.<br />süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.<br />süfün (A.) [ سفن ] gemiler.<br />sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.<br />sühan (F.) [ سخن ] söz.<br />sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.<br />sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.<br />sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.<br />sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.<br />sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.<br />sükker (A.) [ سکر şeker.<br />sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.<br />sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.<br />sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.<br />sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.<br />sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.<br />sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.<br />süllem (A.) [ سلم ] merdiven.<br />süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.<br />sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.<br />sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.<br />süm (F.) [ سم ] toynak.<br />sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.<br />sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.<br />sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.<br />sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.<br />sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.<br />sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.<br />sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.<br />sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.<br />sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.<br />süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.<br />sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.<br />sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.<br />sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.<br />sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.<br />sürur (A.) [ سرور ] sevinç.<br />sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.<br />sürûş (F.) [ سروش ] melek.<br />süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.<br />sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.<br />sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.<br />sütûn (F.) [ ستون ] direk.<br />sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.<br />süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.<br />süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.<br />süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-15283006052150119762010-02-18T00:11:00.000-08:002010-02-18T00:13:58.038-08:00Şşa’r (A.) [ شعر ] kıl.<br />şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.<br />şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.<br />şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.<br />şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.<br />şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.<br />şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.<br />şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.<br />şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.<br />şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.<br />şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.<br />şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.<br />şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.<br />şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.<br />şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.<br />şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.<br />şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.<br />şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.<br />şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.<br />şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.<br />şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.<br />şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.<br />şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.<br />şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.<br />şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.<br />şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.<br />şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.<br />şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.<br />şahin (F.) [ شاهين ] şahin.<br />şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.<br />şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.<br />şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.<br />şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.<br />şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.<br />şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.<br />şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.<br />şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.<br />şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.<br />şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.<br />şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.<br />şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.<br />şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.<br />şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.<br />şaîr (A.) [ شعير ] arpa.<br />şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.<br />şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.<br />şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.<br />şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.<br />şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.<br />şakî (A.) [ شقی ] haydut.<br />şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.<br />şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.<br />şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.<br />şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.<br />şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.<br />şâl (F.) [ شال ] şal.<br />şâm (F.) [ شام ] akşam.<br />şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.<br />şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.<br />şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.<br />şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.<br />şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.<br />şâmil olmak kapsamak.<br />şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.<br />şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.<br />şâne (F.) [ شانه ] tarak.<br />şarâb (A.) [ شراب ] şarap.<br />şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.<br />şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.<br />şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez<br />içki içen.<br />şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.<br />şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.<br />şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.<br />şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.<br />şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.<br />şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.<br />şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.<br />şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.<br />şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.<br />şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.<br />şast (F.) [ شست ] altmış.<br />şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.<br />şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.<br />şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.<br />şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.<br />şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.<br />şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.<br />şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.<br />şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.<br />şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.<br />şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.<br />şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.<br />şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.<br />şe’n (A.) [ شأن ] iş.<br />şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.<br />şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.<br />şeb (F.) [ شب ] gece.<br />şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin<br />ölüm gecesi.<br />şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.<br />şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.<br />şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.<br />şebân (F.) [ شبان ] geceler.<br />şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.<br />şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.<br />şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.<br />şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.<br />şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.<br />şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.<br />şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.<br />şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.<br />şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.<br />şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.<br />şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.<br />şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.<br />şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.<br />şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.<br />şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.<br />şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.<br />şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.<br />şecer (A.) [ شجر ] ağaç.<br />şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.<br />şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.<br />şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.<br />şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.<br />şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.<br />şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.<br />şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.<br />şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.<br />şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.<br />şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.<br />şegal (F.) [ شغال ] çakal.<br />şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.<br />şehâ (F.) [ شها ] ey şah.<br />şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.<br />şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.<br />şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.<br />şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.<br />şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.<br />şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.<br />şehd (A.) [ شهد ] bal.<br />şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.<br />şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.<br />şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.<br />şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.<br />şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.<br />şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.<br />şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.<br />şehr (A.) [ شهر ] ay.<br />şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.<br />şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.<br />şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.<br />şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.<br />şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.<br />şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.<br />şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.<br />şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.<br />şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.<br />şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.<br />şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.<br />şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.<br />şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.<br />şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.<br />şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.<br />şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.<br />şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.<br />şeker (F.) [ شکر ] şeker.<br />şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.<br />şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.<br />şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.<br />şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.<br />şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.<br />şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.<br />şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.<br />şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.<br />şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.<br />şekvâ etmek şikayet etmek.<br />şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.<br />şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.<br />şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.<br />şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.<br />şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.<br />şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.<br />şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.<br />şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.<br />şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.<br />şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.<br />şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.<br />şemme (A.) [ شمه ] çok az.<br />şems (A.) [ شمس ] güneş.<br />şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.<br />şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.<br />şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.<br />şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.<br />şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.<br />şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.<br />şer (A.) [ شر ] kötülük.<br />şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.<br />şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.<br />şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.<br />şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.<br />şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.<br />şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.<br />şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.<br />şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.<br />şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.<br />şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.<br />şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.<br />şerbet (A.) [ شربت ] şurup.<br />şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.<br />şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.<br />şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.<br />şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.<br />şerefvârid olmak şerefle gelmek.<br />şerefvusûl olmak şerefle gelmek.<br />şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.<br />şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.<br />şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.<br />şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.<br />şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.<br />şerha şerha dilim dilim, parçamparça.<br />şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.<br />şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.<br />şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.<br />şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.<br />şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.<br />şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.<br />şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.<br />şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.<br />şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.<br />şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.<br />şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.<br />şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.<br />şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.<br />şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.<br />şeş (F.) [ شش ] altı.<br />şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.<br />şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.<br />şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.<br />şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.<br />şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.<br />şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.<br />şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.<br />şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.<br />şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.<br />şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.<br />şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.<br />şetm etmek küfretmek, sövmek.<br />şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.<br />şevher (F.) [ شوهر ] koca.<br />şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.<br />şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.<br />şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.<br />şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.<br />şey’ (A.) [ شیء ] şey.<br />şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.<br />şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.<br />şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.<br />şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.<br />şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.<br />şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.<br />şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.<br />şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.<br />şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.<br />şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.<br />şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.<br />şi’r (A.) [ شعر ] şiir.<br />şîa (A.) [ شيعه ] şiî.<br />şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.<br />şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.<br />şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.<br />şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.<br />şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.<br />şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.<br />şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.<br />şiddetle (A.-T.) kesin olarak.<br />şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.<br />şifa bulmak iyileşmek.<br />şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.<br />şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.<br />şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.<br />şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.<br />şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.<br />şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.<br />şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.<br />şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.<br />şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.<br />şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.<br />şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.<br />şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.<br />şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.<br />şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.<br />şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.<br />şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.<br />şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.<br />şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.<br />şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.<br />şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.<br />şikâr etmek avlamak.<br />şikâr olmak avlanmak, av olmak.<br />şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.<br />şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.<br />şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.<br />şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.<br />şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan<br />yapıt.<br />şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.<br />şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.<br />şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.<br />şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.<br />şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.<br />şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.<br />şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.<br />şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.<br />şikest bulmak kırılmak.<br />şikest olmak kırılmak.<br />şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.<br />şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.<br />şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.<br />şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.<br />şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.<br />şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.<br />şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.<br />şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.<br />şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.<br />şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.<br />şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.<br />şîr (F.) [ شير ] arslan.<br />şîr (F.) [ شير ] süt.<br />şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.<br />şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.<br />şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.<br />şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.<br />şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.<br />şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.<br />şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.<br />şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.<br />şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.<br />şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.<br />şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.<br />şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan<br />çıbanı.<br />şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.<br />şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.<br />şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.<br />şitâ (A.) [ شتا ] kış.<br />şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.<br />şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.<br />şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.<br />şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.<br />şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.<br />şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.<br />şîven (F.) [ شيون ] ağıt.<br />şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.<br />şöhret (A.) [ شهرت ] ün.<br />şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.<br />şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.<br />şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.<br />şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.<br />şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.<br />şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.<br />şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.<br />şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.<br />şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.<br />şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.<br />şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.<br />şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.<br />şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.<br />şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.<br />şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.<br />şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.<br />şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.<br />şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.<br />şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.<br />şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.<br />şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.<br />şûre (F.) [ شوره ] çorak.<br />şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.<br />şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.<br />şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.<br />şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.<br />şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.<br />şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.<br />şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.<br />şurûb (A.) [ شروب ] şurup.<br />şurût (A.) [ شروط ] koşullar.<br />şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.<br />şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.<br />şuur (A.) [ شعور ] bilinç.<br />şûy (F.) [ شوی ] koca.<br />şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.<br />şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.<br />şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.<br />şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.<br />şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.<br />şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.<br />şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.<br />şühûr (A.) [ شهور ] aylar.<br />şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.<br />şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.<br />şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.<br />şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.<br />şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.<br />şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.<br />şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.<br />şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.<br />şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.<br />şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.<br />şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.<br />şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.<br />şüpüş (F.) [ شپش ] bit.<br />şürb (A.) [ شرب ] içme.<br />şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.<br />şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.<br />şürû (A.) [ شروع ] başlama.<br />şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.<br />şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.<br />şürut (A.) [ شروط ] koşullar.<br />şüs (F.) [ شس ] akciğer.<br />şüst (F.) [ شست ] yıkama.<br />şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.<br />şüş (F.) [ شش ] karaciğer.<br />şütür (F.) [ شتر ] deve.<br />şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.<br />şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.<br />şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.<br />şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.<br />şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.<br />şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.<br />şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.<br />şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-16821486649586152252010-02-18T00:04:00.000-08:002010-02-18T00:10:33.624-08:00Ttâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.<br />tâ (F.) [ تا ] kadar.<br />ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.<br />ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.<br />ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.<br />ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.<br />ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.<br />ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.<br />ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.<br />ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.<br />ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.<br />ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.<br />ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.<br />ta’kîbat yapmak kovuşturmak.<br />ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.<br />ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.<br />ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.<br />ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.<br />ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.<br />ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.<br />ta’lîmât vermek direktif vermek.<br />ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.<br />ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.<br />ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.<br />ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.<br />ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.<br />ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.<br />ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.<br />ta’mîr edilmek onarılmak.<br />ta’mîr etmek onarmak.<br />ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.<br />ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.<br />ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.<br />ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.<br />ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.<br />ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.<br />ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.<br />ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.<br />ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.<br />ta’rîb etmek arapçalaştırmak.<br />ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.<br />ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.<br />ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.<br />ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.<br />ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.<br />ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.<br />ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.<br />ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.<br />ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.<br />ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.<br />ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.<br />ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.<br />ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.<br />ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.<br />ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.<br />ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.<br />ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.<br />ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.<br />ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.<br />ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.<br />ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.<br />ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.<br />ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.<br />taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.<br />taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.<br />taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.<br />taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.<br />taaccüb etmek şaşırmak.<br />taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.<br />taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.<br />taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.<br />taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.<br />taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.<br />taaffün etmek kokuşmak.<br />taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.<br />taahhüd etmek üstlenmek.<br />taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.<br />taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.<br />taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.<br />taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.<br />taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.<br />taâm (A.) [ طعام ] yemek.<br />taâm etmek yemek yemek.<br />taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.<br />taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.<br />taammuk etmek derinleşmek.<br />taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.<br />taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.<br />taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.<br />taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.<br />taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.<br />taannüd etmek inat etmek.<br />taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.<br />taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.<br />taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.<br />taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.<br />taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.<br />taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.<br />taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.<br />tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.<br />tâat kılmak ibadet etmek.<br />taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.<br />taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.<br />taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.<br />taayYüş etmek yaşamak.<br />taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.<br />tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.<br />6.aydınlatan.<br />tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.<br />tab’ edilmek basılmak.<br />tab’ etmek basmak.<br />tab’ olunmak basılmak.<br />tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.<br />tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.<br />tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.<br />tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.<br />tabak (A.) [ طبق ] tabak.<br />tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.<br />tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.<br />tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.<br />tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.<br />tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.<br />tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.<br />tabasbus etmek yaltaklanmak.<br />tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.<br />tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.<br />tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.<br />tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.<br />tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.<br />tâbe (F.) [ تابه ] tava.<br />tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.<br />tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.<br />tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.<br />tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.<br />tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.<br />tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.<br />tabib (A.) [ طبيب ] doktor.<br />tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.<br />tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.<br />tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.<br />tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.<br />tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.<br />tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.<br />tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.<br />tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.<br />tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.<br />tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.<br />tabl (A.) [ طبل ] davul.<br />tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.<br />tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.<br />tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.<br />tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.<br />tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.<br />tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.<br />tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.<br />tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.<br />taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.<br />taciz etmek rahatsız etmek.<br />tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.<br />tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.<br />tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.<br />tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.<br />tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.<br />tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.<br />tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.<br />tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.<br />tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.<br />tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.<br />tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.<br />tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.<br />tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.<br />tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.<br />tagaddî etmek beslenmek.<br />tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.<br />tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.<br />tagannî etmek şarkı söylemek.<br />tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.<br />tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.<br />tagazzî etmek beslenmek.<br />tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.<br />tağdiye etmek beslemek.<br />tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.<br />tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.<br />tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.<br />tağrîb etmek uzaklaştırmak.<br />tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.<br />tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.<br />tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.<br />tağyîr edilmek değiştirilmek.<br />tağyîr etmek değiştirmek.<br />tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.<br />tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.<br />tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.<br />tahaccür etmek taşlaşmak.<br />tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.<br />tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.<br />tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.<br />tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.<br />tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.<br />tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.<br />tahakkuk etmek gerçekleşmek.<br />tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.<br />tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.<br />tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.<br />tahammur etmek mayalanmak.<br />tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.<br />tahammül etmek dayanmak, katlanmak.<br />tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.<br />tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.<br />tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.<br />tahâret etmek temizlenmek.<br />taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.<br />taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.<br />taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.<br />taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.<br />taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.<br />tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.<br />tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.<br />tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.<br />tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.<br />tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.<br />tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.<br />tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.<br />tahavvül etmek değişmek.<br />tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.<br />tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.<br />tahayyül etmek hayal etmek.<br />tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.<br />tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.<br />tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.<br />tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.<br />tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.<br />tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.<br />tahdîd edilmek sınırlandırılmak.<br />tahdîd etmek sınırlandırmak.<br />tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.<br />tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.<br />tahfîf etmek hafifletmek.<br />tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.<br />tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.<br />tahkik edilmek araştırılmak.<br />tahkik etmek araştırmak.<br />tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.<br />tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.<br />tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.<br />tahkim etmek sağlamlaştırmak.<br />tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.<br />tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.<br />tahkîr edilmek aşağılanmak.<br />tahkîr etmek aşağılamak.<br />tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.<br />tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.<br />tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.<br />tahlîf etmek halef bırakmak.<br />tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.<br />tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.<br />tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.<br />tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.<br />tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.<br />tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.<br />tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.<br />tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.<br />tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.<br />tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.<br />tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.<br />tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.<br />tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.<br />tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.<br />tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.<br />tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.<br />tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.<br />tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.<br />tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.<br />tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.<br />tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem<br />oynatmalar.<br />tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.<br />tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.<br />tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.<br />tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.<br />tahrîr edilmek yazılmak.<br />tahrîr etmek yazmak.<br />tahrîr ettirilmek yazdırılmak.<br />tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.<br />tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.<br />tahrîs etmek hırslandırmak.<br />tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.<br />tahriş etmek tırmalamak.<br />tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.<br />tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.<br />tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.<br />tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.<br />tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.<br />tahsis edilmek ayırılmak.<br />tahsis etmek ayırmak.<br />tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.<br />tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.<br />tahşiye edilmek haşiye yazılmak.<br />tahşiye etmek haşiye yazmak.<br />taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.<br />taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.<br />tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.<br />tahte (F.) [ تخته ] tahta.<br />tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.<br />tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.<br />tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.<br />tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.<br />tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.<br />tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.<br />tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.<br />tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.<br />tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.<br />tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.<br />tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.<br />tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.<br />tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.<br />tahzîr etmek sakındırmak.<br />tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.<br />tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.<br />tâir (A.) [ طائر ] kuş.<br />tâk (A.) [ طاق ] kemer.<br />tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.<br />takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.<br />takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.<br />takaddüm etmek öne geçmek.<br />takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.<br />takallüs etmek kasılmak.<br />takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.<br />takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.<br />takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.<br />takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.<br />tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.<br />tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.<br />takattur (A.) [ تقطر ] damlama.<br />takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.<br />takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.<br />takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.<br />takbîh etmek ayıplamak, kınamak.<br />tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.<br />takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.<br />takdim edilmek sunulmak.<br />takdim etmek sunmak.<br />takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.<br />takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.<br />takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.<br />takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.<br />takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.<br />takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.<br />takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.<br />takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.<br />tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.<br />takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.<br />takîb etmek izlemek.<br />takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.<br />taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.<br />taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.<br />taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.<br />takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.<br />takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.<br />takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.<br />takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.<br />takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.<br />takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.<br />takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.<br />taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.<br />taksîm edilmek bölünmek.<br />taksîm etmek bölmek.<br />taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.<br />taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.<br />taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.<br />taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.<br />taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.<br />taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.<br />takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.<br />takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.<br />takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.<br />takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.<br />takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.<br />tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.<br />talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.<br />talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.<br />tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.<br />taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.<br />taleb edilmek istenmek.<br />taleb etmek istemek.<br />talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.<br />talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.<br />talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.<br />tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.<br />tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.<br />talîa (A.) [ طليعه ] öncü.<br />tâlib (A.) [ طالب ] istekli.<br />taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.<br />tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.<br />tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.<br />tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.<br />tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.<br />tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.<br />ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.<br />tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.<br />tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.<br />tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.<br />tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.<br />tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.<br />tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.<br />tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.<br />tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.<br />tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.<br />tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.<br />tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.<br />tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.<br />tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.<br />tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.<br />tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.<br />tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.<br />tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.<br />târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.<br />târ olmak kararmak.<br />tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.<br />tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.<br />tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.<br />târâc (F.) [ تاراج ] yağma.<br />taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.<br />tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.<br />tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.<br />tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.<br />tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.<br />tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.<br />tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.<br />tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.<br />tarassud edilmek gözlenmek.<br />tarassud etmek gözlemek.<br />tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.<br />tard (A.) [ 1 [ طرد .kovma. 2.görevden uzaklaştırma.<br />tard etmek kovmak.<br />târem (F.) [ تارم ] kubbe.<br />tarf (A.) [ طرف ] akış.<br />tarfe (A.) [ طرفه ] göz açıp kapayış.<br />tarfetülayn (A.) [ طرفة العين ] göz açıp kapayıncaya dek, bir anda.<br />tarh (A.) [ 1 [ طرح .atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan.<br />târık (A.) [ طارق ] Çulpan, Zühre, Venüs.<br />târihnüvis (A.-F.) [ تاریخ نویس ] tarihçi, tarih yazarı.<br />târihşinâs (A.-F.) [ تاریخ شناس ] tarihçi.<br />tarîk (A.) [ 1 [ طریق .yol. 2.yöntem. 3.meslek. 4.tarikat.<br />târîk (F.) [ تاریک ] karanlık.<br />tarrâr (A.) [ طرار ] yankesici.<br />târümâr (F.) [ 1 [ تارومار .dağınık. 2.perişan.<br />târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek.<br />tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak.<br />târüpûd (F.) [ 1 [ تار و پود .kumaşın çözgü ve atkısı. 2.doku.<br />tarz (A.) [ 1 [ طرز .şekil, biçim. 2.yöntem.<br />tâs (F.) [ تاس ] tas.<br />tasaddî (A.) [ تصدی ] girişme, başlama, el atma.<br />tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak.<br />tasallut (A.) [ تسلط ] musallat olma.<br />tasannu (A.) [ تصنع ] yapmacık.<br />tasarruf (A.) [ 1 [ تصرف .tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma.<br />tasâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler.<br />tasavvufî (A.) [ تصوفی ] tasavvuf ile ilgili.<br />tasavvur (A.) [ تصور ] zihinde kurma.<br />tasavvurât (A.) [ تصورات ] tasavvurlar.<br />tasdî’ (A.) [ تصدیع ] baş ağrıtma, rahatsız etme.<br />tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek.<br />tasdîk (A.) [ تصدیق ] onay, doğrulama.<br />tasdîk etmek onaylamak.<br />tâse (F.) [ تاسه ] tasa.<br />tasfiye (A.) [ 1 [ تصفيه .arıtma. 2.temizleme.<br />tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek.<br />tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek.<br />tasfiyehane (A.-F.) [ تصفيه خانه ] rafineri.<br />tasgîr (A.) [ تصغير ] küçültme.<br />tashîf (A.) [ تصحيف ] kelimeyi yanlış yazma.<br />tashih (A.) [ تصحيح ] düzelti.<br />tashih edilmek düzeltilmek.<br />tashih etmek düzeltmek.<br />tâsi’ (A.) [ تاسع ] dokuzuncu.<br />tâsi’an (A.) [ تاسعا ] dokuzuncusu.<br />tâsme (F.) [ تاسمه ] tasma.<br />tasmîm (A.) [ تصميم ] kesin karar.<br />tasmîm ittihaz etmek karar almak.<br />tasmîmât (A.) [ تصميمات ] kesin kararlar.<br />tasnî’ (A.) [ 1 [ تصنيع .yapma. 2.uydurma.<br />tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak.<br />tasnîf (A.) [ تصنيف ] sınıflandırma.<br />tasrîf (A.) [ تصریف ] fiil çekimi.<br />tasrîf etmek fiil çekmek.<br />tasrîh (A.) [ تصریح ] açıkça belirtme.<br />tasrîh etmek açıkça belirtmek.<br />tasrîhen (A.) [ تصریحا ] açıkça bildirerek.<br />tasvib (A.) [ تصویب ] uygun görme.<br />tasvîb edilmek uygun görülmek.<br />tasvîb etmek uygun görmek.<br />tasvîb olunmak uygun görülmek.<br />tasvîr (A.) [ 1 [ تصویر .resmetme. 2.resim. 3.niteleme.<br />tasvirkâr (A.-F.) [ تصویرکار ] tasvir edici, tasvir eden.<br />taşt (F.) [ طشت ] leğen.<br />tatbîk (A.) [ تطبيق ] uygulama.<br />tatbîkan (A.) [ تطبيقا ] uygulayarak.<br />tatbîkat (A.) [ 1 [ تطبيقات .uygulamalar. 2.tatbikat.<br />tatbîkat yapmak uygulama yapmak.<br />tatbîkî (A.) [ تطبيقی ] uygulamalı.<br />tathîr (A.) [ تطهير ] temizleme.<br />tathîrat (A.) [ تطهيرات ] temizlik.<br />tatlîk (A.) [ تطليق ] boşama.<br />tatmin (A.) [ 1 [ تطمين .doyurma. 2.doyma.<br />tatvîl (A.) [ تطویل ] uzatma.<br />tâûn (A.) [ طاعون ] veba.<br />tav’ (A.) [ طوع ] boyun eğme, itaat.<br />tav’an (A.) [ طوعا ] isteyerek.<br />tav’î (A.) [ طوعی ] kendiliğinden.<br />tavâf (A.) [ طواف ] etrafında dönme.<br />tavâf etmek etrafında dönmek.<br />tavâif (A.) [ 1 [ طوائف .zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler.<br />tavassut (A.) [ توسط ] aracılık.<br />tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak.<br />tavattun (A.) [ توطن ] yerleşme, yurt tutma.<br />tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak.<br />tavîl (A.) [ 1 [ طویل .uzun. 2.uzun süreli.<br />tavk (A.) [ 1 [ طوق .kolye, gerdanlık. 2.tasma.<br />tavr (A.) [ طور ] tavır.<br />tavsîf (A.) [ توصيف ] vasıflandırma, niteleme.<br />tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek.<br />tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek.<br />tavsiye (A.) [ 1 [ توصيه .vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.öğüt verme.<br />tâvus (A.) [ طاوس ] tavus kuşu.<br />tavzîf (A.) [ توظيف ] görevlendirme.<br />tavzîh (A.) [ توضيح ] açıklama.<br />tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak.<br />tavzîhat (A.) [ توضيحات ] açıklamalar.<br />tây (F.) [ تای ] denk, eşit.<br />taylasan (A.) [ طيلسان ] sarığın sarkan ucu.<br />tayr (A.) [ طير ] kuş.<br />tayy (A.) [ 1 [ طی .geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme.<br />tayyâr (A.) [ طيار ] uçucu.<br />tayyâre (A.) [ طياره ] uçak.<br />tayyib (A.) [ طيب ] güzel, hoş.<br />tayyibe (A.) [ طيبه ] iyi davranış.<br />tâz (F.) [ تاز ] koşma, koşuşturma.<br />taz’îf (A.) [ 1 [ تضعيف .zayıf düşürme. 2.iki kat yapma.<br />tazallüm (A.) [ تظلم ] sızlanma, yakınma.<br />tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak.<br />tazammun (A.) [ 1 [ تضمن .içinde bulundurma. 2.kefil olma.<br />tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak.<br />tazarru’ (A.) [ تضرع ] yalvarıp yakarma.<br />tazarru’ât (A.) [ تضرعات ] yalvarıp yakarmalar.<br />tazarrur (A.) [ تضرر ] zarar görme, zarar etme.<br />tâze (F.) [ 1 [ تازه .körpe, taze. 2.genç. 3.yeni.<br />tâzegî (F.) [ 1 [ تازگی .körpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.<br />tâzî (F.) [ 1 [ تازی .Arapça. 2.tazı.<br />tâziyân (F.) [ تازیان ] araplar.<br />tâziyâne (F.) [ 1 [ تازیانه .kırbaç. 2.tezene.<br />tazmîn (A.) [ 1 [ تضمين .zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir<br />başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma.<br />tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak.<br />tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak,<br />içermek.<br />tazmînât (A.) [ تضمينات ] zarar ödemeleri, tazminat.<br />tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak.<br />tazyîk (A.) [ 1 [ تضييق .sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç.<br />tehâsum (A.) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme.<br />te’hîrli (A.-T.) gecikmeli.<br />te’cîl (A.) [ تأجيل ] geciktirme, erteleme.<br />te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek.<br />te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek.<br />te’dîb (A.) [ 1 [ تأدیب .eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma.<br />te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak.<br />te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak.<br />te’diyât (A.) [ تأدیات ] ödemeler.<br />te’diye (A.) [ تأدیه ] ödeme.<br />te’diye edilmek ödenmek.<br />te’diye etmek ödemek.<br />te’hîr (A.) [ 1 [ تأخير .geciktirme. 2.gecikme.<br />te’hîr edilmek geciktirilmek.<br />te’hîr etmek geciktirmek.<br />te’kîd (A.) [ تأکيد ] pekiştirme, sağlamlaştırma.<br />te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak.<br />te’lîf (A.) [ 1 [ تأليف .yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma.<br />te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak.<br />te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak.<br />te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak.<br />te’lîfât (A.) [ تأليفات ] kaleme alınmış eserler.<br />te’lifbîn (A.-F.) [ تأليف بين ] uzlaştırıcı, birleşirici.<br />te’lîfkerde (F.) [ تأليف کرده ] biri tarafından kaleme alınmış.<br />te’nîs (A.) [ تأنيس ] alıştırma.<br />te’sîr (A.) [ 1 [ تأثير .iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki.<br />te’sîrât (A.) [ تأثيرات ] etkiler.<br />te’sîs (A.) [ 1 [ تأسيس .kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş.<br />te’sîs edilmek kurulmak.<br />te’sîs etmek kurmak.<br />te’sîsât (A.) [ 1 [ تأسيسات .kuruluşlar. 2.düzenek.<br />te’vîl (A.) [ تأویل ] başka bir yorum getirme.<br />te’vîl etmek başka bir yorum getirmek.<br />te’yîd (A.) [ تأیيد ] pekiştirme.<br />te’yîd edilmek pekiştirilmek.<br />te’yîd etmek pekiştirmek.<br />teâdül (A.) [ تعادل ] denklik.<br />teâkub (A.) [ تعاقب ] birbirini izleme.<br />teâkub etmek birbirini izlemek.<br />teâkud etmek karşılıklı akitleşmek.<br />teâlî (A.) [ تعالی ] yükselme.<br />teâmül (A.) [ 1 [ تعامل .alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime.<br />teâmülât (A.) [ تعاملات ] alışılagelmiş uygulamalar.<br />tearrî (A.) [ 1 [ تعری .arınma. 2.çıplaklaşma.<br />teâruz (A.) [ تعارض ] karşılıklı zıtlık, çelişme.<br />teâruz etmek çelişmek.<br />teârüf (A.) [ 1 [ تعارف .birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme.<br />teâtî (A.) [ تعاطی ] birbirine verme.<br />teâtî edilmek birbirine verilmek.<br />teâvün (A.) [ تعاون ] yardımlaşma.<br />teb (F.) [ 1 [ تب .ateş, hastalık harareti. 2.sıtma.<br />teb’îd (A.) [ 1 [ تبعيد .uzaklaştırma. 2.sürgün etme.<br />teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek.<br />teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek.<br />tebaa (A.) [ تبعه ] uyruk, teba.<br />tebâh (F.) [ 1 [ تباه .yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş.<br />tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek.<br />tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek.<br />tebahhur (A.) [ تبخر ] buharlanma.<br />tebahhur (A.) [ 1 [ تبحر .göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma.<br />tebahhur etmek buharlanmak.<br />tebâhkâr (F.) [ تباهکار ] yok eden, mahveden, yıkan.<br />tebahtur (A.) [ تبختر ] kibirlenerek yürüme.<br />tebaiyyet (A.) [ تبعيت ] uyrukluk.<br />tebaiyyeten (A.) [ تبعية ] uyarak.<br />tebâr (F.) [ تبار ] soy.<br />tebâşîr (F.) [ تباشير ] tebeşir.<br />tebâüd (A.) [ تباعد ] uzaklaşma.<br />tebâüd etmek uzaklaşmak.<br />tebâyün (A.) [ تباین ] zıtlık, aykırılık.<br />tebcîl (A.) [ تبجيل ] ululama.<br />tebcîl edilmek ululanmak.<br />tebcîl etmek ululamak.<br />tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama.<br />tebdîl (A.) [ تبدیل ] değiştirme, dönüştürme, değişiklik.<br />tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek.<br />tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek.<br />tebdîl olmak dönüşmek.<br />tebdîlen (A.) [ 1 [ تبدیلا .değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek,<br />dönüştürülerek.<br />tebe’a (A.) [ تبعه ] tebalar, uyruklar.<br />tebe’an (A.) [ تبعا ] uyarak.<br />tebeddül (A.) [ تبدل ] değişim.<br />tebeddül etmek değişmek.<br />tebeddülât (A.) [ تبدلات ] değişimler, değişiklikler.<br />tebellüğ (A.) [ تبلغ ] alma.<br />tebellüğ etmek bizzat almak.<br />teber (F.) [ تبر ] balta.<br />teberdâr (F.) [ تبردار ] baltacı.<br />teberrâ (A.) [ تبرا ] uzak durma.<br />teberru (A.) [ تبرع ] bağış.<br />teberruan (A.) [ تبرعا ] bağışlayarak.<br />teberruât (A.) [ تبرعات ] bağışlar.<br />teberrüd (A.) [ تبرد ] soğuma.<br />teberrüd etmek soğumak.<br />teberrük (A.) [ تبرک ] mübarek görme, kutlu sayma.<br />teberrüken (A.) [ تبرکا ] mübarek görerek,uğur sayarak.<br />teberzin (F.) [ تبرزین ] savaş baltası.<br />tebessüm (A.) [ تبسم ] gülümseme.<br />tebessüm etmek gülümsemek.<br />tebettül (A.) [ تبتل ] köşesine çekilme.<br />tebettül etmek köşesine çekilmek.<br />tebevvül (A.) [ تبول ] idrar yapma, işeme.<br />tebeyyün (A.) [ تبين ] ortaya çıkma, anlaşılma.<br />tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.<br />tebhâl (A.) [ تبخال ] uçuk.<br />tebhîr (A.) [ تبخير ] buharlaştırma.<br />teblerze (F.) [ تب لرزه ] sıtma nöbeti.<br />teblîğ (A.) [ 1 [ تبليغ .bildiri. 2.yetiştirme.<br />teblîğât (A.) [ تبليغات ] bildiriler.<br />tebrîd (A.) [ تبرید ] soğutma.<br />tebrie (A.) [ تبرئه ] arındırma, temize çıkarma.<br />tebrie etmek temize çıkarmak.<br />tebrîk (A.) [ تبریک ] kutlama.<br />tebrîk edilmek kutlanmak.<br />tebrîk etmek kutlamak.<br />tebrîkât (A.) [ تبریکات ] kutlamalar.<br />tebrîkname (A.-F.) [ تبریک نامه ] kutlama yazısı.<br />tebşîr (A.) [ تبشير ] müjdeleme.<br />tebşîr etmek müjdelemek.<br />tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak.<br />tebyîz etmek temize çekmek.<br />tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek.<br />tecâhül (A.) [ تجاهل ] bilmezlikten gelme.<br />tecârib (A.) [ تجارب ] tecrübeler, denemeler.<br />tecâsür (A.) [ تجاسر ] yüreklenme.<br />tecâvüz (A.) [ 1 [ تجاوز .haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme.<br />tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.<br />tecavüzkâr (A.-F.) [ 1 [ تجاوزکار .sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden.<br />tecdîd (A.) [ 1 [ تجدید .yenileme. 2.yenilenme.<br />tecdîd edilmek yenilenmek.<br />tecdîd etmek yenilemek.<br />tecdîd olunmak yinelenmek.<br />teceddüd (A.) [ تجدد ] yenilenme, yenilik.<br />teceddüdât (A.) [ تجددات ] yenilenmeler, yenilikler.<br />tecellî (A.) [ 1 [ تجلی .görünme, ortaya çıkma. 2.kader.<br />tecellî etmek görünmek.<br />tecellîgâh (A.-F.) [ تجليگاه ] görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri.<br />tecemmu (A.) [ تجمع ] toplanma, bir araya gelme.<br />tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek.<br />tecemmül (A.) [ تجمل ] süslenme.<br />tecennün (A.) [ تجنن ] cinnet geçirme.<br />tecerru’ (A.) [ تجرع ] yudumlama.<br />tecerru’ etmek yudumlamak.<br />tecerrüd (A.) [ 1 [ تجرد .bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma.<br />tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak.<br />tecessüm (A.) [ تجسم ] cisimleşme, şekillenme.<br />tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak.<br />tecessüs (A.) [ 1 [ تجسس .araştırma. 2.merak.<br />tecessüs etmek araştırmak.<br />tecessüskâr (A.-F.) [ تجسسکار ] meraklı, mütecessis.<br />tecevvüf (A.) [ تجوف ] kofluk.<br />tecezzî (A.) [ تجزی ] bölünme, parçalanma, ayrışma.<br />techîl (A.) [ تجهيل ] bilgisizliğini çıkarma.<br />techîz (A.) [ تجهيز ] donatım.<br />techîz edilmek donatılmak.<br />techîz etmek donatmak.<br />techîzât (A.) [ تجهيزات ] donatım.<br />tecnîs (A.) [ تجنيس ] cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma.<br />tecribe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim.<br />tecribî (A.) [ تجربی ] deneysel, tecrübî.<br />tecrîd (A.) [ تجرید ] soyutlama.<br />tecrîd edilmek soyutlanmak.<br />tecrîd etmek soyutlamak.<br />tecrîden (A.) [ تجریدا ] soyutlayarak.<br />tecrübe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim.<br />tecrübe edilmek denenmek, sınanmak.<br />tecrübe etmek denemek, sınamak.<br />tecvîd (A.) [ تجوید ] Kur’ân’ı usûlüne göre okuma.<br />tecvîz (A.) [ 1 [ تجویز .uygun görme. 2.izin verme.<br />teczie (A.) [ تجزئه ] parçalara ayırma, bölme.<br />teczîr (A.) [ تجذیر ] karekök alma.<br />tecziye (A.) [ تجزیه ] cezalandırma.<br />tecziye edilmek cezalandırılmak.<br />tecziye etmek cezalandırmak.<br />tecziye olunmak cezalandırılmak.<br />tedâbir (A.) [ تدابير ] çareler, tedbirler.<br />tedâfü (A.) [ تدافع ] savunma.<br />tedâfüî (A.) [ تدافعی ] savunma ile ilgili.<br />tedâhül (A.) [ 1 [ تداخل .karışma. 2.yığılışma.<br />tedâî (A.) [ تداعی ] çağrışım.<br />tedarikât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar.<br />tedârukât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar.<br />tedârük (A.) [ تدارک ] hazırlama, temin etme.<br />tedâvül (A.) [ تداول ] dolaşım.<br />tedbîr (A.) [ تدبير ] çare, önlem.<br />tedbîrülmenzil (A.) [ تدبيرالمنزل ] ekonomi.<br />tedennî (A.) [ تدنی ] gerileme, alçalma, düşüş.<br />tedennî etmek gerilemek, alçalmak.<br />tederrüs (A.) [ تدرس ] ders alma.<br />tedfîn (A.) [ تدفين ] gömme.<br />tedfîn edilmek gömülmek.<br />tedfîn etmek gömmek.<br />tedhîn (A.) [ 1 [ تدخين .dumanlama. 2.tütsüleme.<br />tedhîn (A.) [ تدهين ] yağ sürme.<br />tedhîş (A.) [ تدهيش ] dehşet salma, dehşete düşürme.<br />tedkîk (A.) [ تدقيق ] inceleme, tetkik.<br />tedkîk edilmek incelenmek.<br />tedkîk etmek incelemek.<br />tedkîk olunmak incelenmek.<br />tedkîkât (A.) [ تدقيقات ] incelemeler, tetkikler.<br />tedrîcen (A.) [ تدریجا ] gitgide, adım adım, yavaş yavaş.<br />tedrîcî (A.) [ تدریجی ] yavaş yavaş, azar azar, gittikçe.<br />tedrîs (A.) [ تدریس ] ders verme.<br />tedrîs etmek ders vermek.<br />tedrîsât (A.) [ تدریسات ] öğretim.<br />tedvîn edilmek kitap haline getirilmek.<br />tedvîr (A.) [ 1 [ تدویر .döndürme. 2.idare etme.<br />tedviye etmek ilaç vermek.<br />teeddüb (A.) [ تأدب ] utanma, terbiye ile çekinme.<br />teeddüb etmek utanmak.<br />teeddüben (A.) [ تأدبا ] terbiye ile çekinerek, utanarak.<br />teehhül (A.) [ 1 [ تأهل .evlenme. 2.evcilleşme.<br />teehhül etmek evlenmek.<br />teehhür (A.) [ تأخر ] gecikme.<br />teehhür etmek gecikmek.<br />teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek.<br />teemmül (A.) [ تأمل ] enikonu düşünme.<br />teemmül etmek enikonu düşünmek.<br />teennî (A.) [ 1 [ تأنی .yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme.<br />teessüf (A.) [ تأسف ] üzülme, hayıflanma.<br />teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak.<br />teessür (A.) [ 1 [ تأثر .üzülme, üzüntü. 2.etkilenme.<br />teessüs (A.) [ تأسس ] kurulma.<br />teessüs etmek kurulmak.<br />teeyyüd etmek pekişmek.<br />tefahhur (A.) [ تفخر ] şişinme, övünme.<br />tefahhus (A.) [ تفحص ] derinlemesine araştırma.<br />tefâhür (A.) [ تفاخر ] övünme.<br />tefakkud (A.) [ تفقد ] arkasını arayıp sorma.<br />tefâsîl (A.) [ تفاصيل ] ayrıntılar.<br />tefâsîr (A.) [ تفاسير ] tefsirler, yorumlar.<br />tefâvüt (A.) [ تفاوت ] farklılık.<br />tefavvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük.<br />tefazzul (A.) [ تفضل ] üstünlük taslama.<br />tefe’ül (A.) [ 1 [ تفأل .fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma.<br />tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak.<br />tefehhüm (A.) [ تفهم ] anlama.<br />tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak.<br />tefekkür (A.) [ تفکر ] düşünme, kafa yorma.<br />tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak.<br />tefekkürât (A.) [ تفکرات ] düşünmeler, düşünceler.<br />tefelsüf (A.) [ تفلسف ] felsefe yapma.<br />teferru’ât (A.) [ تفرعات ] ayrıntılar.<br />teferrüc (A.) [ تفرج ] gezinti.<br />teferrücgâh (A.-F.) [ تفرجگاه ] gezinti yeri.<br />teferrüd (A.) [ 1 [ تفرد .yalnızlık. 2.benzersizlik.<br />tefessüh (A.) [ تفسخ ] çürüme, çürüyerek dağılma.<br />tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak.<br />tefevvuh (A.) [ تفوه ] dile getirme.<br />tefevvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük.<br />tefhîm (A.) [ تفخيم ] yüceltme, ululama.<br />tefhîm (A.) [ تفهيم ] anlatma.<br />tefhîm etmek anlatmak.<br />tefrîh (A.) [ تفریح ] ferahlık verme.<br />tefrîk (A.) [ تفریق ] ayırma, ayırdetme.<br />tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek.<br />tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek.<br />tefrîk olunmak ayrılmak.<br />tefrika (A.) [ 1 [ تفرقه .bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama.<br />tefriş (A.) [ تفریش ] döşeme.<br />tefriş edilmek döşenmek.<br />tefriş etmek döşemek.<br />tefrişat (A.) [ تفریشات ] döşemeler.<br />tefrît (A.) [ تفریط ] aşırılık.<br />tefsir (A.) [ تفسير ] yorum.<br />tefsir edilmek yorumlanmak.<br />tefsir etmek yorumlamak.<br />tefsirât (A.) [ تفسيرات ] yorumlar.<br />tefte (F.) [ تفته ] kızgın.<br />teftîn (A.) [ 1 [ تفتين .fitne sokma. 2.meftun etme.<br />teftiş (A.) [ تفتيش ] denetleme.<br />teftiş edilmek denetlenmek.<br />teftiş etmek denetlemek.<br />tefviz (A.) [ 1 [ تفویض .birine bırakma. 2.ihale etme.<br />tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek.<br />tegaddî etmek beslenmek.<br />tegafül (A.) [ تغافل ] bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.<br />tegafül etmek anlamazlıktan gelmek.<br />tegayür (A.) [ تغایر ] zıtlık.<br />tegayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.<br />tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak.<br />tegazzî etmek beslenmek.<br />tegazzül (A.) [ تغزل ] gazel söyleme.<br />teh (F.) [ ته ] dip.<br />tehâcî (A.) [ تهاجی ] hicivleşme.<br />tehâcüm (A.) [ 1 [ تهاجم .saldırı. 2.üşüşme.<br />tehâcüm etmek üşüşmek.<br />tehallüf (A.) [ تخلف ] uygunsuzluk, uymama.<br />tehallüs (A.) [ تخلص ] mahlas kullanma.<br />tehâlüf (A.) [ 1 [ تخالف .uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık.<br />tehâlük (A.) [ تهالک ] can atış, can atma, atılma, çok arzu etme.<br />tehâsum (A.) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme.<br />tehâşî (A.) [ تحاشی ] çekinme.<br />tehâvün (A.) [ تهاون ] hafife alma.<br />tehcîr (A.) [ تهجير ] göçe zorlama, göç ettirme.<br />tehcîr etmek göç ettirmek.<br />tehdîd (A.) [ تهدید ] gözdağı.<br />tehdîd edilmek gözdağı verilmek.<br />tehdîd etmek gözdağı vermek.<br />tehdîdâmîz (A.-F.) [ تهدید آميز ] gözdağı vererek, tehdit edici.<br />tehdîden (A.) [ تهدیدا ] gözdağı vererek tehdit ederek.<br />tehdîdkâr (A.-F.) [ تهدیدکار ] gözdağı verici, tehdit edici.<br />tehdîdkârâne (A.-F.) [ تهدیدکارانه ] tehdit ederek.<br />teheccî (A.) [ تهجی ] heceleme.<br />teheccî etmek hecelemek.<br />tehevvu (A.) [ تهوع ] kusma.<br />tehevvu etmek kusmak.<br />tehevvür (A.) [ تهور ] küplere binme, köpürme.<br />tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek.<br />teheyyüc (A.) [ تهيج ] heyecanlanma.<br />tehî (F.) [ 1 [ تهی .boş. 2.anlamsız, yararsız.<br />tehîdest (F.) [ 1 [ تهی دست .yoksul. 2.eli boş.<br />tehîdestî (F.) [ 1 [ تهيدستی .yoksulluk. 2.eli boşluk.<br />tehîmağz (F.) [ تهی مغز ] samankafalı, boşkafalı.<br />tehîmiyân (F.) [ 1 [ تهی ميان .içi boş. 2.kof.<br />tehiyye (A.) [ تهيه ] hazırlama.<br />tehiyye edilmek hazırlanmak.<br />tehiyye etmek hazırlamak.<br />tehniyet (A.) [ تهنيت ] kutlama.<br />tehyie (A.) [ تهيئه ] hazırlama.<br />tehzîb (A.) [ تهذیب ] süsleme.<br />tehzîl (A.) [ تهزیل ] alaya alış.<br />tehzîz (A.) [ تهزیز ] titretme.<br />tekabül (A.) [ تقابل ] karşılama.<br />tekabül etmek karşılamak.<br />tekâlîf (A.) [ 1 [ تکاليف .öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler.<br />tekâmül (A.) [ 1 [ تکامل .olgunlaşma. 2.evrim.<br />tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek.<br />tekâpu (F.) [ 1 [ تکاپو .telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk.<br />tekârîr (A.) [ تقاریر ] önergeler.<br />tekârub (A.) [ تقارب ] yakınlaşma.<br />tekâsüf (A.) [ 1 [ تکاثف .yoğunlaşma. 2.koyulaşma.<br />tekâsüf etmek yoğunlaşmak.<br />tekâsül (A.) [ تکاسل ] üşengeçlik, tembellik.<br />tekâsür (A.) [ تکاثر ] çoğalma.<br />tekâtu’ (A.) [ تقاطع ] kesişme.<br />tekâüd (A.) [ تقاعد ] emeklilik.<br />tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak.<br />tekâüdiye (A.) [ تقاعدیه ] emekli aylığı.<br />tekâvîm (A.) [ تقاویم ] takvimler.<br />tekâyâ (A.) [ تکایا ] tekkeler.<br />tekbîr (A.) [ تکبير ] Allahuekber deme.<br />tekbîr getirmek Allahuekber demek.<br />tekdîr (A.) [ 1 [ تکدیر .azarlama. 2.bulandırma.<br />tekebbür (A.) [ تکبر ] büyüklük taslama.<br />tekeffül (A.) [ تکفل ] kefil olma.<br />tekeffül etmek kefil olmak.<br />tekellüm (A.) [ تکلم ] konuşma.<br />tekemmül (A.) [ 1 [ تکمل .tamamlanma. 2.olgunlaşma.<br />tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak.<br />tekerrür (A.) [ تکرر ] tekrarlanma.<br />tekerrür etmek tekrarlanmak.<br />tekessur (A.) [ تکسر ] kırılma.<br />tekessür (A.) [ تکثر ] çoğalma.<br />tekevvün (A.) [ تکون ] oluşum, oluşma.<br />tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak.<br />tekevvünât (A.) [ تکونات ] oluşumlar, oluşmalar.<br />tekeyyüf (A.) [ تکيف ] keyiflenme.<br />tekfîl (A.) [ تکفيل ] kefil etme, kefil gösterme.<br />tekfîn (A.) [ تکفين ] kefenleme.<br />tekfîr (A.) [ تکفير ] kafirlikle suçlama.<br />teklîf (A.) [ 1 [ تکليف .öneri. 2.vergi.<br />teklîfât (A.) [ تکليفات ] öneriler.<br />tekmîl (A.) [ 1 [ تکميل .tamamlama. 2.bütün, tüm.<br />tekmile (A.) [ تکمله ] ek.<br />tekrâr (A.) [ تکرار ] yine.<br />tekrâren (A.) [ تکرارا ] tekrar tekrar.<br />tekrîm (A.) [ تکریم ] saygı gösterme.<br />tekrîr (A.) [ تکریر ] tekrarlama.<br />teksîf (A.) [ 1 [ تکثيف .yoğunlaştırma. 2.toplama.<br />teksîf etmek yoğunlaştırmak.<br />teksîr (A.) [ تکثير ] çoğaltma.<br />teksîr edilmek çoğaltılmak.<br />teksîr etmek çoğaltmak.<br />tekvîn (A.) [ تکوین ] yaratma, var etme.<br />tekye (A.) [ تکيه ] tekke.<br />tekzîb (A.) [ تکذیب ] yalanlama.<br />tekzîb edilmek yalanlanmak.<br />tekzîb etmek yalanlamak.<br />tel’în (A.) [ تلعين ] lanetleme.<br />tel’în edilmek lanetlenmek.<br />tel’în etmek lanetlemek.<br />telâfî (A.) [ تلافی ] zarar karşılama.<br />telâkî (A.) [ تلاقی ] buluşma, görüşme.<br />telakkî (A.) [ تلقی ] anlayış, görüş, değerlendirme.<br />telakkî etmek anlamak, değerlendirmek.<br />telakkiyât (A.) [ تلقيات ] görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler.<br />telâmîz (A.) [ تلاميذ ] öğrenciler.<br />telâsuk (A.) [ تلاصق ] bitişme, yapışma.<br />telâşî (A.) [ تلاشی ] dağılma.<br />telattuf (A.) [ تلطف ] yumuşak davranma.<br />telâtum (A.) [ تلاطم ] çalkantı.<br />telbîs (A.) [ تلبيس ] hile yaparak aldatma.<br />tele (A.) [ تله ] kapan, tuzak.<br />tele’lu (A.) [ تلألؤ ] ışıldama.<br />telebbüs (A.) [ تلبس ] giyinme.<br />telef (A.) [ 1 [ تلف .ölme. 2.boşa gitme.<br />telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek.<br />telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek.<br />telefât (A.) [ تلفات ] can kaybı, ölümler.<br />telehhüf (A.) [ تلهف ] yanıp yakılma.<br />telemmüz (A.) [ تلمذ ] öğrencilik.<br />telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek.<br />televvün (A.) [ تلون ] yanardönerlik.<br />telh (F.) [ تلخ ] acı.<br />telhîs (A.) [ 1 [ تلخيص .kısaltma. 2.özetleme.<br />telhîs etmek özetlemek.<br />telhîsen (A.) [ تلخيصا ] özetle.<br />telhkâm (F.) [ تلخکام ] üzgün, acılı.<br />telkârî (T.-F.) [ تل کاری ] gümüş işleme.<br />telkîh (A.) [ تلقيح ] aşılama.<br />telkîn (A.) [ تلقين ] öğretme, kulağına anlatma.<br />telkînî (A.) [ تلقينی ] telkine dayalı.<br />tell (A.) [ تل ] tepe, sırt.<br />telmîh (A.) [ تلميح ] gönderme, îmâlı anlatma.<br />telmîhât (A.) [ تلميحات ] göndermeler, îmâlı anlatmalar..<br />telmîhen (A.) [ تلميحا ] göndermede bulunarak.<br />telvîn (A.) [ تلوین ] boyama.<br />telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz.<br />temâdî (A.) [ تمادی ] uzama, sürme.<br />temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek.<br />temâs (A.) [ تماس ] dokunma.<br />temâs etmek dokunmak.<br />temâsîl (A.) [ 1 [ تماثيل .resimler. 2.semboller.<br />temâsül (A.) [ تماثل ] benzeşme.<br />temâşâ (F.) [ تماشا ] seyretme.<br />temâşâ etmek seyretmek.<br />temaşagâh (F.) [ تماشاگاه ] seyir yeri.<br />temâyül (A.) [ تمایل ] eğilim.<br />temâyülât (A.) [ تمایلات ] eğilimler.<br />temâyüz (A.) [ تمایز ] seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık.<br />temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek.<br />temcîd (A.) [ تمجيد ] ululama.<br />temdîd (A.) [ 1 [ تمدید .uzatma. 2.süre uzatma.<br />temdîd edilmek uzatılmak.<br />temdîd etmek uzatmak.<br />temeddün (A.) [ تمدن ] uygarlık.<br />temeddün eylemek uygarlaşmak.<br />temekkün (A.) [ تمکن ] yerleşme.<br />temelluk (A.) [ تملق ] yaltaklanma.<br />temellük (A.) [ تملک ] mülk edinme.<br />temellük etmek mülk edinmek.<br />temennî (A.) [ تمنی ] istek, arzu.<br />temennî edilmek arzu edilmek.<br />temennî etmek arzu etmek.<br />temerküz (A.) [ تمرکز ] toplanma, yığılışma.<br />temerküz etmek toplanmak, yığılışmak.<br />temerrüd (A.) [ تمرد ] dikbaşlılık, direniş.<br />temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.<br />temeshur (A.) [ تمسخر ] maskaralık.<br />temeshur etmek maskaralık etmek.<br />temessüh etmek şekil değiştirmek.<br />temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak.<br />temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek.<br />temettü (A.) [ تمتع ] kazanç, kâr.<br />temevvüc (A.) [ تموج ] dalgalanma.<br />temevvüc etmek dalgalanmak.<br />temevvül (A.) [ تمول ] zenginlik.<br />temeyyüz (A.) [ تميز ] kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.<br />temeyyüz etmek kendini göstermek.<br />temhîl etmek süre tanımak.<br />temîn (A.) [ 1 [ تأمين .gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.<br />3.emin kılma, güvence verme.<br />temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin<br />kılınmak.<br />temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.<br />temînât (A.) [ تأمينات ] güvence parası.<br />temînen (A.) [ تأمينا ] sağlanarak, temin edilerek.<br />temkîn (A.) [ 1 [ تمکين .ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık.<br />temlîk (A.) [ تمليک ] mülk verme, mülk edindirme.<br />temr (A.) [ تمر ] hurma.<br />temrîn (A.) [ تمرین ] alıştırma, egzersiz.<br />temsîl (A.) [ 1 [ تمثيل .tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme.<br />temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.<br />temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.<br />ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.<br />tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.<br />tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri<br />sık sık kullanma.<br />tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.<br />tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.<br />tenâkus etmek eksilmek, azalmak.<br />tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.<br />tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.<br />tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.<br />tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.<br />tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.<br />tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.<br />tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.<br />tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.<br />tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.<br />tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.<br />tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.<br />tenbân (F.) [ تنبان ] don.<br />tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.<br />tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.<br />tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.<br />tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.<br />tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.<br />tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.<br />tene (F.) [ تنه ] gövde.<br />tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.<br />tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.<br />tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.<br />teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.<br />teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.<br />teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.<br />teneffüs edilmek soluk alınmak.<br />teneffüs etmek soluk almak.<br />tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.<br />tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.<br />tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.<br />tenevvür etmek aydınlanmak.<br />tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.<br />tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.<br />tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.<br />tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.<br />teng (F.) [ تنگ ] dar.<br />tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.<br />tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.<br />tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.<br />tenkîd edilmek eleştirilmek.<br />tenkîd etmek eleştirmek.<br />tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.<br />tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.<br />tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.<br />tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.<br />tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.<br />tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.<br />tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.<br />tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.<br />tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.<br />tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.<br />tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.<br />tensîb edilmek uygun görülmek.<br />tensîb etmek uygun görmek.<br />tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.<br />tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.<br />tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.<br />tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.<br />tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.<br />tenvîr etmek aydınlatmak.<br />tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.<br />tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.<br />tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.<br />tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.<br />tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.<br />ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.<br />ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.<br />terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.<br />terâfuk etmek birbirine yardım etmek.<br />terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.<br />terahhum etmek acımak, merhamet etmek.<br />terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.<br />terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.<br />terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.<br />terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.<br />terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.<br />terâküm etmek birikmek, yığılmak.<br />terâküm ettirmek biriktirmek.<br />terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.<br />terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.<br />terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.<br />terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.<br />terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.<br />terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.<br />tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.<br />tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.<br />tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.<br />terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.<br />terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.<br />terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.<br />terdîf eylemek eklemek.<br />tereddî etmek soysuzlaşmak.<br />tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.<br />tereddüd etmek ikirciklenmek.<br />tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.<br />terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.<br />terekküb etmek oluşmak.<br />terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.<br />terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.<br />terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.<br />teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.<br />teressüb etmek tortulanmak.<br />tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.<br />terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.<br />terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.<br />terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.<br />terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.<br />terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.<br />terfîk etmek ayak uydurmak.<br />tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.<br />tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.<br />terhîb etmek gözünü korkutmak.<br />terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.<br />terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.<br />terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.<br />terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.<br />terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.<br />terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.<br />terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.<br />terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.<br />terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.<br />termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.<br />termîm edilmek onarılmak.<br />termîm etmek onarmak.<br />termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.<br />ters (F.) [ ترس ] korku.<br />tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.<br />tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.<br />tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.<br />tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.<br />tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.<br />tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.<br />tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.<br />tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.<br />tersîm etmek resimlemek, resmetmek.<br />tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.<br />tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.<br />tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.<br />tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.<br />tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.<br />terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.<br />tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.<br />terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.<br />terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.<br />terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.<br />terzîl edilmek rezil edilmek.<br />terzîl etmek rezil etmek.<br />tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.<br />tes’îd edilmek kutlanmak.<br />tes’îd etmek kutlamak.<br />tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.<br />tesâdüf edilmek rastlanmak.<br />tesâdüf etmek rastlamak.<br />tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.<br />tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.<br />tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.<br />tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.<br />tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.<br />tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.<br />tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.<br />tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.<br />tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.<br />tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.<br />tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.<br />tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.<br />tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.<br />tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.<br />tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.<br />tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.<br />tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.<br />tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.<br />tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.<br />tescîl edilmek sicile kaydedilmek.<br />tescîl etmek sicile kaydetmek.<br />tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.<br />tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.<br />tesellî vermek avutmak.<br />tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.<br />tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.<br />tesellüm etmek teslim almak.<br />teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.<br />tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.<br />teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.<br />teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.<br />teshîl etmek kolaylaştırmak.<br />teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.<br />teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.<br />teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.<br />teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.<br />teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.<br />teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.<br />teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.<br />teslîh edilmek silahlandırılmak.<br />teslîh etmek silahlandırmak.<br />teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.<br />teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.<br />tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.<br />tesmîm edilmek zehirlenmek.<br />tesmîm etmek zehirlemek.<br />tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.<br />tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.<br />tesmiye etmek adlandırmak, demek.<br />tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.<br />tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.<br />tesrî’ edilmek hızlandırılmak.<br />tesrî’ etmek hızlandırmak.<br />tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.<br />tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.<br />tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap<br />katılmak.<br />tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.<br />teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.<br />teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.<br />teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.<br />teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.<br />teşbîh edilmek benzetilmek.<br />teşbîh etmek benzetmek.<br />teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.<br />teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.<br />teşcî’ etmek yüreklendirmek.<br />teşcîr etmek ağaçlandırmak.<br />teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.<br />teşdîd etmek şiddetlendirmek.<br />teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.<br />teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.<br />teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.<br />teşeccür etmek ağaçlaşmak.<br />teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.<br />teşekkül etmek oluşmak.<br />teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.<br />teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.<br />teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.<br />teşerrüf etmek şereflenmek.<br />teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.<br />teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.<br />teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.<br />teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.<br />teşhîr edilmek sergilenmek.<br />teşhîr etmek sergilemek.<br />teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.<br />teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.<br />teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.<br />teşhîs olunmak. ayırt edilmek.<br />teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.<br />teşkîl edilmek kurulmak.<br />teşkîl etmek oluşturmak.<br />teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.<br />teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.<br />teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.<br />teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.<br />teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.<br />teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.<br />teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.<br />teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.<br />teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.<br />teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.<br />teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.<br />teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.<br />teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.<br />teşvîk edilmek şevklendirilmek.<br />teşvîk etmek şevklendirmek.<br />teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.<br />teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.<br />teşyî’ edilmek uğurlanmak.<br />teşyî’ etmek uğurlamak.<br />tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.<br />tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.<br />tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.<br />tetebbu’ etmek incelemek.<br />tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.<br />tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.<br />tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.<br />tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.<br />tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.<br />tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.<br />tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.<br />tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.<br />tevakkuf etmek durmak.<br />tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.<br />tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.<br />tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.<br />tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.<br />tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.<br />tevârüs etmek miras almak.<br />tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.<br />tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.<br />tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.<br />tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.<br />tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.<br />tevbîh olunmak azarlanmak.<br />tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.<br />tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.<br />tevdî’ etmek bırakmak.<br />teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.<br />teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.<br />tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.<br />tevellüd etmek doğmak.<br />teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.<br />teverrüm etmek şişmek.<br />tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.<br />tevessü etmek genişlemek.<br />tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.<br />tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.<br />tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.<br />tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.<br />tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.<br />tevhîd edilmek birleştirilmek.<br />tevhîd etmek birleştirmek.<br />tevhit etmek bk. tevhîd etmek.<br />tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.<br />tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.<br />tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.<br />tevkîl etmek vekil bırakmak.<br />tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.<br />tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.<br />tevsî etmek genişletmek.<br />tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.<br />tevsî’ edilmek genişletilmek.<br />tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.<br />tevsîk edilmek belgelendirilmek.<br />tevsîk etmek belgelendirmek.<br />tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.<br />tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.<br />tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.<br />tevzî’ edilmek dağıtılmak.<br />tevzî’ etmek dağıtmak.<br />teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.<br />teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.<br />tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.<br />tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.<br />tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.<br />tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.<br />tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.<br />tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.<br />tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.<br />tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.<br />tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.<br />tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.<br />tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.<br />tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.<br />tezkâr eylemek hatırlatmak.<br />tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.<br />tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.<br />tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.<br />tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.<br />tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.<br />tezvîc etmek evlendirmek.<br />tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.<br />tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.<br />tezyîd etmek arttırmak.<br />tezyîd olunmak arttırılmak.<br />tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.<br />tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.<br />tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.<br />tıbb (A.) [ طب ] tıp.<br />tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.<br />tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.<br />tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.<br />tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.<br />tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.<br />tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.<br />tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.<br />tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.<br />tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.<br />tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.<br />ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.<br />tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.<br />tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.<br />tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.<br />tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.<br />tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.<br />tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.<br />timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.<br />timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.<br />timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.<br />tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.<br />tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.<br />tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.<br />tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.<br />tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.<br />tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.<br />tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.<br />tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.<br />tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.<br />tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.<br />tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.<br />tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.<br />tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.<br />töhmet (A.) [ تهمت ] suç.<br />tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.<br />tûde (F.) [ توده ] yığın.<br />tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.<br />tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.<br />tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.<br />tuffah (A.) [ تفاح ] elma.<br />tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!<br />tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.<br />tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.<br />tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.<br />tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.<br />tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.<br />tuhm (F.) [ تخم ] tohum.<br />tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.<br />tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.<br />tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.<br />tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.<br />tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.<br />tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.<br />tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.<br />turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.<br />turre (A.) [ طره ] saç lülesi.<br />turş (F.) [ ترش ] ekşi.<br />turuk (A.) [ طرق ] yollar.<br />turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.<br />tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.<br />tûşe (F.) [ توشه ] azık.<br />tût (F.) [ توت ] dut.<br />tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.<br />tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.<br />tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.<br />tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.<br />tükme (F.) [ تکمه ] düğme.<br />tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.<br />tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.<br />tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.<br />tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.<br />türâb (A.) [ تراب ] toprak.<br />türb (F.) [ ترب ] turp.<br />türbet (F.) [ تربت ] türbe.<br />türk 1.Türk. 2.güzel.<br />türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.<br />türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.<br />türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.<br />türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.<br />türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.<br />türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.<br />tüvân (F.) [ توان ] güç.<br />tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.<br />tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1471059383950650190.post-73930539521128290152010-02-18T00:03:00.000-08:002010-02-18T00:04:19.534-08:00Uu’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.<br />ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.<br />ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.<br />ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.<br />ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.<br />ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.<br />udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.<br />udûl etmek vazgeçmek.<br />ufuk (A.) [ افق ] ufuk.<br />ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.<br />uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.<br />uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.<br />uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.<br />uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.<br />uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.<br />ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.<br />ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.<br />ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.<br />ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.<br />ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.<br />ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.<br />ukûbet bulmak cezalandırılmak.<br />ukûd (A.) [ عقود ] akitler.<br />ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.<br />ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.<br />ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.<br />ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.<br />ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.<br />ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.<br />ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.<br />ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.<br />ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.<br />ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.<br />ulvî (A.) [ علوی ] yüce.<br />ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.<br />umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.<br />umk (A.) [ عمق ] derinlik.<br />ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.<br />ummân (A.) [ عمان ] okyanus.<br />umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.<br />umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.<br />umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.<br />umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.<br />umûmî (A.) [ عمومی ] genel.<br />umûmîleşmek genelleşmek.<br />umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.<br />umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.<br />umûr (A.) [ امور ] işler.<br />unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.<br />unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.<br />unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.<br />unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.<br />unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.<br />unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.<br />urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.<br />urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.<br />urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.<br />urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.<br />urve (A.) [ عروه ] kulp.<br />uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.<br />usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.<br />usr (A.) [ عسر ] güçlük.<br />usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.<br />ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.<br />ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.<br />usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.<br />usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.<br />uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.<br />utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.<br />utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.<br />uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.<br />uyûn (A.) [ عيون ] gözler.<br />uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.<br />uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.<br />uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.<br />uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.<br />uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.<br />uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.<br />uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.<br />uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.<br />uzvî (A.) [ عضوی ] organik.<br />uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.<br />uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.Uyakoğlu Ömerhttp://www.blogger.com/profile/04139159315711196713noreply@blogger.com